Uluslararası toplum tarafından siyasi çözüme yönelik talepler her geçen gün artıyor. Batılı devletlerin liderlerinden gelen çağrılar ve bölgedeki son gelişmeler göz önüne alındığında çözüm için müzakerelerin devam ettiği anlaşılıyor. Siyasi çözüm için hangi yol benimsenirse benimsensin müzakerelerin iki aşamalı olarak gerçekleşmesi gerekiyor. Öncelikli olarak Hamas ve İsrail arasındaki müzakerelerin devam etmesi şart. Her ne kadar Mısır gibi diğer devletler arabulucu olarak rol almayı denediyseler de Katar bu müzakerelerin esas yürütücüsü konumunda. İlk aşamada, bu iki aktör arasındaki müzakereleri sürdürmek için Katar dışında bir arabulucunun ortaya çıkması şimdilik pek olası değil. Sonraki aşamada ise Filistin’in iki önemli aktörü olan El-Fetih ve Hamas arasında müzakerelerin yürütülmesi gerekiyor. Yakın dönemdeki gelişmeler değerlendirildiğinde, Türkiye’nin ikinci aşamada arabuluculuk rolünü üstlenmesi mümkün gözüküyor.
Gazze ve Batı Şeria’nın fiilen farklı siyasi otoritelerin elinde olması Filistin için birçok sorunu da beraberinde getiriyor. En büyük sorun pratikte Filistin’in devlet olarak kabul edilmemesi. İki bölgenin aynı siyasi yapı altında birleşmesi ve yasama organının aktif bir şekilde çalışması Filistin’in uluslararası arenada var olabilmesi anlamına geliyor.
Bunun dışında bölgedeki dengeler açısından bakıldığında mevcut durumun devam etmesi halinde İsrail ile Gazze arasındaki savaş döngüsünün devam edeceği açık. Hamas’ın Gazze’yi fiilen yönettiği 2007’den bu yana İsrail ile Gazze arasında yaklaşık beş büyük çatışma yaşandı. Hamas, Gazze dışındaki toprakların idaresinde de rol oynarsa İsrail ile silahlı çatışmaya girmek için şimdikinden daha az nedene sahip olacaktır.
Bütün bunların yanında her iki taraf da uzlaşmadan fayda sağlayabilir. Hamas, Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinliler arasındaki etkisini artırdı. Öyle ki Hamas 7 Ekim’den sonra Filistinliler için ülkesinden ziyade İsrail’in güvenliğini sağlamakla ilgilenen Abbas’ın yerine ana aktör haline geldi. Hamas aynı zamanda Doha’da İsrail ile yürütülen müzakerelerin de esas tarafı, dolayısıyla Abbas ve ekibi Hamas ile orta yolu bulmak zorunda. Bununla birlikte Hamas silahlı bir örgüt. Dolayısıyla büyük tepki çekmeye devam ediyor. Siyasi bir çözüm için Hamas’ın silahlı kanadının tasfiye edilmesi önemlidir. Hamas’ın siyasi kanadı Abbas ile siyasi güç paylaşımında sivil bir aktör olabilir. Hamas’ın siyasi kanadı, Abbas ve ekibi sayesinde silahlı direniş nedeniyle Hamas’a karşı olan Filistinlilerin desteğini alma konusunda fayda sağlayabilir.
Türkiye’nin müzakerelerde ana arabulucu olabileceğine inanmak için çok fazla neden var. Öncelikle, bu yılın ilk döneminde yaşanan gelişmelere bakıldığında Türkiye’nin halihazırda iki aktör tarafından da arabulucu olarak tanındığı görülüyor. Son görüşmeler 7 Ekim’den hemen önce, ağustos ayında farklı Filistinli grupların temsilcilerinin katılımıyla Mısır’da yapıldı. Filistin için farklı görüşlere sahip grupların bir araya geldiği bu kalabalık toplantı öncesinde iki kilit aktör Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın arabuluculuğunda Ankara’da bir araya geldi. Genel olarak bakıldığında Mısır ve Türkiye arasında yaklaşım farklılıklarının olduğu görülüyor. Mısır Filistin’deki tüm grupları kapsayan arabuluculuk faaliyetleri yürütürken, Türkiye sadece El-Fetih ve Hamas arasında müzakereler yürütmeye çalışıyor.
İlave olarak belirtmek gerekir ki Hamas tarafından müzakerelerde arabulucu olarak kabul edilebilecek ülke sayısı çok sınırlı. Hamas’ı terör örgütü olarak gören ya da Hamas’a şüpheyle yaklaşan diğer batılı aktörlerin arabuluculuk yapması zaten mümkün gözükmüyor. Dahası, Müslüman Kardeşler ile dolaylı bağlantıları olan Hamas’ın Mısır’ın arabuluculuğunu kabul etmesi de pratikte gerçekçi değil. Katar’ın ana odağı da İsrail ve Hamas arasındaki müzakereler olduğu için mevcut durumda Türkiye dışında bir aktörün öne çıkması pek olası değil.
İsrail’in devam eden saldırılarına ilişkin şu ana kadar kabul gören bir çözümün ortaya çıkmamış olması da Türkiye’yi ön plana çıkarıyor. Türkiye’nin üreteceği somut çözüm önerisi destek görebilir. Şimdiye kadar yalnızca Mısır, savaş sonrası durum için kapsamlı bir plan önerdi. Bu öneri tarafların yanı sıra ABD ve Katar›a da sunuldu. Ancak henüz taraflardan veya diğer aktörlerden destekleyici bir açıklama gelmedi, gelmesi de pek olası görünmüyor.
Bütün bunların yanında, Türkiye’nin arabuluculuğu yürütme konusunda var olan iradesi en önemli unsurdur. Erdoğan’ın Macaristan ziyareti sonrasında yaptığı açıklama da bunu göstermektedir. Türkiye’nin iradesi El-Fetih tarafından da desteklenmektedir. El-Fetih Genel Sekreteri’nin birkaç gün önce Türkiye’ye görüşmelerde arabuluculuk yapması için yaptığı çağrı bunun kanıtıdır. Tarafların yanında Türkiye’nin arabuluculuğunun küresel ölçekte desteklenmesi de gerekiyor. Türkiye şu ana kadar batılı devletler tarafından bir arabulucu olarak tanınmadı, sadece Rus tarafı Erdoğan’ı övdü. Putin birçok açıklamasında Erdoğan’ın Gazze’deki sorunların çözümünde önemli ve öncü bir rol oynadığını vurguladı.
Sonuç olarak, görüldüğü gibi uzlaşma her iki taraf için de kârlı bir seçenek. Kârlı olduğu kadar da zorunlu bir seçenek, çünkü taraflar son on beş yılda hiç olmadığı kadar uzlaşmaya mecbur. Eğer son zamanlarda çoğu aktör tarafından önerildiği gibi barışçıl bir siyasi çözüm gerçekten arzu ediliyorsa, bu sadece Hamas ve İsrail arasındaki müzakerelerin başarıyla sonuçlanmasına değil, aynı zamanda El-Fetih ve Hamas arasında kurulacak ittifaka da bağlıdır. Bu iki aşamalı takvim bölgenin güvenliği ve kalıcı çözüm için hayati önem taşıyor. İki iç aktör arasındaki müzakerelerin yürütülmesinde ve somut çözümün üretilmesi noktasında Türkiye’nin bir arabulucu olarak ön plana çıkması mümkün gözüküyor.