Sınır ötesi habaset

04:005/06/2024, Çarşamba
G: 5/06/2024, Çarşamba
Yeni Şafak
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.
İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Çocukları, bebekleri paramparça edenlerin, insanların evlerini, topraklarını, eşyalarını çalıp canlarına kıyanların vaziyetleri mi daha büyük bir melanet yoksa bu eylemleri dile getirirken saklama ya da örtbas etme gayretine bile sahip olmayan hayvanî hudutsuzlukları mı daha menfur?

Ahsen İlhan / Sanat Tarihçisi - Yazar

Nevvâs b. Sem’ân Peygamber Efendimiz'e (sav) iyiliğin ve kötülüğün anlamını sorar, Resulullah da şöyle cevap verir: “İyilik güzel ahlâktır. Kötülük ise vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.” (Müslim, Birr)

Hadis-i Şeriflerin muazzam nizamı ve derunî mülahaza örgüsü, insanı bir cümlekarelik zeminde nefeslenirken; binlerce asırlık anlamlarla kuşatıyor. Pek tabii muhaddisler bu hususta halef ve selef bağlamlarla daha tutarlı bir tefekkür yolunda yürümekle; bizleri de o yolun emin yolcuları yapmaktalar. Ne var ki ümmetin bir ferdi statüsünde, Allah’ın (cc) ruhumuzda özden var ettiği düşünme ve akletme hazinelerinden faydalandığımıza (zira düşüncenin işçisi akıl, âmiri ruhtur), imanın nurdan katmanında mufassal fikir seyahatlerine çıkmamız kaçınılmaz. Ben de mekânı heveslendiren gezintilerden ziyade, iç âlemi harekete geçiren yürüyüşlere meyilli olduğumdan, düşüncenin kapıları üzerinde kilitler de bulunmadığından, mani olamadığım bir hayret ve hayranlıkla, yine yeni yollarda buluverdim kendimi.

KÖTÜLÜKTEN HİCAP ETMEMEK HANGİ MERTEBEDİR?

Hz. Muhammed Efendimizin (sav), iyiliği güzel ahlâk, kötülüğü de vicdana ters düşen ve failin, kendi eyleminin duyulmasından rahatsız olacağı bir mertebede açıklaması, tekdüze ve yalınca bir fikredişe kurban edilmemeli. En güzel ahlâk sahibinin, iyilik ummanını güzel ahlâk terkibiyle ifade edişindeki hikmet ile, kötülüğü (günah) kişinin kendisine bile çirkin görünen bir tasvirle aktarışındaki muazzam ve girift mana, tefekküre davetkâr. Öyleyse bir zihnin ya da vicdanı taşıyan ruh ve kalp mürekkebinin, ahlâk dışı ve menfur eyleminden “utanç” ya da ona yakın bir duyguya bile sahip olamayışını nasıl açıklayabiliriz? İki cevaba müşteri bir soru bu. İlk akla düşen cevap şu ki; vicdana acı çektiren fiillerin sahipleri, bu fiillerden hicap duymuyorsa ahlâksızdır. İkinci zorlama cevap ise; mezkûr şahsiyetlerin akıldan yoksun bir bedenle ömrü sürükleme ihtimalidir. Akıl yoksunluğu dinî ve toplumsal hudutları aşmanın bile cezai ehliyetsizlikten hükümsüz kaldığı; ama bunun yeryüzünde gerçek ahlâk yoksunlarına oranla çok daha az ve çok daha korunaklı olduğu tespitiyle bu cevabı ancak “olağanüstü hâller” kategorisinde konuşabiliriz. O yüzden biz ilk cevaba münasip bir muhabbete devam edelim.

Tekrar bazen zaruridir diyerek; ilk cevaba yeniden dikkat çekmeli. Vicdana acı çektiren ya da en azından çektirmesi gereken fiillerin sahiplerinde utanca dair bir emare bulunamadıysa esasen “kötülük” ve “ahlâksızlık” bile yetersiz bir teşhis olacaktır. Çünkü Hz. Muhammed Efendimiz (sav), iyiliği ve kötülüğü âciz akıllarımıza nakşeden hadis-i şerifinde, kötülük sahibinin “insanların bilmesini istemediğin şey” diyerek kötü eylemin sahibinde en azından böylesi bir kaygının var olacağını buyuruyor. Kötülük ve günah, insanın kendinde bile küflü, katranlı, rahatsız edici ve vicdanı deşen bir etki bırakmıyorsa; şer sahibinin bu durumu neyle açıklanabilir? O hâlde tam bu noktada ne rüsva bir hâldir ki; kötülük sıfatından bile aşağı bir mertebeye erişilmiştir.

UTANCIN SOYKIRIMI

Dünyada örneğine defalarca rastladığımız bu zelil vaziyet, ahlâksızlığın, namus kavramından yoksunluğu göğsünü gere gere beyan edişin, toplumu ifsat eden ve aileyi, geleneği zedeleyen eylemleri şatafatlı sıfatlarla bezeyişin açılımı olsa gerek. Ve bu utançsızlık, ne yazık ki “fikir özgürlüğü”, “kişisel tercih” gibi bataklık tamlamalarında aklanıyor. Yok efendim! Bir kötülük, en azından kimse bilmesin, kimse duymasın kıvamındayken bile son derece zararlıyken; megafonlarla bağırılan ve hicap duygusu yetmezliğinin delili olan bu aymazlıklar, kötülüğün aşağısında, ahlâksızlığın sınır ötesinde ve verilecek zarar olasılıkları için zirvenin zirvesinde bulunmaktadır. İnsanı tövbesizlik girdabına çeken bütün modern beyanlar, kokuşmuş çöp yığınları gibi çevreye nefret kokuları yaymakta. İnsana “sensin”, “özelsin”, “her şeyi yapmak hakkın”, en paçavra eylemlerde bile “dünyaya bir kere geliyorsun”, gibi ucu açık tezahüratlarla yön veren yeni dünya insanı, utanç duygusuna karşı işlediği bu soykırımdan en ufak bir utanç duyabiliyor mu?

ŞEYTAN ORDUSUNUN NEFERLERİ

İşin daha da vahim bir vaziyette ifade edilmesi de mümkün. Çocukları, bebekleri paramparça edenlerin, insanların evlerini, topraklarını ve hatta eşyalarını çalıp canlarına kıyanların vaziyetleri mi daha büyük bir melanet yoksa bu eylemleri dile getirirken saklama ya da örtbas etme gayretine bile sahip olmayan hayvanî hudutsuzlukları mı daha menfur? Elbette terazinin kefelerinin bile istifaya meyledeceği bu hesap edişe çok da zaman tüketmeye gerek yok. İyisi mi biz bu taşkın vaziyetten bir zihin mesafesi uzaklaşalım ve daha toplumsal bir çöküşe dikkat çekelim. Çünkü utançsızlık bir enkazdır; vicdanî bir hesaplaşmaya teğet bile geçmeyen bir zihin toplumsal heyelandır; günahını, ayıbını saklama kaygısını bile taşımayan bir kimlik bataklıktır ve enkazın üzerine çarşaflar gerenler, toplumsal heyelanı olağan bir akışta açıklayanlar, bataklıklar üzerine yapay güller serpenler de kötüyü değil, kötülüğü alkışlayan ve kötülüğe çağıran şeytan ordusunun neferleridir.

Şimdi en başta mesnet olarak verdiğim Hadis-i Şerif’in derinliğinde hayatı bir kez daha anlamaya çalışmalı ve insanlara “Hiçbir şeyden pişman değilim” aymazlığını yamamak yerine, pişman olabilen, utanç duyabilen, tövbe edebilen ve daha iyiye gayret gösteren bir mertebeye ulaşmanın hayatiyetini bulaştırmalı. Aksi hâlde bırakın “güzel ahlâk” sahibi olabilmeyi, insan sıfatından yudumlamamışlığın mahkûm ettiği bu içsel kurumayı kim durdurabilir? Hülasa utançsızlık, kötülük kümesine ait elemanlardan bile pespayedir. Habaseti balçıktan bir zemin farz edersek ‘hicap duygusundan yoksunluk’, yer altı bir cerahat yığınıdır.



#Ahlak
#Toplum
#Aktüel