İşgal altındaki Filistin topraklarında 75 yıldır devam eden İsrail zulmünün ve katliamlarının yeni bir perdesini 7 Ekim sonrasında Gazze’de yaşıyoruz. Dünyanın gözü önünde yüzde 70’i çocuk ve kadınlardan oluşan 18 bin Filistinli, işgalci gücün saldırıları sonucu öldürüldü, 50 binden fazla da yaralı bulunuyor. ABD’nin, 1945 sonrası, küresel hegemonyasını tahkim etmek ve sürdürmek adına imza attığı; darbe, iç savaş ve işgallerin bilançosu, Washington’ın, Gazze’de ve işgal altındaki diğer Filistin topraklarında işlenen suçlara neden göz yumduğunu da bize anlatmakta. Kendisini hiçbir şekilde hesap vermeyecek bir güç olarak gören ve bu şekilde hareket eden ABD, benzer bir dokunulmazlığı, Washington koridorlarında tam desteğe sahip İsrail için de yıllardır uyguluyor. ABD’nin kanlı lügati başında, George Orwell’in meşhur romanı “Hayvan Çiftliği”nde belirtilen “Bazı hayvanlar daha eşittir” lafzı yazıyor. Geçtiğimiz günlerde 100 yaşında ölen ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in Latin Amerika’daki darbelerden, Doğu Asya’daki katliam emirlerine, 2003 yılında Irak’ın işgalini destekleyen tavrına kadar ortaya konan kirli sicili, Washington’ın “çıkarları” gereği sivillerin ölümünde herhangi bir sınırlama öngörmediğini göstermekte…
Sözde bir “arabulucu” olarak yıllar boyunca, işgalci güç İsrail’in Oslo Anlaşmalarındaki hükümlülüklerini yerine getirmemesine göz yuman, Batı Şeria başta olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında, yasa dışı yerleşim birimlerinin inşasını ve bu çerçevede yaşanan insan hakları ihlallerini kınamaktan öte bir adım atmayan, Birleşmiş Milletler tarafından alınan kararların, İsrail postalları altında ezilmesine ses çıkarmayan ABD’nin gerçek yüzünün ortaya çıkması sadece zamana bağlıydı.
İnsan hakları ve demokrasi kavramlarını çıkarları gereği eğip büken ve kullanan bir gücün hiçbir ahlaki tutarlılığı ve inandırıcılığı kalmamışken, sadece kaba güce dayalı politikalara dayanan ve bu gücü kendi çıkarları aleyhine oluşacak herhangi bir dengeyi bozmak için kullanan Washington yönetimi için İsrail’in işgalci ve saldırgan yapısının korunması, Orta Doğu’da tutunması için kullandığı bir araç.
ABD’nin daha önce birçok kez, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarındaki suçlarına yönelik birçok kararı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, tek başına kalmak pahasına veto ettiği biliniyor. Yine Washington’ın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yüzden fazla ülkenin İsrail’i kınayan ve adımlarını reddeden kararlarına karşı da oy kullandığı herkesin malumu. Bu kararların en önemlilerinden biri, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın, Kudüs’ü İsrail’in sözde “başkenti” olarak kabul ettiğini ilanından hemen sonra alındı. Türkiye’nin öncülüğünde, BM’de, ABD’nin Güvenlik Konseyi’nde veto ettiği Kudüs tasarısı idi. 21 Aralık 2017 tarihinde Genel Kurul’da oylanan karar tasarısının 128 ülkenin büyük desteğiyle kabul edilmesine rağmen ABD yine karşı oy kullanmıştı. Kararda BM üyesi tüm devletlere “Kudüs’te diplomatik misyon kurmaktan kaçınma” çağrısı yapılıyordu. Güvenlik Konseyi’nin dünya barışını ve istikrarını sağlama konusunda 5 ülkenin eline bakan yapısının, küresel meselelerin yönetilmesi açısından yetersiz olduğunu bir kez daha ortaya koyan o el, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in de belirttiği gibi BM’nin otoritesini ve güvenilirliğini milyarların gözünde yitirmesine de sebep oldu. Cuma günü, Birleşmiş Milletler çatısı altında daha fazla katliam için kalkan o “el”in üzerindeki kan, Ekim ayında, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Senato Ödenek Komitesi’ndeki konuşması sırasında, hemen arkada Gazze’de ateşkes ve barış taraftarı göstericilerin kan kırmızısına boyanmış ellerini havaya kaldırmasıyla tarihe mal oldu bile…
Ancak geçen Cuma günü, Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin, Birleşik Arap Emirlikleri tarafından sunulan ateşkes kararına karşı veto hakkını, hem de BM Genel Sekreteri Guterres’in, 1989’dan beri kullanılmamış, 99. Madde’ye dayanarak yazdığı “Acil ateşkes ilanı” talep eden mektubuna rağmen kullanması, yeni bir kırılma noktası olarak kayıtlara geçti. Gazze’de yaşanan katliamlar karşısında, ABD’li yetkililerin Ukrayna’ya destek amacıyla Rusya’ya yönelik açıklamaları henüz tazeliğini korurken, küresel kamuoyu insanlık suçuna varan katliamlar karşısında ayağa kalkmışken, Washington’ın tüm dünyayla alay eder gibi veto hakkını kullanması, 1945 sonrası kurulan Pax-Amerikana (Amerika Barışı) düzeninin çökmesi anlamına geliyor. Bu düzenin tabutuna son çiviyi vuran da
yine ABD’nin kendisi oldu.
İki buçuk aya yakındır İsrail’in havadan, karadan ve denizden bombardımanlarına hedef olan Gazze’de yaşanan katliamın boyutları, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nda imza attığı; Dresden katliamı, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları, Vietnam Savaşı’nda napalm bombaları ve infazlarla gerçekleşen sivil ölümleri, Afganistan ve Irak savaşlarında can veren yüz binlerce sivilin öldürülmesiyle karşılaştırılıyor.
Evet, “Siz sivilleri öldürmeyi iyi biliyorsunuz.”