Bu yazı Erdoğan’ın liderlik ettiği Cumhur İttifakı’nın TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde elde ettiği sonuç doğrultusunda yazılmıştır. Malum bilhassa çoğu anket şirketi hem milletvekilliği hem cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Cumhur İttifakı’na şans vermemişlerdi. Ancak Türk halkı farklı bir düşüncede olduğunu sandığa yansıtmıştır. İkinci tur sonunda kimin cumhurbaşkanı olacağı Türk halkının vereceği demokratik karar sonucunda belli olacaktır. Ancak 28 Mayıs’ta gerçekleştirilecek cumhurbaşkanlığı seçim sonucundan bağımsız, yeni dönemde Erdoğan etkisinin devam edeceği aşikar. Peki neden Türk seçmeni Erdoğan’ı destekledi/destekliyor?
Washington Times tarafından yılın “en önemli seçimi” olarak belirlenen cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turuna sayılı günler kala böyle bir soruya cevap vermenin kolay olmadığının farkındayım. Ancak uzun yıllar Türkiye’de yaşamış, eğitim almış Azerbaycanlı bir siyaset bilimci olarak benim için merak uyandıran bu soruyu cevaplandırmaya çalışacağım. Öncelikle böyle bir soruya cevap vermenin sayın Erdoğan’ın siyasal portresini de yazma teşebbüsü olduğunu ifade ederek başlamalıyım. Siyaset bir karar verme sanatıdır. Bununla beraber Türk toplumunda siyaset; güven verme, umut olmakla da alakalıdır. Kimi liderler sermayeye güven verip umut olurken, toplumu unutur, bir başkası tam tersini yapar. Ancak Erdoğan siyasetin aynı zamanda eldeki verilere göre karar verme sanatı olduğunu bildiğini hep göstermiştir. Erdoğan’ın neden kazanmaya devam ettiği sorusuna üç kavram doğrultusunda cevap vermeye çalışacağım: Umut, Liderlik, Milliyetçilik.
Atatürk’ün “Geldikleri gibi giderler” ifadesi Türk halkının kolektif hafızasında yer edinmiştir. Bu ifade çıkmaza giren bir ulusa umut olmanın özeti niteliğindedir. Bu anlamda Türk halkı her şeyden önce umut ister. Umut olabilmek aynı zamanda yönetmek de demektir. Çünkü toplumlar zaman-zaman belirli zorluklarla ve felaketlerle karşılaşırlar. Devleti ve toplumu yönetmeye talip lider(ler)in bu hususta umut verebilmesi beklenir. Bu anlamda Erdoğan’ın uzun yıllara sari iktidarı döneminde umut olmaya devam ettiği açıkça görülmektedir. Deprem sonrasında belirli eksiklikler olmakla beraber evlerin, hastane gibi öncelikli kamu binalarının tekrar inşasında gösterilen başarının halktaki karşılığı umuttur. Umut sorunların çözümü demektir.
Erdoğan’ın Türk siyasi tarihindeki yerini belirleyen temel kavramlardan biri de hizmettir. Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden bugüne dek, Reis-i Cumhur ve Başbakan olarak birçok lider tarafından yönetilmiştir. Ancak onlardan çok azı Türk siyasi tarihinde ve Türk halkının kolektif belleğinde kendine yer edinmiştir.
Kurucu cumhurbaşkanı olarak Atatürk’ün halk nezdindeki yeri bellidir. İstanbul Belediye reisliği görevini de katacak olursak çeyrek asırdır halkın oylarıyla göreve gelen Erdoğan’ın döneminde/liderliğinde yapılan hizmetler sayesinde, Türk siyasetinde Erdoğan dönemi diye bir kavramsallaştırma doğmuştur. Erdoğan döneminde yapılan hizmetler hem yerel hem küresel niteliğe sahiptir. Söz gelimi ücra köy, kasaba ve beldelere yolların yapımı yerel bir hizmet olarak görülebilir. Öte yandan köprüler, tüneller, havaalanları vs. Türkiye’yi, uzun vadede değişen ticaret yoluna entegre eder değerdedir. Erdoğan döneminde yapılan hizmetler köhnemiş altyapıyı yenilemekle eşanlı olarak Türkiye’yi yirmi birinci asrın ticaret yoluna da entegre etmiştir. Muhalefet ikinci tur propagandasına elini masaya vurarak başladığı sırada, Erdoğan şoförlere gelecek hizmetlerinden (umut) bahsetmekteydi.
Malum olduğu üzere siyaset uzunca bir süredir küresel bir belirsizlik içindedir. Modernitenin birey temelli liberal anlatısı postmodernite, neoliberalizm bağlamında sarsılmıştır. Bilhassa geçtiğimiz yüzyılın sonunda vuku bulan gelişmeler, modern politik konfigürasyonun sonunu getirmekte. Hal böyle iken bilhassa neoliberal politikalar karşısında zayıflayan devletler gücünü korumak/toparlamak için milliyetçiliğe ihtiyaç duymaktadır. Söz gelimi, İngiliz Başbakanla Rus liderin milliyetçiliğinin farkı bağlamdan kaynaklanmakta. Hülasa 2010’lardan itibaren milliyetçilik devletlerin sığındığı esas liman olmuştur. Gelelim Türkiye’ye ve Erdoğan’ın milliyetçilikle olan ilişkisine…
Malum milliyetçilik son dönem Türk siyasetinin belirleyici unsuru haline gelmiştir. Hal böyle iken milliyetçilik ve milliyetçiler göz ardı edilemez konuma erişmiştir. Cumhur İttifakı milliyetçilikle/vatanperverlikle olan bağını açıktan milliyetçi olduğunu ifade etmekten geri durmayan buna mukabil vatanperverliklerinin bir gereği olarak “sözü sahibine” bırakmayı da bilen bir anlayış çerçevesinde kurmuştur.
Millet İttifakında ise milliyetçilik hususunda ikinci tura kadar bir belirsizlik hakim olmuştur. Öte taraftan Erdoğan milliyetçi olmamakla beraber milliyetçilikle ters düşmeyen muhafazakar bir gelenekten geliyor. Sonuç olarak milliyetçilerin esas kaygısı; kurma ve koruma sürecinde canlarını verdikleri devletin birliği ve bütünlüğünün korunması yönündedir. Erdoğan’ın bu kaygıyı “Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan” söylemiyle giderdiğini ifade etmek ise oldukça mümkündür.