Temmuz 1995’te Bosna-Hersek’teki güvenli Srebrenica (Srebrenitsa) cenneti Bosnalı Sırp kuvvetleri tarafından saldırıya uğradı ve 8 bin ila 10 bin kişi soykırıma kurban gitti. Bu klasik giriş tüm haber kanalları ve makalelerde yapıldıktan sonra akabinde muhakkak bir Srebrenitsa annesinin ağlayan fotoğrafı gözler önüne gelir. Aylan Kurdi nasıl Suriye savaşı için sembol oldu ise Srebrenitsa soykırımının da sembol karesi “Srebrenitsa Anneleridir”. Srebrenitsa’ya gitme şansını yakalayamayanlar veya Srebrenitsa kadınları ile tanışma fırsatını bulamayanlar için Srebrenitsa Anneleri’nin ağlayan kareleri onların güçsüzlüğünü ifade eder gibi gözükse de Srebrenitsa’ya gidenler bilir, Srebrenitsa’yı yeniden inşa eden kadınlardır. 2000’li yıllara, milenyum çağına okuttukları, mühendis, doktor yaptıkları çocukları, kurdukları el emeği göz nuru küçük, büyük sanat atölyeleri ile Srebrenitsa’yı İgman dağı gibi güçlü tutan irade esasen kadınlardır, yani Srebrenitsa kadınlarıdır.
2012’de gerçekleştirdiğim bir mülakat esnasında Srebrenitsa Anneleri’nden biri, dünyadaki bazı siyasetçilerin vicdanlarının seslerini biraz olsun dindirmek ve rahatlatmak için, akademisyenlerin ise saha çalışmaları için geçici bazı sebeplerle yanlarına yaklaşıldığını ancak günün sonunda kendilerine yapılan desteğin sadece adalet ve hukuk kanalıyla olduğunu anlatarak “haklı davalarının arkasında duran, adalet arayışında olanlar yine Srebrenitsa Anneleri’nin kendileri ve aktivist ruhlarıdır” demişti. Bu hüsn-ü ifade gerçekten tüm gerçeği kısa ve öz bir şekilde anlatmaya kafi geliyor. Öyle ki, Srebrenitsa Anneleri Derneği ve dünyadaki diğer şubeleri sayesinde bugün Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararları şekillendiriliyor.
6 Mart 2008’de yeni seçilen ve Mladiç ve Karadziç’e müebbet ceza kararının en önemli mimarlarından eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) başsavcısı Serge Brammertz, Bosna-Hersek’e yaptığı ilk ziyarette hükümet temsilcileriyle Devlet Mahkemesi yetkilileriyle bir araya gelmişti. Ayrıca yerel Sivil Toplum Örgütü “Srebrenitsa Anneleri” temsilcileriyle görüşmek üzere zamanının bir kısmını ayırdı. Açıkcası, Saraybosna’da yaşayan bir Türk araştırmacı olarak Brammertz’in ziyareti merakımı tetiklediğini ifade etmek isterim. Eski Yugoslavya’daki savaş suçlarıyla ilgilenen en önemli kurumun temsilcisi Brammertz neden bu kadar kısa bir ziyarette bir grup yaşlı ve yarı okuryazar kadın ile bir toplantıya öncelik vermiş olabilirdi ki?
“Annelerin”, Bosna’daki karmaşık adalet süreçlerinde hakikat ve uzlaşma için çok ciddi emekler verip Bosna’nın küçük bir şehrinden kalkıp uluslararası arenada haklarını aramaları elbette bu savcının dikkatini celb etnişti. Bu annelerin mücadeleleri ve kazanımları, Brammertz’in annelerle buluşmasının neden gerekli olduğunu bağlamsallaştırıyordu. Anneler, amaçlarına ulaşmak için sembolik gösteriler, barışçıl yürüyüşler, kamuya açık toplantılar ve konuşmalar gibi şiddet içermeyen çeşitli yöntemler kullanmışlardı. Bu emek harcanan yöntemlerle üst düzey bir savcıya dolaylı yollarla ulaşılmış ve hatta savcı, bu yarısı okuma yazma bilmeyen ancak bilinçli anneleri de karar mekanizmasına dahil etmek istemişti.
Örnek verecek olursak, “Pillar of Shame” (Utanç Sütunu) projesi Srebrenitsa Anneleri’nin kullandığı en güçlü ve kamuoyunda dikkat çeken projelerden bir tanesidir. 30 Mart 2010’da Lahey Temyiz Mahkemesi, Srebrenitsa Anneleri’nin Hollanda’ya karşı yaptığı temyiz başvurusunu reddetti. Srebrenitsa Anneleri, BM ve Hollanda devletinin Temmuz 1995’te Srebrenitsa’da işlenen soykırımın engellenmemesinden ve Srebrenitsa’yı doğrudan Sırp güçlerinin ellerine vermelerinden sorumlu tutulmalarını istedi. Bu kabul edilmeyince, sessiz kalmayan Srebrenitsa Anneleri dünya çapında “Utanç Sütunu” projesini başlattı. Tüm dünyadaki diğer sivil toplum kuruluşlarının koordinasyonu ve desteğini de alan bu proje sayesinde Hollanda askerlerinin Srebrenitsa soykırımında işledikleri suç tüm dünyaya anlatıldı. Bu projenin hayati amaçlarından biri, Srebrenitsa soykırımında kaybedilen hayatların “sembolik” bir temsili olarak 16.744 ayakkabı toplamaktı. Proje en nihayetinde başarıyla amacına ulaştı. Belki resmi olarak Hollanda ve BM’ye suç atfedilmedi ancak bu proje ile işledikleri insanlık suçu ve bir gecede Sırpların eline teslim ederek 8 binden fazla Boşnak erkeğin öldürülmesindeki üstlendikleri Müslüman karşıtı, zenofobi ve ırkçı rol, dünya çapında anlatılmış oldu. Hollanda ve BM Srebrenitsa Anneleri’nin girişimi ile gerçekleşen bu ve benzeri projelerle kötü namlarını asla silemeyecekler ve kaybolan itibarlarını bir daha geri kazanamayacaklar.
Bugün, Srebrenitsa Anneleri’nin inisiyatifi ile yaptırılan Srebrenitsa vadisindeki beyaz mezar taşlar bile Srebrenitsa Anneleri’nin gücünü ve daha birçok şeyi sessizce haykırıyor.
Eşi ve iki oğlunun yanı sıra akrabalarının tamamını da Srebrenitsa soykırımın da kaybeden ve geçtiğimiz yıl vefat eden Srebrenitsa Anneleri’nden Hatice Mehmedovic’in şu manalı ve objektif sözleri Srebrenitsa annelerinin sarsılmaz duruşunu ifade ediyor. “İnsan haklarının gözü önünde yaşandı, dünya bunun yaşanmasını istedi. Biz ise artık sıradan insanlar olarak yaşamak istiyoruz. Dernek olarak amaçlarımızı gerçekleştirdik ve soykırımdan 25 sene geçmesine rağmen soykırımın daimî olarak anılacağı bir anma merkezimiz, birçok mahkeme kararımız, okuttuğumuz çocuğumuz, evlerine geri dönen annelerimiz ve yayımlanan birçok röportajımız, kitabımız ve filmimiz var. Bunların hepsi bizim arkamızdan gelecek nesillere kalacak şeyler. Bu bizim için büyük bir başarı ve tüm dünya bunu bizden örnek almalı. Bizim “intikam”ımız, diplomalarımız ve okuttuğumuz çocuklarımızdır.” Bu anneler açıkça “kadın hakları için savaşan” feministler olmadıklarını, ancak sevdiklerini arayan anneler ve içerisinde yaşadıkları toplumu yeniden inşa etme görevini üstlendiklerini ifade ediyorlar.
Yıllar önce öyle Srebrenitsa Anneleri’nin şu anki birikimi ve tecrübesi olsaydı savaşı kangrene dönüştüren ve bölgedeki huzuru getirme maskesiyle aslında ömür boyu bölünmeyi sağlayan Dayton Anlaşması’nı kabul etmeme ve Dayton’u Bosnalı Müslümanların lehine çevirme durumu söz konusu olabilirdi. Resmi barış anlaşması olarak Amerika tarafından Bosna Herseklilere dayatılan Dayton sonucu bugün ülkede üç üyeli bir devlet başkanlığı konseyi mevcut. Öyle ki Dayton’un adaletsiz köklerinden güç alan Milorad Dodik (Devlet Başkanlığı Konseyi’nin Sırp üyesi ve bu dönemki geçici başkanı), mahkemelerce kanıtlanmış Srebrenitsa soykırımının uydurma olduğunu söyleyebiliyor.
Bosnalı Sırpların 1992-1995 yıllarındaki siyasi lideri Radovan Karadziç’le Bosnalı Sırpların komutanı Ratko Mladiç, soykırım ve diğer savaş suçlarından ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasının mimarları Lahey’de mahkeme önlerinde bu davaya hayatlarını adayan Srebrenitsa anneleridir.
Son olarak UID Bosna ekibinin, Srebrenitsa annelerini temsil eden soykırım sembollerinden “Srebrenitsa çiçeğinin” manasını Mostar’daki turistlere soran videosunda çiçeğin anlamını bilemeyenleri izleyince bu sembolün dünyanın her yerinde tanıtılması gerektiğine bir kez daha tanık olduk. Bir McDonalds logosundan daha çok öneme haiz olan Srebrenitsa çiçeği ve Srebrenitsa annelerinin tüm dünyaya tanıtılması soykırıma göz yummayan tüm demokratik ve bilhassa Müslüman toplumların asli vazifesi olarak görülmelidir. Öyle ki, Srebrenitsa’daki kadınların barışı sağlama ve yeniden inşa etme çabaları, sadece yapılacak en doğru şey olduğu için değil aynı zamanda çatışma nedeniyle tüketilen ve sindirilen ülkelerin çoğunun kadınların gücüne ihtiyaç duyması nedeniyle de desteklenmelidir.