Wagner milislerinin, grubun başındaki Yevgeni Prigozhin öncülüğünde başlattığı iç ayaklanma ve sonrasında gelişen olaylar halen gündemdeki sıcaklığını koruyor. Prigozhin’in, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırılarda oynadığı kilit rol, bir süredir kendisinin Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu ve Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov ile yaşadığı iç çekişmelerin gölgesinde kalmaya başlamıştı.
Bilindiği üzere, çeşitli vesilelerle Şoygu ve Gerasimov’u suçlayan ve Wagner milislerini teçhizatsız bırakmakla eleştiren Prigozhin, son olarak bu ikili özelinde Rus ordusuna karşı ayaklandı ve Rus askeri unsurları ile Wagner milisleri arasında çatışmalar yaşandı. Her ne kadar Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko’nun araya girmesiyle bu kriz şu an için çözülmüş gibi görülse de Prigozhin ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki anlaşmanın, Moskova yönetimi adına çeşitli yansımaları olacaktır. Zira Rusya’nın son yıllarda Suriye’den Libya’ya, Orta Afrika Cumhuriyeti’nden Mali’ye varıncaya kadar, Orta Doğu ve Afrika’da aktif olarak kullandığı Wagner milisleri ve Prigozhin, güncel çatışma metotlarında akademik literatürün temel vaka analiz konularından birisi olmaya namzet.
20. yüzyılın sonlarında Soğuk Savaş’ın bitmesi, beklendiği üzere çatışmaların sona ermesini beraberinde getirmedi, fakat savaşın tarihsel olarak var olan eski aktörlerinin yeni formlarda ortaya çıkmasına sebep oldu. Savaşın doğasındaki klasik ezberlerin yerle yeksan olduğu bu ortamda 21. yüzyıl; savaşın, devletlerin tekelinden gittikçe çıktığı, devlet dışı aktörlerin ön planda olduğu, hukuksal düzenlemelerin savaşa dair regülasyonlar konusunda eksik kaldığı ve keyfiyete tabii olarak yaptırımların uygulandığı bir dönem olarak tevarüs etti.
Gelişen teknolojik imkanlar her ne kadar teçhizat anlamında düzenli ordular kadar yeterli olmasalar da devlet-dışı silahlı aktörleri ortaya çıkardı. Bilhassa ABD’nin Irak’ı işgali ile ortaya çıkmaya başlayan bu yeni jeopolitik aktörler, şiddet eğilimli devlet dışı aktörlerin kullanımını bölgesel ve küresel olarak yaygınlaştırdı. Müteakip süreçte ortaya çıkan Arap Baharı, Suriye iç savaşı gibi unsurlar ise bu aktörlerin arz ettiği tehlike ile hepimizi yüzleştirdi.
Dr. Andreas Krieg’ın 2016 yılında “Surrogate Warfare” olarak tanımladığı ve doktora tezimde ‘Niyabet Savaşları’ olarak Türkçeleştirmesini yaptığım bu yeni savaş, özet olarak savaşın yükünün ülke sınırları dışına taşınarak gerçekleştirilen çatışmalar anlamına geliyor. Bu anlamda bu savaşın aktörü olan naipleri, mesuliyet yükümlülüğünü ortadan kaldırarak kullanan ulus devletler, daha düşük maliyetlerle iç/dış siyasi baskı tehdidinden uzak bir strateji benimsiyor. İstihbari, kinetik (askeri), diplomatik baskı, asimetrik ve düzensiz savaş gibi unsurları içerisinde barındıran Niyabet Savaşları ve bu savaşın aktörleri olan naipler, pek çok içinden çıkılamaz sorunu, hatta onları kullanan aktörler adına dahi, beraberinde getiriyor.
Weberyan devlet-şiddet ilişkisinin ve Clausewitzyen ezberlerin tamamen mazide kaldığı bu güncel çatışmalar, askeri zaferler ile sonuçlanan savaşları değil, devletlerin kendilerine sorumluluk reddi hususunda yardımcı olan aktörleri kontrolsüzce güçlendirdiği bir sürece evrildi. Nitekim, ABD’nin uzun yıllar boyunca kontrolü altında tuttuğu, beslediği Darbeci Hafter’in, Libya’da şu an onu destekleyen iradeye aykırı hareket etmesi; Putin’in, kendisinin çok yakın arkadaşı olan, Rus askeri güvenlik mimarisinde son yıllarda önemli yer teşkil eden Prigozhin ve ona bağlı Wagner milislerinin isyanıyla karşılaşması, naiplerin kontrolü ne denli zor aktörler olduğunu ortaya sermekte.
Wagner Grubu, Rus dış politikasında ve askeri güvenlik mimarisinde sadece kinetik unsurlardan müteşekkil bir oluşum değil. Bilakis, uzun yıllardır Suriye, Libya, Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi birçok ülkede Moskova’nın jeopolitik hedeflerini gerçekleştirmede kilit rol oynayan bir mefhum. Dolayısıyla askeri operasyonel kapasitesine ek olarak, dezenformasyon ve diplomatik baskı gibi unsurları da kullanan Prigozhin ve paralı askerlerinin son isyanı, Rusya adına beklenenden daha büyük sorunları beraberinde getirebilir.
Wagner’in akıbetinin ne olacağının görülmesi elbette belirli bir zaman istemekte. Dolayısıyla Rusya’nın daha önce Prigozhin ve Wagner üzerinden nüfuzunu artırdığı bölgelerde kısa vadede diplomatik çıktılara odaklanması şahsen beklediğim bir gelişme. Çünkü Wagner’in yerine yeni bir oluşumun veya Rusya askerlerinin konması kısa vadede mümkün gözükmüyor. Wagner isyanının hemen sonrasında Rusya’nın Libya Büyükelçisi, Aydar Aganin’in, Moskova’nın uzun süredir kendisine karşı Darbeci Hafter’i desteklediği Başbakan Abdulhamid Dibeybe’yi ziyaret etmesi ve Ağustos’ta Trablus’ta Rus Büyükelçiliği’nin açılacağının açıklanması bence bunun bir tezahürü.
Wagner Grubu’nun ayrıca bahse konu Afrika ülkelerindeki hükümetlerle yaptığı güvenlik anlaşmaları, bu ülkelerde kurumsal bir yapı olarak askeri eğitim vermesi ve Afrika siyasetinde söz sahibi olmaya başlaması, Rusya adına başa çıkılması gereken bir diğer husus olarak öne çıkıyor. Bilindiği üzere Wagner Grubu’nun kendi bağımsız olarak kurduğu lojistik ve finansal yapı, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) de finansal desteği ile daha mümkün hale geldi. Dolayısıyla Putin’in BAE ile Prigozhin ve Wagner sorununu ele almak adına girişimlerde bulunması muhtemel görünüyor.
Fakat Prigozhin öncülüğündeki Wagner Grubu’nun yardımıyla BAE’nin, çeşitli iddialara göre Afrika’dan kendi sınırları içerisine altın transferi gerçekleştirdiği, Wagner’in BAE içerisinde kendisiyle iltisaklı şirketler kurduğu gerçeği de bu bağlamda unutulmaması gereken bir gerçek. BAE ile Rusya arasında bu anlamda adımlar atılsa dahi, Wagner’in merkeziyetsiz ve çeşitli bölgelere dağılmış olan yapısı, onu maddi ve manevi anlamda ayakta tutmaya kısa ve orta vadede fazlasıyla yeterli olacak kapasitede.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Wagner isyanının hemen akabinde Afrika’daki ülkelere seslenerek operasyonlarda bir aksama olmayacağını açıklamaya çalışması da bu kaygıları doğrular nitelikte. Her türlü senaryoda, Moskova’nın Afrika’da Wagner’in yerine başka bir oluşumu koyması, yeni bir yapılanmayla (gerek resmi askeri unsurlar gerek diğer askeri özel şirketler) yenilemesi uzun zaman alacağa benziyor. Şüphesiz bu gerçekteki en önemli paylardan birisi ise naiplerin, onları kullanan aktörlerin ideolojik kaygıları doğrultusunda hareket etmek üzere ortaya çıkması.
Yine doktora tezimde kavramsallaştırmasını yaptığım ve Prigozhin, Hafter gibi naiplerin, onları kullanan ülkelerin stratejilerine aykırı şekilde kendi ideolojik çıkarlarını öncelemeye başlayacağını iddia eden ‘Haris/Açgözlü Naipler’ iddiama uygun şekilde, bu aktörler, orta ve uzun vadede onları kullanan devletler başta olmak üzere çeşitli tehlikeler üretme konusunda oldukça mahirdirler.
Lavrov’un Afrika’daki ülkelere seslenmesine rağmen, Rusya’nın Wagner’den yeni gelen Afrika’daki birliklerine ek teçhizat sağlanması talebinin reddedildiğine yönelik iddialar ise bu hususun Moskova tarafından da idrak edildiğini gösteriyor.
Rusya her ne kadar kendisine karşı isyana katılmayan Wagner paralı askerlerinin Savunma Bakanlığı bünyesinde çalışabileceğini açıklasa da bu husus da pek mümkün değil. Rusya, Ukrayna’ya karşı savaşının ortasında, Suriye, Libya ve diğer çatışma bölgelerinde askeri, siyasi ve iktisadi olarak gittikçe yorgun düşmüşken, kısa vadede bunu kendi resmi unsurlarıyla gerçekleş-tiremeyecektir.
Dolayısıyla Moskova’nın Putin’e çok daha sadık, kontrolü çok daha kolay yeni bir paralı asker grubunu bütün risklere ve yaşanan güncel sorunlara rağmen ortaya çıkarmak istemesi, ya da halihazırda kendisine oldukça yakın olan RSB Grup veya Rus petrol devi Gazprom’un sahibi olduğu özel askeri şirketleri kısa vadede kullanma ihtimali yüksek görünmektedir.