2011 yılında Ortadoğu’da özgürlük, siyasal katılımcılık ve daha iyi ve eşit ekonomik paylaşım üzerinde başlayan halk hareketleri Ocak ayında Sana’a Üniversitesi öğrencilerin sokağa çıkmasıyla Yemen’e de sıçradı. Jeostratejik olarak önemli olduğu kadar insanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinden ve medeniyetlerin neşet ettiği Yemen, geride bırakmak üzere olduğumuz bu 8 yıllık çatışma ve gerginlik sürecinde ciddi siyasi, askeri ve insani kriz ile karşı karşıyadır. Yemen’deki mevcut kriz, yerel aktörlerin ve İran, BAE ile Suudi Arabistan’ın gibi bölgesel aktörlerin yanında ABD ve Çin gibi küresel ticaret hegemonya peşinde olan güçler arasında bilek güreşine dönüşmüş durumda.
Günümüz ticaret sirkülasyonuna baktığımızda Çin ve Hindistan gibi Asya ülkelerinde üretilen malların çoğunun Avrupa’ya nakli Yemen sahil bölgelerinden sağlanmaktadır. Yemen aynı zamanda dünya petrolünün % 5 civarında geçtiği Bab’ul Mendeb Boğazı’nı teşkil ediyor. Özellikle Ortadoğu petrollerinin Kızıldeniz üzerinden dünya pazarlarına transferinde hayati bir rol oynamaktadır. Son olarak Çin’in icra etmeye başladığı ve 68 ülkeyi kapsayan “Bir Kuşak Bir Yol” ya da “Yeni İpek Yolu” projesinde de en önemli duraklardan biri Yemen’dir. Bu durum da bir yandan ABD’nin elinde tuttuğu ticaret hegemonyasını kırmaya yönelik bir hamle olarak okunurken, diğer yandan uluslararası sistemdeki dengelerin çok ciddi anlamda değişikliğe yol açması anlamına gelmektedir. Çin’in bu projeyi gerçekleştirmesi Dubai ve Abu Dabi gibi etkili ticari merkezlerinin ihtişamlarının Hudeyde ve Aden gibi Yemen kentlerine geçme potansiyelini taşıyor. Bu sebepten ötürü Yemen’de mevcut siyasal kaosta en önemli ve etkili aktörlerin başında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gelmektedir. BAE, Yemen’e ait birçok sahil kentinde hakimiyet kurmuş ve limanlarını kontrol altına almıştır.
1992 yılından itibaren modern Yemen devletinin kurucu unsurlarından olan Kuzeyli Ali Abdullah Salih, 33 yıl boyunca kesintisiz bir şekilde Yemen’i yönetti. 2011 yılında Salih’e karşı başlatılan gösteriler kısa zamanda, Salih yanlısı grupların sokağa çıkmaları ile neticelendi. Bu olaylar Salih yanlısı gruplar ile özgürlük yanlıları arasında kısa zamanda toplumsal gerginlik ve çatışmaya yol açtı.
Arap Baharı’nın getirdiği özgürlük ortamına karşı statükonun korunması amacıyla BM, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Körfez İşbirliği Teşkilatı’nın ısrarlı girişimleri sayesinde Salih yetkilerini yardımcısı Güneyli Abdurrabu Mansur Hadi’ye devre etmeyi kabul etti. Ne var ki Salih uzun yönetim sürecinde kurduğu askeri, ekonomik ve kabilevi ilişkiler sayesinde ölümüne kadar Yemen siyasal sahnesinde en önemli aktör olarak kalmayı başarmıştır. Modern Yemen’in kurucusu olduğu ve ülkede tüm olumlu ve olumsuz noktalara hakim olan Salih, Yemen’de tekrar boy göstererek bu defa müttefikleri Suudi Arabistan’a karşı Husiler ile hareket etmeye başladı.
Husiler ile Salih arasında kurulan bu ittifak etkin bir direnişle karşılaşmadan 2015 yılında başkent Sana’a’yı ele geçirdi. Tarihsel ve toplumsal bir gerçeğe dayanan Kuzey ile Güney ayırımını derinleştiren bu hadise, Suudi Arabistan önderliğinde oluşan Arap Koalisyonu’nun askeri müdahalesi ile neticelendi. Bu olay Husilere verdiği destekle etkisi artan İran’dan rahatsız olan Suudi Arabistan’da Kral Selman’ın tahta çıkışının hemen sonrasına tekabül ediyor. ‘Kararlılık Fırtınası’ olarak isimlendirilen Arap ülkelerinin askeri müdahalesinin her ne kadar başta başarılı ve prestij getireceği düşünüldüyse de savaşın uzaması üzerine Arap Koalisyonu’nun askeri başarısı kuşku ile karşılanmaya başladı. Güney bölgelerinde İran destekli Husilerin ilerleyişini durdurduysa da, Arap Koalisyonu Husilerin hakimiyetindeki Kuzey bölgelerinde kayda değer bir başarı sağlayamamıştır. Bu durum başta Suudi Arabistan’ın sınır bölgeleri olmak üzere çevrede güvenlik ve ekonomik anlamda ciddi meydan okumalara sebebiyet vermiştir. Suudi Arabistan’ın Yemen savaşında iyi bir askeri stratejisinden yoksun olarak öne sürülmesi orta vadede Güney bölgelerinde ciddi güvenlik riskleriyle karşı karşıya kalması anlamına geliyor.
Yerel, bölgesel ve küresel aktörlerin mücadele alanı haline dönüşmüş Yemen bugün siyasi ve askerî olarak iki ana yapıya ayrılmış durumda. İran destekli Husiler Kuzey bölgesinde, Suudi Arabistan önderliğindeki Arap Koalisyonu’nun desteklediği Hadi hükümet güçleri de Güney vilayetlerinde hâkim konumunda. Bu iki ana grubun yanısıra kendi bölgelerinde etkin olan aşiretlerin yerel nüfuz alanları da bulunmaktadır, ancak bunların ülke çapında bir etkisi hissedilmemektedir. Yemen’de her ne kadar gücü oldukça azalmış olsa da dördüncü bir unsur olarak el-Kaide kontrolündeki bazı küçük bölgelerin varlığı da devam etmektedir.
Siyasi ve askeri anlamda Güneyli güçlerin varlığına baktığımızda uluslararası camianın resmi olarak tanıdığı Hadi hükümeti ile BAE destekli çeşitli yerel silahlı grupların yanısıra Arap milliyetçiliği ve sosyalist görüşlere sahip Güneyli ayrılıkçılar olarak tanınan irili ufaklı birçok grup sahada hakimiyet mücadelesi vererek çeşitli farklı amaç ve hedefler çerçevesinde varlığını sürdürmektedir. Aden merkezli Güney bölgesinde etkili diğer bir grup ise Müslüman Kardeşler’e yakın olarak görülen Islah Partisi ve onunla hareket eden yerel komutanlar ve ilgili silahlı güçler. Güneyli gruplar genel anlamda Suudi Arabistan ve BAE’nin desteği ve yönlendirmesiyle Husilere karşı hareket etse de zaman zaman kendi aralarında da ciddi ihtilaflar yaşayarak silahlı çatışmalara girmektedirler. Dolayısıyla Güney bölgelerini kontrol eden güçlerin tek çatı altında bir birliktelikten bahsetmek mümkün değildir.
Güneyli ayrılıkçılar ile Hadi yanlısı güçler arasında özellikle Aden Havalimanı’nı kontrolü noktasında aralarında ciddi çatışmalar yaşamışlardır. Aynı şekilde Islah yanlıları ile BAE’nin desteklediği yerel silahlı gruplar arasında da ciddi hakimiyet mücadelesi yaşanmıştır. Birçok zamanda Islah Partisi’ne bağlı yetkililere suikast yapılmış büroları basılarak dokümanlara el konulmuş ve yakılmıştır. Hasılı Yemen’in güneyinde Arap Koalisyonu’nun desteği ile hakim olan güçler her ne kadar Husilere karşıtlığı üzerinde bir mutabakat içinde hareket etseler de, yabancı güçlerin kışkırtması ve savaş sonrasındaki pozisyonlarını da düşünerek aralarında ciddi ihtilaf ve çatışma yaşamaktadırlar.
İran destekli Husilerin hâkim olduğu kuzey bölgelerindeki kentler içinde başkent San’a’a ve liman şehri Hudeyde öne çıkmaktadır. Suudi Arabistan sınırına yakın Kuzeyde yer alan ve Husi cemaatinin siyasal başkenti olan Saada şehri ise Husilerin en etkili olduğu yerler arasında yer almaktadır. Bunların yanında İbb, Amran, Reyma, Zemar, Mahvit gibi yerler de tamamen Husilerin kontrolündedir. Başkent Sana’a’nın bazı bölgeleri bölünmüş durumunda olsa da Husiler burada başta Beyda olmak üzere toprakların büyük bölümünü denetimleri altında tutmaktadır.
Mevcut durumunda Yemen’de savaşın birkaç aydır kilitlendiği nokta ise Hudeyde şehri ve Hudeyde limanı oluşturuyor. Arap Koalisyonu’nun önderliğindeki güçler her ne kadar birçok kez ele geçirmeye çalıştıysalar da başarılı olamamışlardır. Hudeyde Limanı Yemen savaşının geleceğini belirleyecek en önemli duraklardan bir tanesidir. Zira Hudeyde Limanı Yemen’in ve Kızıldeniz’in en büyük limanını oluşturuyor. Büyük gemilerin yanaşabildiği nadir limanlardan bir tanesini oluşturuyor. Husilerin hakim olduğu bölgelere giden gıda, yakıt, ilaç ve hatta İran’dan gelen lojistik ve silahlar bu limandan sağlanıyor.
Tamamen özgürlük ve insan hakları üzerinde inşa edilen fikir ve verilen mücadele, geride bıraktığımız sekiz yıllık sürecinin sonunda özellikle bölgesel ve küresel aktörlerin de etkisiyle yerini çatışma ve kaosa bırakmış durumunda. Tam anlamıyla hiçbir zaman kurumsallaşamamış Yemen Devleti kurma arayışları böylece geride büyük bir insani felaket ve enkaz bırakmıştır.
Yukarıda da değinilen Yemen’in jeostratejik önemi, Kızıldeniz ve Aden Körfezi ülkelerinde normal olmayan askerileşme ve yabancı güçlerin üs kurma yarışı bölgede oluşmaya başlayan yeni güç mücadelelerinin yalnız bir tarafını oluşturuyor. Merkezi Ortadoğu’daki krizlere odaklanılmasına rağmen bundan sonra muhtemelen Aden Körfezi’ni daha fazla konuşulmaya başlanacaktır. Zira bölgede Suudi Arabistan, İran, BAE gibi bölgesel aktörlerin yanında Çin, Japonya, Fransa, ABD ve İngiltere’nin askeri üsler inşa faaliyetleri bölgenin geleceği açısından önemli veri olarak kabul etmek gerekir.