Yıllarca ülkeyi yöneten koalisyon hükümetlerinin en çok zarar verdiği alanlardan biri ekonomi oldu. Turgut Özal’ın Kasım 1989’da Cumhurbaşkanı seçilmesinden Kasım 2002’ye kadar geçen 13 yılda Türkiye’de 11 ayrı hükümet kuruldu ve bunların 9’u koalisyon hükümeti olunca, ülke ekonomisi bundan büyük yara aldı.
Koalisyon hükümetleri yüksek faizle aldığı borçlarla ekonomiyi çevirmeye çalışsa da 1999-2001 yıllarında Türkiye’de 22 banka battı. Büyük devalüasyonun yaşandığı krizde batık bankalarda buhar olan yaklaşık 50 milyar dolarlık borcu, hazine ödemek zorunda kaldı. Krizin ülke ekonomisine maliyeti ise 290 milyar dolar oldu. Ülke ekonomisinin uçurumun kenarına getiren büyük krizi tetikleyen banka batışlarının en büyük nedeni, yüksek faizle toplanan mevduatlar oldu.
Yüzde 100’e dayanan borçlanma faizi nedeniyle Hazine, sürekli yeni borçla borcu kapatmak zorunda kaldı yıllarca. Borç ödemeleri öyle bir noktaya ulaştı ki, Türkiye’de bir yılda toplanan vergiler, kamu borcunun faiz ödemelerine bile yetemez oldu. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Faik Öztrak’ın Hazine Müsteşarlığı yaptığı 2001 yılında Türkiye’nin faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı 103,3 ile tarihin en yüksek seviyesine çıktı. Yani o günkü rakamla 65 milyon vatandaştan toplanan tüm vergiler, 2001’de Türkiye’nin borçlarının faizini ödemeye yetmiyordu. Türkiye’ye yüksek faizle borç veren uluslararası bankalara ve IMF’ye ödeme yapabilmek için Hazine, yeni borçlanmalar yapmak zorunda kalıyordu.
2002’de yüzde 87 olan faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı AK Parti’nin iktidara gelmesinin ardından aşağıya çekilebildi. Faik Öztrak, Nisan 2003’te Hazine Müsteşarlığı görevinden alındı ve 2003 sonu itibariyle faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı yüzde 69’a geriledi. AK Parti hükümetinin ilk yılında 18 puan aşağı çekilen bu oran, ilerleyen yıllarda hızlıca aşağıya çekildi.
2005’te yüzde 42,7’ye, 2010’da ise yüzde 22,9’a düşürülen faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı 2015’te yüzde 13’e ve ardından da 2017’de tarihi bir başarıyla yüzde 10,5’e çekildi. Ekonomik büyümeyi besleyen yatırım, üretim, istihdam ve ihracat artınca kamunun vergi ve sigorta primleri artınca Hazine’nin gelirleri arttı, kamunun hem borçlanma ihtiyacı hem de borçlanma maliyeti azalttı. Kovid-19 salgınının etkisiyle 2020 ve 2021 yıllarında yüzde 16’ya çıksa da bu oran Türkiye Ekonomi Modeli’nin etkisiyle 2022’de ise oran yeniden yüzde 13’e düşürüldü.
Türkiye’nin borç faizi ödemesinin vergi gelirlerine oranı son 20 yılda yüzde 103’ten yüzde 13’e gerileyince, bütçedeki karadelik kapandı. Bugün vergi gelirlerinin sadece yüzde 13’ü borç faizine gidiyor. Devasa enerji sübvansiyonlarına rağmen Türkiye’nin kamu bütçesi 2022’de sadece %0.9 açık verdi. Eskide, paradan para kazanarak servetine servet katan rantiyecilerin cebine giren vergiler; yatırım, üretim, istihdam toplumsal refahın artması için kullanılıyor.
Merkez Bankası’nın istihdam ve büyümeyi desteklemek için faizleri düşürmesi, kamunun borçlanma maliyetini düşürmesinin yanı sıra iş dünyasının da finansman yükünü hafifletti. Kredileri baskılayan, yatırım ve üretim iklimini bozan, işsizliği artıran, ekonomik faaliyetleri yavaşlatan ve şirket bilançolarını bozan ve iflaslara kapı aralayan “Reel faiz” söylemi bir kenara koyan ekonomi yönetiminin Aralık 20212’de devreye aldığı Türkiye Ekonomi Modeli sayesinde hem yatırım ve üretim hem de istihdam ve ihracat arttı. Pandemi ile başlayan ve Rusya Ukrayna Savaşı’nın körüklediği yüksek enflasyon dalgasına rağmen Türkiye ekonomisi 2020’de yüzde 1,8, 2021’de yüzde 11,4 ve 2022’de yüzde 5,6 büyüdü.