Kültürel bağlardan yoksun kalan genç bireyler, kendilerini ait hissedecekleri bir kimlik arayışına girmişlerdir. Bu yüzden dünyanın pek çok ülkesinde genç bireyler için aşırı sağ ideolojiler, birtakım sorunları odağa alarak, onlara güvenlik ve aidiyet imkânı sunan bir çözüm merkezi gibi görünmektedir.
ZKuşağı, dijital teknolojilerin baş döndürücü bir hızla ilerlediği, küreselleşmenin etkilerinin derinleştiği ve toplumsal dönüşümlerin zirveye ulaştığı bir çağın gençliğidir. Ancak, bu dijital bağlantıların ve sosyal medya etkileşimlerinin Z Kuşağı üzerinde karmaşık ve bazen de yıkıcı etkileri olmuştur. Özellikle, genç bireylerin radikal ideolojilere kaymasını ve aşırı sağ hareketlere yönelmesini hızlandıran dijital ortam, günümüz modern toplumların karşılaştığı en ciddi sorunlardan biri haline gelmiştir. Nitekim Arda K.’nin Steam üzerinden Doğu Avrupalı bir aşırılıkçı ile tanışması ve bu kişiyle saldırıyı planlaması, dijital etkileşimin radikalleşme üzerindeki etkisini açıkça ortaya koymaktadır.
TERCİHLERİ HEM NAZİZİM HEM TENGRİCİLİK
Olivier Roy’un “radikallerin İslamlaşması” teorisi, radikalleşmenin yalnızca bir ideolojiye dayandırılmasından ziyade, daha geniş sosyal ve kültürel dinamiklerin bir sonucu olduğunu öne sürer. Roy, bireylerin toplumsal yabancılaşma, radikalleşme ve aidiyet arayışına dikkat çeker. Ona göre küresel kimlik arayışı yerel kültürlerin yok olmasına neden olmaktadır. Bu süreç, radikal ideolojilerin güç kazanmasına zemin hazırlar. Bu anlamda aslında olan aşırı sağcıların radikalleşmesi değil, radikal Z Kuşağının aşırı sağ ideolojiyi “seçilmiş kimlik” olarak benimsemesidir. Diğer bir ifadeyle Roy’un teorisine paralel olarak, radikalleşmenin belirli bir ideolojiye dayalı olmaktan ziyade, bireylerin toplumsal yabancılaşma ve aidiyet arayışıyla yöneldikleri bir olgu olduğunu düşündüğümüzde, aşırı sağ veya tengriciliğin radikalleşmesinden ziyade, radikal tiplerin bu ideolojilere sığınarak Nazizm ve Tengricilik gibi akımlara kaydığını görebiliriz.
MİZANTROPİK İDEOLOJİ
İklim değişikliği, sosyal adalet, eşitlik ve ekonomi gibi küresel sorunlarla yakından ilgilenen Z Kuşağı, son zamanlarda dünyada bu konularda mevcut sistemin yetersizliğine inanmakta, bu durum onları hâlihazırdaki sorunlara radikal çözümler bulma arayışına yönlendirmektedir. Elbette gerçek ile kurgu arasında geçen hayatları, gençlerin bu duyarlılıklarının bir enerji birikimine dönüşmesine neden olmaktadır. Milyonlarca kez tekrar seyredilen tekil örnekler, gençlerin bilinçaltına işleyerek, onların radikalleşmelerine zemin hazırlamaktadır. Bilhassa ekonomik eşitsizlikler, gençlerde memnuniyetsizlik duygusunu derinleştirmekte ve onları radikal çözümler aramaya teşvik etmektedir.
Arda K., “kendince” anlamlandırdığı memnuniyetsizliklere karşı radikal bir tutum sergileyerek, nefret dolu bir ideolojiye yönelmiştir. Aslında nefret objesi olarak seçilen grupların, kişilerin ve ideolojilerin gerçekte öyle olmasının bu kuşak için bir anlamı yoktur. Bu bağlamda, Arda K.’nin manifestosunda sıkça yer verdiği “temizleme” ve “böcekleri ortadan kaldırma” gibi ifadeler, onu insanlardan uzaklaştıran ve mizantropik (insan nefreti) bir ideolojiye yönelten duygularını açığa vurur. Arda K., diğer radikal saldırganlarla benzer bir zihniyeti paylaşarak, kendisini bu “temizlik” eylemleriyle tanımlamıştır.
KÜRESELLEŞMENİN KOPARDIĞI KÜLTÜR BAĞLARI
Küreselleşme, yerel kimliklerin parçalanmasına ve kültürel bağların zayıflamasına yol açmıştır. Bu durum, kültürel bir çöküş olarak değerlendirilebilir. Kültürel bağlardan yoksun kalan genç bireyler, kendilerini ait hissedecekleri bir kimlik arayışına girmişlerdir. Bu yüzden dünyanın pek çok ülkesinde genç bireyler için aşırı sağ ideolojiler, birtakım sorunları odağa alarak, onlara güvenlik ve aidiyet imkânı sunan bir çözüm merkezi gibi görünmektedir. Eskişehir’deki Arda K. vakası, bu sürecin somut bir örneği gibi durmaktadır. Dijital ortamda karşılaştığı radikal ideolojilere yönelen Arda K., şiddet içerikli eylemlere girişmiştir. Öyle ki bu yeni tip kimlikte tam bir karmaşa ve karşıtlık hâkimdir. Bir oyun karakterinin gerektiğinde başka role bürünebilmesi gibi kimlikler hem iç içe geçmiş hem de karşı karşıyadır. Türk düşmanı bir kişi aynı zamanda “aziz” kabul edilirken, içi boşaltılmış ve öteki olarak gördüğü herkesi düşman belleyen Türklüğün sembolleri bu kimlikte yer bulabilmektedir. Aslında olan; sanal ile gerçeğin, oyun ile kurgunun, hakikat ile mizansenin bir karışımıdır.
Arda K., geleneksel kültürel bağlardan kopmuş, modern dünyanın belirsizliği içinde kendine bir yer bulmakta zorlanan kültürel bir çöküş içindedir. Bu süreçte, aşırı sağ ideolojiler onun için bir tür kültürel kimlik kaynağı olmuştur. Diğer yandan Z Kuşağı, kimlik arayışında yoğun bir süreç yaşamaz. Hatta her şey onların önüne beğenmeleri için sunulur. Ancak sunumu kim iyi yaparsa anlamı ve derinliği meçhul bu kimliklerin Z Kuşağı pazarında mutlaka alıcısı olur. Önemli olan editlerin ve görsellerin iyi seçilmesidir. Arda K., bu süreçte ailevi ilişkilerinde yaşadığı sorunları dile getirerek, toplumsal yabancılaşmanın ve dışlanmışlık duygusunun radikalleşmeye nasıl yol açabileceğini göstermektedir. Arda K.’nin manifestosundaki “Ailemle aram hiç iyi olmadı” ifadesi bunu göstermektedir. Çünkü burada oluşan boşluklar ve dışlanmışlık hissi önlerine sunulan her türden zehirli yemeği bile tadabilecekleri sonucunu vermektedir.
YÜKSEK DÜZEYDE KAYGI VE GÜVENSİZLİK
Küresel ekonomik belirsizlikler ve işsizlik, Z Kuşağı’nın geleceğe dair kaygılarını derinleştirmektedir. Bu kaygılar, gençlerin mevcut sisteme karşı radikal tepkiler geliştirmesine zemin hazırlamaktadır. Arda K.’nin vakasında da ekonomik güvencesizlik ve geleceğe dair karamsarlık önemli bir etken olarak öne çıkmaktadır. Özellikle son yıllarda Türkiye’de de yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle her şeyin müsebbibinin siyasal iktidar ve göçmenler gibi gösterilmesi gençlerde negatif bir enerji birikmesine sebep olmaktadır. Arda K.’nin manifestosundaki “gelecek planı olmadığı” yönündeki ifadeleri, ekonomik ve toplumsal güvencesizlik hissinin radikal eylemlere dönüşebileceğini gösterir.
Arda K., geleceğe dair umutsuzluğu ve topluma karşı duyduğu öfkeyi radikal ideolojilerle birleştirerek, saldırgan bir kimlik geliştirmiştir. 6 Şubat depreminde gösterdikleri dayanıklılık ve takdir edilen tutumlarına rağmen bu nesil, yüksek düzeyde kaygı, güvensizlik ve belirsizlikle karakterize edilen bir nesil görünümündedirler; bu gençlerin yüzde 38’i sürekli kaygı duyguları yaşadığını ve yüzde 24’ü depresyonda olduğunu belirtmektedir. Bu duygusal manzara, güvenlik ve topluluk vaat eden aşırı sağ anlatılar için verimli bir zemin oluşturmakta ve bu da korku ve belirsizlik zamanlarında çekiciliğini artırmaktadır. Elbette bu psikolojik durum, onları radikal ideolojilere daha açık hale getirmektedir. Kaygı, güvensizlik ve kırılganlık, gençlerin kendilerini en güvenli hissettikleri liman olan video oyunlarının etkisiyle şiddeti normalleştirmelerine ve radikal ideolojilerle özdeşleştirmelerine yol açabileceğini belirtmek gerekmektedir. Psikologlar, Arda K.’nın video oyunları aracılığıyla gerçek dünyada bir karakterle bütünleştiğini ve bu durumun saldırgan davranışlarını tetiklediğini belirtiyor. Arda K.’nın sosyal medya profillerinde de görüldüğü gibi, Nazi sembollerine ve aşırı sağ ideolojilere olan eğilimi, oyunlar ve dijital etkileşimlerle beslenmiştir.
AŞIRI DOZ GÖÇMEN KARŞITLIĞI
Aşırı sağ hareketler, tarih boyunca ekonomik krizler ve toplumsal dönüşümlerle bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır. I. Dünya Savaşı’nın sonuçları, Büyük Buhran gibi ekonomik krizler ve II. Dünya Savaşı sonrası dönüşümler, aşırı sağ hareketlerin yükselmesine zemin hazırlamıştır. Günümüz bağlamında ise küreselleşmenin, artan eşitsizliğin ve işsizliğin körüklediği ekonomik hoşnutsuzluk, aşırı sağ partilerin istismar ettiği toplumsal kaygıları beslemiştir. Z Kuşağı da, ekonomik belirsizlikler, işsizlik ve geleceğe dair kaygılarla şekillenen bir kuşaktır. Bu kuşak, ekonomik güvencesizlik ve belirsizlik karşısında aşırı sağ ideolojilere daha açık hale gelmiştir. Örneğin Arda K’nın “Mendil satan Suriyeli çocuklara zehirlenmiş su ver” gibi vahşice ifadeleri, bu yanlış bilgilere dayanan radikal görüşlerin nasıl tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini açıkça ortaya koyuyor.
Aşırı yerlici yaklaşım, yerli nüfusun üstünlüğüne olan inancı ve ulusal kimliği koruma arzusunu merkezine alan bir ideoloji olarak, özellikle göç karşıtı duruşlarıyla dikkat çeker. Aşırı sağ partiler, göçmenleri genellikle kültürel ve ekonomik istikrar için bir tehdit olarak göstererek bu duyguları istismar ederler. Bu partiler, düşük vasıflı göçmenlerin iş piyasasında rekabeti artırarak yerli işçilerin maaşlarını düşürdüğü inancını yaymakta ve bu korkular üzerinden destek kazanmaktadır. Ayrıca, göçmenlerin sağlık, eğitim ve sosyal refah sistemleri üzerindeki baskıyı artırdığına dair yaygın bir algı, bu karşıtlığın temelinde yatan diğer bir faktördür. Aşırı sağ hareketler, göçün yerli vatandaşlar için kaynakların azalmasına yol açtığını iddia ederek bu korkuları körüklemekte ve göç karşıtı platformlarına destek toplamaktadır. Arda K.’nin manifestosunda göçmenlere karşı duyduğu nefret ve onları hedef alması, yerlici düşüncelerin aşırı sağ ideolojilerdeki merkezi rolünü vurgular. Göçmenleri toplumun düşmanı olarak gören Arda K., bu düşüncelerini radikal bir eyleme dönüştürmeye çalışmıştır. “Göçmen kayıt merkezine EYP yerleştir ve havaya uçur” ve “Göçmen evlerini hedef al ve hepsini ortadan kaldır” ifadeleri bunu doğrulamaktadır. Bu tür söylemler, onun kimlik arayışı sürecinde göçmen karşıtı aşırı sağ ideolojilere nasıl sarıldığını gösteriyor. Arda K., kendi kimliğini, başkalarını dışlayarak ve nefret dolu bir ideolojiye dayandırarak inşa etmiştir.
SİYASİ KUTUPLAŞMA ZEMİN HAZIRLIYOR
Siyasi kutuplaşma, Z Kuşağı’nın radikalleşmesine önemli bir zemin hazırlamaktadır. Geleneksel siyasi partilere duyulan memnuniyetsizlik, gençleri radikal ve popülist söylemlere yönlendirebilir. Aşırı sağ partiler, bu boşluğu doldurarak kendilerini halkın “gerçek” temsilcisi olarak sunar ve özellikle göçmenleri ve azınlıkları hedef alarak toplumsal sorunların kaynağı olarak gösterir. Bunun yanında Aşırı sağ gruplar, karizmatik liderlerin etkisiyle Z Kuşağı arasında daha fazla ilgi görmektedir. Sosyal medyayı etkin kullanan bu liderler, gençlere modern ve erişilebilir bir imaj sunar. Arda K.’nin Breivik ve Tarrant gibi aşırı sağcı figürleri idealize etmesi, bu tür liderlerin gençler üzerindeki güçlü etkisini ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak dijital çağın karanlık yükü olarak dijital platformlar, radikal ideolojilerin yayılmasını hızlandırırken, sosyal ve kültürel dinamikler bu süreci daha da derinleştirmektedir. Arda K. vakası, Z Kuşağı’nın radikalleşme sürecinin tehlikelerini gözler önüne sererken, bu sürecin ardındaki sosyal, politik ve kültürel dinamiklerin ne denli önemli olduğunu da ortaya koymaktadır.