Avrupalı dostlarımıza uyarı: Akdeniz’de aktör olmanın yolu Ankara’dan geçer

Ömer Faruk Aktaş
12:0021/06/2019, الجمعة
G: 21/06/2019, الجمعة
Yeni Şafak
Akdeniz, küresel enerji şirketlerinin ilgi odağı oldu.
Akdeniz, küresel enerji şirketlerinin ilgi odağı oldu.

Doğu Akdeniz konusunda popülist ve aldatmaya dayalı bir üst dil kullanan Avrupa Birliği, Türkiye’nin hamleleri karşısında adeta sıkışmış durumda. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin sözde Münhasır Ekonomik Bölgelerine küresel enerji şirketlerini yönlendirmesi ve Avrupa Birliği’nden açık destek almasına Türkiye’nin cevabı da gecikmedi. Dün Doğu Akdeniz’e gönderilen Yavuz sondaj gemisiyle tekrar hem Güney Kıbrıs’a hem de Avrupa Birliğine açık bir mesaj verilmiş oldu. Prof. Dr. Nurşin Güney, “Geç olmadan Avrupalı dostlarımızı uyaralım” diyerek, “Akdeniz’de aktör olmanın yolu GKRY topraklarını savaş gemisi gibi kullanmaktan veya olmayan paraların PESCO’da (NATO’ya alternatif güvenlik iş birliği) harcanması için plan yapmaktan değil, Türkiye ile akılcı ilişki kurup, Ankara ile akılcı pazarlıklar yapmaktan geçer” açıklamasında bulundu.

Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yataklarının keşfiyle birlikte tek yanlı olarak sözde Münhasır Ekonomik Bölgeleri’ni (MEB) ilan edip bu alanları küresel enerji şirketlerine pazarlayan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), bölgede yaşanan gerilimi daha da artırmaktan çekinmiyor. GKRY’nin gayri meşru hamlelerini destekleyen Avrupa Birliği ise Türkiye’ye karşı popülist ve aldatmaya dayalı bir üst dil kullanmaya devam ediyor.

Türkiye ise Doğu Akdeniz’de yaşanan bu süreci ciddi bir şekilde değerlendirip kartlarını açmaya başladı. Başta Maraş’ın açılması, Kıbrıs’ta yeni üstlerin planlanması ve Fatih’ten sonra Yavuz’un bölgeye gönderilmesi yeni bir dönemin mesajını veriyor. Doğu Akdeniz 2019 ajandasının ikinci bölümünde Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi İİSBF Dekanı/ CEMES (Akdeniz Güvenliği Merkezi) Başkanı
Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney
, AB’nin Doğu Akdeniz stratejisi, bölgedeki enerji kaynaklarının pazarlanması ve küresel enerji şirketlerinin hamlelerini
yenisafak.com
’a değerlendirdi.

Avrupa Birliği hazırlıksız yakalandı

AB, genel olarak, Avrupalı ülkeler özelde ise Doğu Akdeniz’deki Soğuk Savaş’a hazırlıksız yakalandıklarını ifade eden Güney, “Aslında Avrupa kendi içinde kendi sorunlarını o kadar dinliyor ki, çevresiyle ilgili popülist, var olan söyleme sıkışmış politikalar üretmek dışında jeopolitik olarak anlamlı bir dönüştürücü proje sunamıyor. Kısaca Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras olsun, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron olsun açıklamaları, ABD-Rusya-Türkiye arasındaki pazarlıkların sürdüğü bölgede gerçek dengenin şekilleneceği Soğuk Savaş hattıyla ilgili değil. Avrupalılar, Doğu Akdeniz’deki Soğuk Savaşın aktörü olmaktan uzaklaşırken Doğu Akdeniz’de çıkartılan, şimdilik ABD’nin desteklediği, Rusya’nın seyrettiği Türkiye’yi ve KKTC’yi dışlayalım gürültüsünün parçası oluyorlar” açıklamasında bulundu.


Avrupalı dostlarımızı uyaralım!

“Maalesef Avrupa’nın Annan planı referandumu sonrası barış ve istikrar üretmekte başarısız, aldatmacaya dayalı Kıbrıs politikasının giderek güçlendiğini de gözlemliyoruz” diyen Güney, “Bu noktada Avrupalılar, Körfez’de, Ortadoğu’da yaptıkları hataların aynısını Doğu Akdeniz’de de yapıyorlar. Yakında Doğu Akdeniz’de Avrupa neden etkili değil diye raporlar okuruz.
Geç olmadan Avrupalı dostlarımızı uyaralım, Akdeniz’de aktör olmanın yolu GKRY topraklarını savaş gemisi gibi kullanmaktan veya olmayan paraların PESCO’da harcanması için plan yapmaktan değil, Türkiye ile akılcı ilişki kurup, Ankara ile akılcı pazarlıklar yapmaktan geçer
” değerlendirmesinde bulundu.

İsrail 2019'dan beri gazını satmak için kapı kapı dolaştı

Öncelikle 2009’da Doğu Akdeniz’de doğal gaz rezervlerinin ilk keşfi yapıldığında bölgedeki enerji kaynaklarının bölge ülkeleri arasındaki siyasi sorunları çözmek konusunda özendirici bir mahiyet taşıyacağının düşünüldüğünü ifade eden Güney, "O gün için basit bir mantığı vardı işin; gaz çıkaran ülkeler iç-tüketim fazlasını yiyip içemeyeceklerine göre satmak istiyorlardı. Avrupa pazarı mantıklı görünüyordu. Avrupa pazarına, ticaret barışını savunan Türkiye üzerinden ulaşmak mümkündü ve ABD’nde Obama yönetimi Avrupa’nın Rusya’ya bağımlılığını azaltmak için tüm bu paketi destekliyor görünüyordu" dedi.

"Ancak o günden bugüne farklı anlaşmalar imzalanmışsa da, farklı jeopolitik gaz koalisyonları kurulmuşsa da
bölgedeki jeopolitik oyun değiştiğinden 2009’dan beri gazını satmak için kapı kapı dolaşan İsrail bile henüz bir kazanç sağlayamadı
" diyen Güney, "Ben Akdeniz’deki jeopolitik oyunun 2009’dan bugüne iki aşamalı olarak değiştiğini düşünüyorum" açıklamasında bulundu.

Büyük enerji savaşında kim ne planlıyor?

"İlk olarak 2011 Arap Baharı sonrası yaşanan gelişmeler bazı bölge devletlerinin bölgeyi dönüştürücü gücünü küresel aktörlere gösterdi" diyen Güney, "O noktadan itibaren ABD’leri farklı, kimi zaman kendi kendiyle de çelişen çeşitli tedbirler alarak bölgesel güçlerin bölge politikalarını ve güçlerini sınırlama yoluna gitti ve adım adım eksenini İsrail’e dayandıran (İsrail’in bölgeyi ancak kaba kuvvet ve ABD ekseni üzerinden dönüştürebilecek sınırlı gücünü de bildiğinden) bir eksen siyasetine kaydı. Kimi bölgesel güçler, örneğin Riyad, ABD’den bağımsız politika izlemenin maliyetini görüp Washington’a biat ettiler; kimi bölgesel güçler, örneğin Tahran, kazandığını zannederken ABD tarafından daha da köşeye sıkıştırıldı ve belki Washington istediği takdirde ABD ile pazarlık masasına oturmaktan mutlu olacak hale geldi" dedi.



  • Doğu Akdeniz'de faaliyet gösteren başlıca şirketler arasında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), ABD'li Exxon Mobil ve Nobel, Fransız Total, İtalyan Eni, Güney Koreli Kogas, Katar Petroleum, İngiliz BG ile İsrailli Delek ve Avner yer alıyor.
  • Bu anlamda tüm olup bitene rağmen potansiyelini koruyan, hatta potansiyelini dönüştürebilen ülkenin Türkiye olduğunu vurgulayan Güney, "Tabi bunda Türkiye’nin belirli hazırlıkları (yerli ve milli savunma sanayi atılımı, sismik araştırma (Barbaros ve Oruç Reis) ve sondaj gemileri (Fatih ve şimdi Yavuz) elde edimi, milli güvenlik anlayışını savunma için çok yönlü taarruz konseptine göre düzenlemesi, belirli önemdeki donanma kabiliyetlerin elde edilmesi ve bunun başarılı tatbikatlar ve sürekli misyonlarla (Mavi Vatan, Akdeniz Kalkanı) gösterilmesi, çok yönlü bir dış politikaya dayalı denge stratejisini benimsemesi) zamanında ve tüm engellere rağmen gerçekleştirmesi etkili oldu" değerlendirmesinde bulundu.

Ankara geri adım atmamaya kararlı

"Sonuçta bölge 2011’in hemen sonunda yakalanan dönüşümü, maalesef geçirmeden kaçırdı, ama Türkiye dönüştürücü potansiyelini dengeleyici potansiyele evirdi" diyem Güney, "
Bugün Ankara bu noktadan geri adım atmamaya, kendi ve KKTC’nin uluslararası hukuktan doğan haklarını bu rolü altında korumaya kararlı.
Bu noktada büyük güçlerin, herkesten çok da ABD’nin rahatsız olduğunu görüyoruz. Ancak Ankara’ya karşı mücadele vermek o kadar kolay olmuyor. Riyad ve Tahran’ın gücü kadar, yumuşak karınlarının nerede olduğu da aşikâr" açıklamasında bulundu.

Post-modern hayallerine toslayacaklar

Türkiye’yi dışlayarak enerji kaynaklarının pazarlanması nın mümkün olmadığını ifade eden Güney şu açıklamalarda bulundu:

"Oyun, enerji oyunu ise hayır. Ancak oyun jeoekonomik görünümlü bir jeopolitik oyun. Bu nedenle Doğu Akdeniz’deki enerji oyunu bahane edilerek Ankara;

a)- enerji oyununa dahil edilmemiş; yalnızmış, izole edilmiş gibi gösteriliyor- ki Ankara’nın kendi karasularında ve KKTC’den aldığı yetki ile Kıbrıs çevresinde arama ve sondaj faaliyetleri yapma yeteneğine ve gücüne sahip olduğu müddetçe izole edilmiş, dışlanmış filan değil oyunun tam ortasındadır.


b) Ankara ve KKTC sanki meşru haklarını savunmuyorlarmış gibi gayri hukuki bir algı oluşturuluyor (Fatih gemisi personeli ile ilgili GKRY’nin izlediği politika). Böylece bu aktörler, East-Med projesinin ya da Sevila Haritası gibi akla ve günün siyasal gerçekliğine uygun olmayan revizyonist projelerin (hem Türkiye’yi hem KKTC’yi hem de Kıbrıs Türk toplumunun ekonomik haklarını yok sayan) gayri hukukiliğini de çıkarılan bu gürültü esnasında unutturmaya çalışıyorlar.

Nasılsa İsrail Golan’ın işgalinin hukuksuzluğunu orayı Trump tepeleri adıyla vaftiz ederek unutturmayı başarıyor, neden Yunanistan ve GKRY bu tür hayallere kapılmasın. Ancak bu post-modern hayallerin toslayacağı güçler dengesi hesapları olduğu unutulmamalı"

S-400 gibi alan-kapatma sistemlerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum

"Bu noktada Türkiye alan-kapatma kabiliyetlerini geliştirerek son derece yerinde bir politika izliyor ve bu nedenle de endişe yaratıyor" diyen Prof. Dr. Nurşin Güney, "Bu çerçevede S-400 gibi alan-kapatma sistemlerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Benzeri milli sistemler de geliştirilmeli, geliştirilecektir. Çünkü bu kabiliyetler artıkça ve kullanıldıkça Türkiye ve KKTC’nin haklarını yok sayan hiçbir projenin ekonomik ve siyasi olarak yapılabilir olması mümkün olmayacak. Zaten Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC’nin uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak Akdeniz’de bir oldu bittiye müsaade etmeyeceğini de her fırsatta gösteriyor" açıklamasında bulundu.

KKTC sondaj yetkisini TPAO'ya verdi

"Ankara, halihazırda Akdeniz'de 2004 senesinden itibaren BM'e kaydettirdiği kıta sahanlığının dış sınır limitleri dışında hukuki haklarını kullanıyor" diyen Güney, "Ayrıca, TPAO'ya KKTC 2009 ve 2012 senelerinde off-shore lisans garantisi verdi. Nitekim, Kıbrıs Rum yönetiminin 2004 senesinde tek taraflı olarak ilan ettiği sözde MEB karşı Ankara'da 2011 yılında KKTC ile ruhsat anlaşması yaptı ve Türkiye'yi Ada çevresinde kendi deniz yetki alanlarında hidro-karbon araştırma yapmakla yetkilendirdi. Bu çerçevede, Fatih gemisinin sondajı, KKTC tarafından Türkiye'ye verilen ruhsat anlaşması kapsamında devam ediyor. Temmuz ayı başında Yavuz da sondaj faaliyetine başlıyor" değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’yi izole etme oyunu başarılı olmadı

Akdeniz Güvenliği Merkezi Başkanı Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, Türkiye'yi bölgede izole etme çabalarına ilişkin, "Bu nedenle şöyle diyebiliriz; bölgenin küçük (GKRY) aktörleri ve belirli güçsüzlükleri olan devletleri (Mısır, İsrail, Yunanistan vb) Türkiye’yi izole etme oyunu üzerinden aslında para ve enerji harcayıp duruyorlar, ancak başarılı olamıyorlar.
Yani, 2009’da para kazanma derdi olan aktörler varsa bu hayalleri aslında telaffuz edilen tüm gaz rezervi rakamlarına rağmen buharlaşıyor.
Bu maliyeti kazançsız kim üstlenir ki; dolayısıyla Doğu Akdeniz’de gürültü çıkaranların bazı kazançlar elde etmeleri de beklenebilir. Nitekim, aralarındaki en güçlü aktör İsrail, Doğu Akdeniz’deki dengenin Türkiye lehine bozulabileceği bir oyunu oynamak zorunda kaldı, endişeleri F-35’leri engelleme girişimleri esnasında su yüzüne çıktı ve karşılığında Golan’ı ve GKRY’nde bir zamanlar Rusya’nın elindeki hareket alanını kazandı. GKRY, Fransa ve İsrail tarafından çok sevildiğini düşünerek, topraklarını bu iki ülkenin askeri-finansal gücüne adeta veriyor; karşılığında Avrupa’dan, Mısır’dan ve Tel-Aviv’den dostunuzuz açıklamaları kazanıyor. Mısır, askeri ve siyasi gücünü kurban etti ve karşılığında Batı’nın inayetini ve askeri darbe karşısında sessizliğini kazandı. Listeyi uzatabiliriz, ancak bu ilk jeopolitik hat ikinci büyük değişimi anlamadan hiçbir şey ifade etmez" açıklamasında bulundu.

Rus-Amerikan Soğuk Savaşı yaşanıyor

2015’den itibaren önce Suriye üzerinden başlayan sonra bölgede Rusya’nın sahip olduğu alan-kapatma kabiliyetleri nedeniyle Doğu Akdeniz’e taşınan büyük güçler arası bir mücadele, bir tür Rusya-Amerika Soğuk Savaşı yaşandığını ifade eden Güney, "Rusya elde ettiği değerli alanı koruyup, az gücüyle ABD’yi ve projelerini bölgede dengelemek yani bölgeye dönüşünün uzun bir süre tanınmasını, kabul edilmesini ve payının verilmesini istiyor. ABD, Rusya’yı Akdeniz’de elde ettiklerinden koparıp atmak istiyor. Ancak bu mücadelenin kuralları ve paylaşımı (yani kırmızı çizgileri) henüz belirlenmedi. O nedenle mücadele bugün saf güç ve caydırıcılık kuralları üzerinden işliyor.
Ve burun buruna gelen Rus ve ABD donanması, bölgede devam eden sıcak çatışma alanları ve biçimleri düşünüldüğünde her iki güç için de bölgedeki kabiliyet sahibi aktörler çok değerli hale geliyor"
dedi.

Doğu Akdeniz’de çıkan gürültü bu pazarlıkların da yansıması

İsrail pazarlığını kendi, hep bildiğimiz revizyonist hattı üzerinden yaptı" diyen Prof. Dr. Nurşin Güney, "İhvan’ın sindirilmesi, Golan, GKRY’nde etkisini artırmak vb kazanımları bu sınırlı revizyonist gündeminde elde ettikleri. İsrail için bütüncül güvenlik bir başka bahara kaldı ama. Zaten hep güvenlik sorunu olan bir ülke olduğu için çok dert etmiyor görünüyor bu durumu ama Doğu Akdeniz’in hegemon gücü de olamayacak; Ankara’nın filan itirazını bir yana koyuyorum, ABD ve Rusya Akdeniz’deyken Doğu Akdeniz’in hegemonu olmak Tel Aviv için peri masalının gerçekleşmesinden bile zor. Ankara, İsrail’in sahip olduklarından daha fazla pazarlık gücüne sahip olduğundan (coğrafyasına, kamuoyunun kararlılığına ve askeri kapasitesine teşekkür etmemiz lazım) daha fazla ama daha gerçekçi şeyler istiyor. Kendi kabiliyetleriyle ve bağımsız gündemiyle güvenliğini sağlamak ve bu güvenliğini dostun -düşmanın bildiği ve denemeyeceği sağlam bir caydırıcılık üzerine oturtmak. Bu noktada Ankara, Washington ve Moskova arasındaki pazarlıklar bitmedi. Doğu Akdeniz’de çıkan gürültü bu pazarlıkların da yansıması. Pazarlıklar sona erdiğinde gürültünün de azaldığını göreceğiz" değerlendirmesinde bulundu.


#Doğu Akdeniz
#Kıbrıs
#Yavuz sondaj gemisi
#Macron
#Çipras
#AB
#ABD