Filistin’in özgürlük mücadelesini uzun yıllardır üstlenen Hamas’ın silahlı kanadı olan İzzeddin el-Kassam Tugaylarının 7 Ekim sabahı “Aksa Tufanı” adıyla kapsamlı saldırı başlatmasının ardından Filistinli gruplar ile İsrail Terör Örgütü arasındaki çatışmalar sürüyor. Bir devlet gibi değil de terörist örgüt gibi saldırılarını arttıran İsrail, Gazze’ye yönelik saldırılarına insanlık onuruna sığmayacak her türlü savaş suçuyla devam ediyor. Savaşın başlamasından itibaren, Gazze’de hastane, cami, kilise, okul ve pazar yerlerine Amerika menşeili olduğu öne sürülen füzelerle yaptığı saldırılarla 8000’den fazla masum çocuk ve sivili katletmiştir.
7 Ekim 2023 sabahı başlayan savaş fiili olarak Filistin ve İsrail arasında gerçekleşse de aslında bütün dünyayı da etkisi altına almıştır. Küresel olarak tüm insanlık bu savaşın içerisinde bir özneye dönüşmüştür. Gerek paylaşımları gerek ise fiili tavırlarıyla tüm insanlık bu savaşın bir tarafı olmuştur. Çünkü 7 Ekim gününden itibaren zihinsel ve psikolojik olarak bütün dikkatini ve yoğunluğunu bu savaşa kilitlemiştir. Bütün algı ve bilgi mekanizmaları bu savaşın nasıl devam ettiğine ve sonuçlanacağına yönelik arayışa ve endişeye girmiş, aynı şekilde bir “taraf”ı da olmuştur. Bundan dolayı savaş fiili olarak cephede gerçekleşse de aynı zaman da küresel olarak ağlarla birbirine bağlanmış bir köy olan dünyamızda insanlık, dijital medya savaşını da aynı şekilde gerçek-leştirmektedir.
Bu savaşta önce kelimeler sonra görüntüler ve nihai olarak da hakikat savaşı yapılmaktadır. Bir söylem savaşı da zihinlerde gerçekleştirilmektedir. Bu savaşta hiçbir askeri, insani ve hukuki sınır tanımayan İsrail terör örgütü, önce batı dünyasını sonra tüm dünyayı ve kendi kamuoyunu etkilemek ve yönlendirmek amacıyla inanılmaz bir algı savaşı oluşturmaktadır. İletişim bilimlerinde bu savaşın bir diğer adı da “Post Truth” olarak geçmektedir. Yani “hakikatin, gerçeğin istenilen şekilde kurgulanması oluşturulması ve inşa edilmesi”… Nesnel gerçekliğin göz ardı edilerek, istenilen duruma yönelik yeni bir gerçeklik oluşturulması. İsrail hakikati, “nesnel gerçekliği” de katlederek bir savaş icra etmektedir. Yaşattığı katliamı batı diline küresel ağ sayesinde çevirince “barış için mücadele” olarak tercüme etmektedir. Bu tercüme süreci, günümüzü ağlarla birbirine bağlayan dijital medyanın ve makine ağının sahipleri tarafından da sistematik bir şekilde icra edilmektedir. Yani İsrail, masum Filistinli bebekleri katlederken bile barış için mücadele ettiğini tüm dünyaya bir sinema filmi gibi anlatmaktadır.
Bu savaşta, kelimeler ve görüntüler bombalar kadar etkilidir. Çünkü 2.5 milyon Filistinliyi, tüm dünyanın gözleri önünde katletme girişimine Instagram hikayesinde bir kalp atarak izlemek veyahut o katliamı bir reels videosu olarak paylaşmak artık gündelik varoluş hikâyemizin bir öznesi, rutini olmuştur. Çünkü bu savaşta dijital medyanın sahiplerince anlatılmak istenilen hikâyeye göre, Filistinli terörist grup masum bebeklerin kafasını kesmiştir. Bundan dolayı, bütün Filistin halkını İsrail ordusu ve dünya yok etmelidir. Bu anlatıya destek olmak istiyorsan “medeni” bir insan halinde bir hikaye atmalısın. Atmalısın ki terörist olmadığını bileyim! Atmalısın ki batı dünyasının tanımladığı “evrensel insan haklarına saygılı, demokrasiye iman etmiş, beyaz insana mensup olabilesin! Dijital ağın kural koyucuları ve sahipleri, dijital ağ içerisinde de neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vererek dijital mecradaki “içerikler”i kendi istekleri doğrultusunda belirlemektedirler. Onlar evrensel insan haklarını sadece kendi mensubu oldukları “beyaz ırka” mahsus görmektedirler. Bu bugün böyle olsa da geçmişte de böyleydi! Onlar hiç değişmedi fakat biz onların hikâyesini sadece masal olarak anladık.
Oryantalizm çalışmalarının ve batı sömürge tarihinin ulaştığı bir sonuç vardır. O da şudur, batı dünyası 1600’lü yıllardan itibaren kendisini medeni akla sahip, akla erişebilen insan sınıfına sokarken, kendisi dışında kalanları ise akla sahip olmayan “medenileşmemiş” ve medeniyet götürülmek suretiyle işgal edilmek zorunda olunan bir tür olarak görmüştür. Bugün de insanlık tüm dünyanın gözleri önünde 2.5 milyon insanın Instagram’da reels videosunu izlercesine katledilmesini seyrediyorsa aslında batı düşüncesinin ve medeniyetinin Filistinlileri ve genel olarak kendisinden kabul etmediği her şeyi “tür” olarak gördüğü gerçeğini de gözler önüne sermektedir.
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz” sözleri de aslında “Filistin halkını” ve “Müslüman” olanları “insan” olarak görmediği gerçeğini ortaya koymaktadır. O yüzden 2.5 milyon insanı tüm dünyanın gözleri önünde bir Instagram videosu içeriği gibi yok etmemizi beğenmelisiniz, yorum yapmalısınız ve paylaşmalısınız demektir. Hatta onu yeniden kendinizi de dahil ederek üretmelisiniz ve bir pornografiye dönüştürmelisiniz. Mesela ölen bir Filistinli kişinin üzerine bevleden kişi siz olmalısınız! Ya da ölen bir annenin kahreden göz yaşları sizin için bir kutlama törenine bir kutsanmaya dönüşmeli.. Ancak bu koşulla dijital ağlarda ve mecralarda paylaşım yapabilirsiniz. Aksi halde paylaşım yaparsanız “sizi” terörist olarak tanımlarız ya da sizi sistem dışına çıkartırız. Burada bizim ön gördüğümüz dışında bir hakikat veya taraf yoktur! İsrail Terör Örgütü, insan öldürebilir, soykırım yapabilir, savaş suçu işleyebilir. Çünkü biz onun tarafındayız! Bu tam da dijital faşizmden başka bir şey değildir! Bu İsrail ile Filistin arasında yaşanan savaşın aslında küresel bir savaş olduğunun da apaçık itirafıdır.
7 Ekim’den beri yaşanan bu savaş aynı zaman da dijital ağ sahipleri arasında gerçekleşmektedir. X’in sahibi Elon Musk, içerikleri kısıtlamaksızın dağıtıma ve paylaşıma sunarken, Meta’nın Sahibi Mark Zuckerber ise içerikleri ve paylaşımları engellemekte, değiştirmekte ve müdahale etmektedir. Bu savaşta dijital bir abluka da yaşanmaktadır. Filistin’de yaşanan dram, acı ve katliam; Facebook, Instagram ve WhatsApp’ın sahibi Meta tarafından önce “block”lanarak engellendi, sonra yavaşlatıldı en sonunda içerik yayınlayan, fikir beyan eden kullanıcıların biyografileri “terörist” ifadeleriyle afişe edildi. Aynı şekilde diğer bir dijital mecra olan “X” de ise batılı ajanlar tarafından sahte ve bilinç bulandırıcı görseller, videolar ve içerikler paylaşılarak dezenformasyon oluşturuldu. Bu dezenformasyon sonucu tüm dünya katliama uğrayan bebek görüntülerine dahi “iyi ki öldü” diyebildi çünkü o büyüyünce terörist olacak algısı bebekten önce zihinlerimizde oluşturulmuştu. Hatta Amerika Birleşik Devletleri›nde bir kişi 6 yaşındaki Filistin asıllı çocuğu bıçaklayarak öldürdü, 32 yaşındaki bir kadını ise ağır yaraladı. Polis, saldırganın kurbanlarını Hamas-İsrail savaşına tepki olarak “Müslüman oldukları için” seçtiğini bildirdi. Fiili olarak eylemde bulunmayan kişiler ise sosyal mecralarda “Filistinli Çocuklara ölüm” hikayeleri paylaşıyordu. Çünkü bu savaş aynı zamanda dijital ağ savaşının kendisiydi. Dijital ağın sahipleri kim peki? Aslında bunun sahibi kullanıcılardan başkası değil! Bundan dolayı, dijital ağların ve sosyal medyanın, demokrasinin ve insan gelişmesine katkı sunduğunu vurgulayan İnsan Hakları uzmanları bugün AB’nin getirdiği Dijital Hizmetler Yasası ile birlikte apaçık İsrail Terör devletinin saflarına katılarak, Filistin’de uygulanan soykırımı ve işgali gizlemeye, çarpıtmaya ve dezenformasyona uğratarak İsrail’in işlediği bütün suçları meşrulaştırmaya çalışmaktadır. X’te ve Tiktok’ta, Filistin lehine yapılan paylaşımlar sonrası AB’nin oluşturduğu Dijital Hizmetler Yasası sopasını göstererek, o yayınların kaldırılmaması halinde para cezası vereceğini söyleyerek tehdit etmektedir!
Gelinen noktada dijital ağın yasa koyucuları, İsrail Terör Örgütü’nün saflarına katılarak apaçık bir şekilde bu yaşanan savaşın tarafı olarak küresel olarak yaşanılan soykırımı meşrulaştırarak çok normal bir olaya ve olguya çevirip bir Instagram paylaşımına, WhatsApp durumuna dönüştürmektedir. Bilgiye sahip olan bilgiyi istediği gibi yönlendirme yetisine de sahiptir. Peki, ama ya hakikat? Onu gerçekten elastike edebilir mi? Mümkün değildir. Çünkü insan bir makine değildir. Bir eşya değildir. Olayları ya da yaşananları kendisine enjekte edildiği gibi direk değil kendisi yorumlayarak algılamaktadır. Burada sosyal mecraların ve dijital ağın en büyük stratejisi, yaşanılan katliam, acı ve trajediyi bir sosyal yaşantıya bir sosyal sermayeye ve kültüre, hakikati ise bir paylaşıma yahut bir gündelik alışkanlığa dönüştürmektedir. Böylece kişi gündelik hayatında bir reels atarak bir hikâye paylaşarak, bir yazı yazarak hayatın hakikatlerine temas ettiğini düşünerek varoluşunu tatmin etmektedir. Yani, yaşanılan soykırımın en insanlık dışı olan görüntüsünü kendi mecrasında paylaştığı an hakikat ile olan ilişkisi tamamlanmıştır. Oyunu kuranın bireyden beklediği ilişki tam da budur. Yaşanılan olayları dijital mecrada yorumla ve etkileşim al. Sonra yeni hikaye ara!
Bugün 2.5 milyon insanın gözlerimizin önünde soykırıma uğraması, katledilmesi dijital dünya için sadece üzerinde etkileşimde bulunulması gereken bir durumdan başka bir şey değildir. Dijital ağın oyun kurucuları kitlelerden bundan başka bir şey de istememektedir! İsrail Terör Örgütü yeni bir post attı! Hemen izleyin, beğenin ve paylaşın! Vizyona yeni giren bir film gibi, İsrail’in yaşattığı “soykırım”ı bir sosyal medya filmi gibi izlememizi istiyorlar! İzliyoruz da ! Bu da yaşanılan acıya insanlığın kör sağır ve dilsiz kalmasına sebep olmaktadır. Oysaki dijital dünyada yaptığımız yorumsal paylaşımların “hayatın olağan akışına ve gerçekliği”ne etkisi olmadığı sürece o dijital dünyanın hakikat olmadığını ve olmayacağını bilmemiz gerekmektedir! Dijital ağ sadece gerçekliğin tekrardan yorumlandığı ve paylaşıldığı bir sosyal mecradır. Hayatı ve hakikati sosyal mecra olarak zannetmek, zannettirilmek bugün İsrail Terör Örgütü’nün masum Filistinlileri öldürmesini normalleştirmek dışında hiçbir şeye yaramamaktadır. Eyleme geçilmeden, herhangi somut bir şeyin içerisine girilmeden bugün “dijital ağı” dönüştürmemiz çok da mümkün görünmemektedir!