
Zohran Mamdani’nin zaferi, sadece New York’taki güç dengelerini değil, aynı zamanda ABD’nin dış politikasına yön veren Siyonist lobinin etkisini de tartışmaya açtı. Yıllardır Washington’dan Tel Aviv’e uzanan çizgide belirlenen dış politika ekseni, ilk defa Amerikan halkının sandıktaki iradesiyle sorgulanmaya başladı. Bu, tarihi bir kırılmadır.
Tarih, çoğu zaman görünmez çizgilerle kendi içinde kafiyelidir ancak bazen de insanlığın hikâyesini değiştiren kırılma noktaları yaşanır. 1942’de New York’taki Biltmore Oteli’nde toplanan Siyonist liderler o gün attığı adımlarla kendilerine İngiltere’den sonra kullanabilecekleri yeni bir efendi için ABD’yi seçmişlerdi. Biltmore Programı diye bilinen oyun planı düne kadar çalıştı. 83 yıl sonra yine New York’ta, bu kez Afrika doğumlu Queens bölgesinde yaşayan Müslüman bir göçmenin zaferi yeni bir dönemin işareti oldu. Bir zamanlar Filistin’in kaderi hakkında kararlar alınan kentte, bugün Filistin’e destek veren bir belediye başkanı seçildi. Zohran Mamdani’nin rekor oy oranıyla New York’un 111. Belediye Başkanı olması, sadece bir seçim sonucu değil; bir asırdır süregelen güç ilişkilerine, sömürgeci düzene ve yerleşik siyasetin görünmez efendilerine karşı derin bir başkaldırıdır.
BİLTMORE PROGRAMI İFLAS EDERKEN
İkinci Dünya Savaşı’nın ortasında, İngiltere’nin artık küresel bir güç olarak gerilediği görülüyordu. Siyonist hareketin önde gelen isimleri, o dönemde ABD’nin yeni “efendi” olacağını öngörerek Biltmore Programı’nı ilan ettiler. Bu program, yalnızca Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması yönünde değil, aynı zamanda ABD’nin Ortadoğu’nun yeni siyasal mimarı haline gelmesi yönünde de bir taahhüttü. İngiltere sahneden çekilirken, Amerika bu yeni “vekâlet düzeni”nin liderliğini üstleniyordu. Sonraki on yıllar boyunca Filistin, İngiltere’nin mirasını devralan ABD’nin askeri, ekonomik ve diplomatik koruması altında Siyonist yapı tarafından sistematik biçimde işgal edildi. “Batı medeniyeti” söylemiyle süslenen bu süreç, esasen Filistin halkının tarihsel varlığını silmeyi hedefleyen uzun soluklu bir kolonizasyon projesiydi. Bu yüzden 21. yüzyılın ortasında, Gazze’de yaşanan soykırım yüz yıllık Siyonist projesinin en kanlı dönemini temsil ediyor.
GAZZE VE VİCDANIN DİRİLİŞİ
7 Ekim sonrası Gazze’de yaşananlar, dünya vicdanını yeniden harekete geçirdi. İsrail’in sistematik bombardımanı, on binlerce sivilin ölümü ve Batılı hükümetlerin sessizliği, “demokrasi” maskesinin ardındaki çifte standardı çıplak biçimde gösterdi. Filistin’deki soykırım, Batı’nın uzun süredir süregelen ikiyüzlülüğünün aynası haline geldi. Ancak bu kez tablo farklıydı: Artık dünya, yalnızca CNN ya da Reuters’tan değil, TikTok, X ve bağımsız medya ağlarından haberdardı. Gazze’deki yıkımın görüntüleri, New York’tan Paris’e, Johannesburg’dan Jakarta’ya kadar milyonların kalbinde öfkeye dönüştü. İşte o öfke, sandıkta Mamdani’nin oy pusulasına yansıdı. Çünkü insanlar ilk defa, ABD’deki bir liderin Filistin için açıkça konuştuğunu ve Müslüman kimliğini demokrat bir sosyalist olarak gururla taşıdığını gördüler.
MALCOLM X’İN MESAJI VÜCUT BULDU
Tam 61 yıl önce, hac dönüşü yaptığı konuşmalarda Malcolm X, Amerika’daki asıl sorunun “siyah-beyaz çatışması” değil, yerleşik düzenle halkın mücadelesi olduğunu söylemişti. O, ırkı aşan bir sınıf bilinci ve adalet perspektifini işaret ediyordu. Bu perspektifin sesi, kısa bir süre sonra bir suikastla susturuldu. Onun ölümüyle birlikte, Amerika’daki halkçı ve özgürlükçü damar da uzun süre bastırıldı. Ama tarih, bastırılan fikirleri bir gün yeniden yüzeye çıkarır. Mamdani’nin zaferi, Malcolm X’in “yerleşik azınlığa karşı halkın ittifakı” çağrısının ete kemiğe bürünmüş hali. Müslüman, göçmen, siyah, Latin, genç ve işçi sınıfı seçmenleri aynı potada buluşturabilen bu kampanya, sadece New York’un değil, Amerika’nın ruhunda derin bir
değişime işaret ediyor.
KÜRESEL SERMAYEYE KARŞI HALK İTTİFAKI
Mamdani’nin rakibi Andrew Cuomo, 40 milyon dolarlık bir bağış kampanyasıyla destekleniyordu. Bu bağışların neredeyse tamamı, İsrail’in çıkarlarını önceleyen Siyonist finans çevrelerinden gelmişti. Demokrat Parti’nin yerleşik figürleri – Bill Clinton, Nancy Pelosi, Barack Obama – Mamdani’ye doğrudan destek vermekten kaçındılar. Fakat tüm bu koalisyona rağmen halkın tercihi değişmedi. Mamdani, büyük paraya değil, küçük bağışlara dayanan ve insana dokunan bir kampanyayla seçimi kazandı. Bu durum, Amerikan siyasetinde bir dönüm noktasıdır. Artık para, propaganda ve lobi ağıyla şekillenen seçim modelinin mutlak olmadığı görüldü. Siyonist lobinin desteğini almanın seçim kazanmak için gerekli olduğu algısı yıkıldı. Hatta Siyonist lobi ile birlikte görünmenin artık siyasi götürüsü olduğu, Amerikalı siyasetçiler nezdinde görünür oldu diyebiliriz.
SİYONİST HEGEMONYANIN SARSILIŞI
Mamdani’nin zaferi, sadece New York’taki güç dengelerini değil, aynı zamanda ABD’nin dış politikasına yön veren Siyonist lobinin etkisini de tartışmaya açtı. Yıllardır Washington’dan Tel Aviv’e uzanan çizgide belirlenen dış politika ekseni, ilk defa Amerikan halkının sandıktaki iradesiyle sorgulanmaya başladı. Bu, tarihi bir kırılmadır. 1942’de Biltmore’da kurulan düzenin temelleri, 2025’te halkın oyu ile çatırdamıştır. Çünkü Mamdani’nin seçilmesi, “Siyonist destek olmadan büyük bir seçim kazanılamaz” ezberini yerle bir etti. Bu sadece Amerika için değil, Batı demokrasilerinin tamamı için yeni bir sayfanın açılması demektir.
ESAS SINAV ŞİMDİ BAŞLIYOR
Elbette Mamdani’nin zaferi, tüm sorunları bir gecede çözmeyecek. Onu bekleyen zorluklar çok büyük: kira krizinden göçmen politikasına, şehirdeki gelir uçurumundan küresel baskılara kadar geniş bir yelpaze. Ancak bu zorluklar aynı zamanda bir fırsattır. Çünkü Mamdani, artık sadece bir belediye başkanı değil; yeni bir siyaset anlayışının sembolü. Mamdani’nin zaferi, sadece Filistin için değil, bütün insanlık için bir umuttur. Çünkü o zaferde, sistemin dışına itilenlerin sesi; mazlumların, göçmenlerin, emekçilerin ve gençlerin iradesi yankılanmaktadır. Belki bu bir başlangıçtır, belki de çok uzun bir yolun ilk adımı. Ama artık kimse, “Yerleşik düzen asla değişmez” diyemez.
Zohran Mamdani insanlık için kazandı. Belki de New York’un çiçeği burnunda belediye başkanı zafer konuşmasında “Bir hanedanlığı yendik” derken hepimizin hislerine tercüman oluyordu.








