Sudan’da 15 Nisan 2023 tarihinde başlayan savaşın üzerinden bir yıl geçti. Bir yıl içerisinde binlerce insanın hayatını kaybettiği, milyonlarca insanın ülke içerisinde mülteci durumuna düştüğü, açlık ve susuzlukla mücadele ettiği Sudan’ın, 30 yıllık Ömer Beşir döneminde uluslararası ambargoya rağmen yaşadığı istikrarı uzun bir süre daha göremeyeceği değerlendiriliyor. 2018 yılında başkent Hartum’da başlayan ekonomik temelli gösteriler daha sonra bölgesel ve uluslararası güçlerin manipülasyonuyla El-Beşir karşıtı bir hal aldı. Olaylı gösterilerin ardından 11 Nisan 2019 tarihinde Ömer el-Beşir, en güvendiği ordu subayları ile Darfur bölgesinin milis güçlerinin birlikte hareket etmesiyle iktidardan uzaklaştırılarak ev hapsine alındı.
El-Beşir’in iktidardan uzaklaştırılmasının ardından ABD, İngiltere, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Sudan için oluşturduğu dörtlü mekanizmanın baskısıyla yurtdışından getirilen Abdullah Hamduk Başbakanlığa getirildi ancak Hamduk hükümeti yeni bir darbeyle 25 Ekim 2021 tarihinde görevden alındı. Ordu ve Darfurlu milis güçlerin oluşturduğu Geçici Egemenlik Konseyi ile yönetilen Sudan, bu sefer Hemetti olarak bilinen Muhammed Hamdan Dagalo komutasındaki Hızlı Destek Kuvvetleri adlı milis güçlerin 15 Nisan 2023 tarihinde orduya karşı başlattığı darbe girişimiyle yeni bir kaosa sürüklendi. 1 yıldır ordu güçleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında devam eden çatışmalarda binlerce Sudanlı hayatını kaybetti. Başkent Hartum ve diğer eyaletlerden milyonlarca insan yerlerinden oldu. Peki, BM Dünya Gıda Programı tarafından dünyanın en büyük açlık kriziyle karşı karşıya kaldığı değerlendirilen Sudan, bugüne nasıl geldi?
1989 yılında General Ömer El-Beşir komutasındaki Sudan ordusu yönetime el koyup sivil yönetimi ele geçirdikten sonra Ulusal İslami Hareket lideri Hasan Turabi ile ittifak yaptı. Meclis Başkanlığı yapan Turabi, El-Beşir iktidarının 10. yılında görevinden uzaklaştırıldı ve ev hapsine alındı. Ülkeyi tek başına yöneten El-Beşir, Ortadoğu ve Afrika’da Amerikan müdahalesine karşı durduğu için Washington yönetimi tarafından terörü destekleyen ülkeler arasına alındı. Amerikan yönetimi ve İsrail, El-Beşir’e karşı güneydeki Hristiyanları destekleyerek Sudan’da karışıklık çıkarmasının neticesinde, El-Beşir güneyli Hristiyanlarla 2005 yılında anlaştı ve Güney Sudan 2011 yılında anlaşmalı bir şekilde bağımsızlığını ilan etti. Sudan’ın güneyini Sudan’dan koparan Amerika ve İsrail, El-Beşir’in gelir kaynağının büyük bölümünü de elinden almış oldu. Zira petrol yataklarının neredeyse tamamı Güney Sudan’da kaldı.
El-Beşir döneminde ortaya çıkan krizlerden bir diğeri de Darfur krizi oldu. Darfur’daki kabileler arasında yaşanan toprak anlaşmazlığı yüzünden çıkan çatışmalarda binlerce insan hayatını kaybederken, yüzbinlerce insan da mülteci durumuna düştü. Darfur’da genelde çobanlar arasında otlaklar yüzünden çıkan kavga bir anda kabileler arasında büyük çatışmalara sebebiyet verirken, bu durum İsrail ve Batılı ülkeler tarafından El-Beşir karşıtı ayrılıkçı liderler üzerinden manipüle edildi ve kriz daha da büyüdü. Darfur krizinde bugün Hemetti’nin başında bulunduğu milis güçlerin saldırıları sonucu yüzbinlerce insan mülteci durumuna düştü. Darfur’daki insani krizin büyümesinde rol oynayan İsrail ve Batılı ülkeler, ayrılıkçı liderlere silah desteğinde bulundu. El-Beşir karşıtı ayrılıkçı liderlerin birçoğu Batılı ülkeler ile İsrail’den destek aldı ve Tel Aviv’de ofis açtı. İsrail’de bir ofisi bulunan Sudan Özgürlük Hareketi liderlerinden Abdulvahid el Nur gibi bazı ayrılıkçı liderler İsrail ile yakın ilişkilere sahip. 2019 sürecinden sonra Darfur’un bazı eyaletlerinde görev alan Vali ve diğer bazı üst düzey isimler de, daha önceden İsrail’de askeri eğitim almıştı. Bunlardan biri de Kuzey Darfur Valisi Nimir Abdurrahman. Çok iyi İbranice bilen Abdurrahman’ın yıllarca karşısında savaştığı ve 2013’te Hızlı Destek Kuvvetleri olarak yapılanan milis güçlerin lideri Hemetti’nin İsrail ilişkileri ise MOSSAD üzerinden sürüyor. İsrail’in Darfur’da birbiriyle çatışan grupların her ikisiyle kurmuş olduğu ilişkiler, bölgedeki istikrarsızlığın neden bu kadar uzun sürdüğünü göstermesi açısından ipucu veriyor.
Ülkedeki farklı etnik gruplardan oluşan kabileleri 30 yıl boyunca nispeten bir arada tutmayı başaran Ömer El-Beşir’in kendi sonunu hazırlayan ve Sudan’ı da uzun yıllar süreceği değerlendirilen bir kaosa sürükleyen en önemli uygulamalarından biri de Yemen’deki savaşa paralı askerler göndermesi oldu. El-Beşir, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın Yemen’de Husilere karşı savaşında Hemetti’nin başında bulunduğu Hızlı Destek Kuvvetleri milis güçleriyle destek verdi ve karşılığında finansal destek aldı. Ancak El-Beşir’in bu hamlesi kendi sonunu getirdi. Zira, Yemen savaşında Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile yakınlaşan Hemetti ve ordudaki bazı generaller 11 Nisan 2019 tarihinde El-Beşir’i devirdi. El-Beşir’in devrilmesiyle Irak’ta Saddam Hüseyin’in ve Libya’da Muammer Kaddafi’nin devrilmesinin hemen ardından yaşanan sevinç gösterilerine benzer sevinç gösterileri yaşandı. Ancak bu sevinç gösterileri kısa sürdü. Amerika, İngiltere, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden oluşan dörtlü mekanizma, apar topar yurtdışından getirilen ve ekonomi uzmanı olduğu belirtilen seküler Abdullah Hamduk’u Başbakan olarak kabul ettirdiler.
Hamduk’un ekonomiyi düzelteceği umulurken, ekonomi daha da kötü bir hal aldı. Hamduk’un başarısız ekonomi yönetiminin yanı sıra Sudan Eğitim Müfredatını sekülerleştirmeye çalışması da tepkilere yol açtı. Hamduk’un bu iş için atadığı, uzun yıllar Amerika’da yaşamış olan Omar El-Garai, evrim teorisini de müfredata koydurmaya çalıştı ancak halkın tepkisi sonucu geri adım atarak ülkeden kaçtı. Hamduk’un başarısız ekonomik yönetimi ve bürokrasideki atamalarını bahane eden, ordu ve milis güçlerin liderlerinden oluşan Egemenlik Konseyi bu durumu fırsat bilerek 25 Ekim 2021 tarihinde Hamduk’u da yeni bir darbeyle görevden aldı. Ancak, dörtlü mekanizmanın baskısıyla Egemenlik Konseyi, Hamduk’u Kasım 2021 tarihinde yeniden göreve getirse de Hamduk 3 Ocak 2022 tarihinde görevinden istifa etti.
Hamduk’un istifasının ardından General Abdel Fettah el-Burhan’ın Egemenlik Konseyi Başkanı olduğu, Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Hamdan Dagalo’nun (Hemetti) da yardımcılığını yaptığı Sudan’da Burhan’ın ve Hemetti’nin birbirine güvenmediği sıkça dile getirildi. Burhan’dan bağımsız olarak Körfez ülkeleri ve Afrika’daki bölge ülkelerini ziyaret eden Hemetti, Sudan’ın devlet başkanı gibi davranırken, bu durum Burhan ve çevresinde de rahatsızlık oluşturdu. Öte yandan sivil yönetime geçiş hususunda da taraflar arasında anlaşmazlık vardı. Burhan’ın başında bulunduğu ordu, seçimlerin yapılıp yönetimin sivillere devrini ve Hemetti’nin başında bulunduğu milis güçlerin lağvedilip orduya entegre edilmesini talep ederken, Darfur’daki altın ve diğer yer altı kaynakları sayesinde büyük bir ekonomik güce sahip Hemetti buna karşı çıktı. İlginçtir, ordunun genel seçim talebine, El-Beşir ve müttefiki İslamcılar yönetime gelir gerekçesiyle ABD-İngiltere-BAE ve Suudi Arabistan’dan oluşan dörtlü mekanizma da sıcak bakmadı.
ABD, İngiltere, BAE ve Suudi Arabistan “Sivil yönetime geçilsin” derken, seçimsiz bir şekilde Abdullah Hamduk veya benzeri bir ismin atanmasını kastediyordu. Elindeki askeri ve ekonomik gücü kaybetmek istemeyen Hemetti, Hartum’da konuşlandırdığı ve Darfur bölgesinden getirdiği milis güçleriyle kuzeydeki Merovi askeri havaalanını kuşattı. 15 Nisan’da ise başkent Hartum’da Genelkurmay Başkanlığını kuşatan milis güçlerle ordu birlikleri arasında çatışmalar başladı. Hartumluların, Darfur’da büyük katliamlar gerçekleştiren Hemetti ve güçlerinin başkentten temizleneceğine dair iyimser öngörüleri boşa çıktı. Zira o dönemde Hartum’da hangi Sudanlı ile konuşsanız size “Bir hafta içerisinde bu iş bitecek” diyecek kadar iyimser ve pozitif görüşlere sahipti. Ancak, üzerinden bir yıl geçen ve halen devam eden çatışmalarda milis güçler başkent Hartum, Darfur bölgesi ile El Cezire eyaletini de içerisine alan geniş bir alanı kontrol ediyor. Milis güçlerin egemen olduğu bölgelerde halkın büyük çoğunluğu daha güvenli olduğu değerlendirilen kuzey ve doğu eyaletlerinde mülteci durumuna düştü.
Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer bölge ülkelerinin desteğini alan Hemetti, savaşın başında uluslararası destek alabilmek için “İslamcıları Sudan siyasetinden temizlemek” için savaştığı argümanını ortaya atsa da, hem Darfur bölgesinde hem de başkent Hartum’da milislerinin gerçekleştirdiği yağma ve katliamlar nedeniyle bu argüman şimdilik boşa çıkmış duruyor. Buna rağmen, hem Birleşik Arap Emirlikleri hem de ABD’nin Afrika’daki müttefikleri Kenya gibi bazı ülkeler Hemetti’ye silah ve lojistik destek sağlayarak Sudan’da savaşın uzamasına ve neticesinde milyonlarca insanın açlıkla karşı karşıya kalmasına sebep oluyor. Hemetti’nin yönettiği bazı altın madenlerini işleten Rusya’nın da Wagner grubu üzerinden Hemetti’ye destek verdiği ifade ediliyor. Farklı coğrafyalarda birbirleriyle mücadele içerisinde olan küresel ve bölgesel güçlerin Sudan iç savaşında savaş lordu aktörlere yatırımı, ülkenin uzun bir süre daha fazla acı çekeceği anlamına geliyor. Sudan’ın içerisinde bulunduğu kaosun sona ermesi için taraflara itidal çağrısı yaparak samimi ve iyi niyetli bir politika izleyen Türkiye’nin ise, Filistin’in gölgesinde kalan Sudan’ın yakın zamanda istikrara kavuşabilmesini teminen daha fazla çaba harcaması gerekiyor. Zira, Türkiye’nin Afrika’daki açılımının başarısı, küresel ve bölgesel diğer güçlerin aksine Sudan ve diğer ülkelerin istikrarında yatıyor. Son olarak; El-Beşir’in devrilmesi sırasında gösterilere katılan Hartumlu bir Sudanlı’nın “Ekmek fiyatı arttı diye El-Beşir’i devirdik ama şimdi ne evimiz var ne de ekmek bulamıyoruz” sözleri, tıpkı Irak ve Libya’da yaşananları hatırlatıyor…