Enerji yatırımlarının yönünün fosil yakıtlardan yenilenebilir yakıtlara kaydığını söyleyen Mehmet Öğütçü bu durumun büyük petrol şirketlerini zor durumda bıraktığını söyledi. “Bu şirketlerin çoğu borç ile yaşıyor” diyen Öğütçü “Bu yıl içinde borsaya açık 500 büyük uluslararası petrol ve doğal gaz şirketinden üçte biri iflas bayrağını çekebilir. Yatırımlarını ya iptal ya da tehir ediyorlar" diye konuştu.
Enerji sektörü ve diplomasideki deneyimiyle, uluslararası arenada önde gelen isimlerinden The Bosphorus Energy Club Başkanı Mehmet Öğütçü ile İstanbul'da düzenlenen Dünya Enerji Kongresi'nin (WEC) sonuçlarını ve enerjide büyük oyunun yeni dinamiklerini konuştuk. Batı'nın Amerikalı ve Avrupalı ortaklarının artık oyunu tek başına belirleme gücüne sahip olmadıklarını belirten Öğütçü, enerjide harita yeniden çizilirken, Türkiye gibi imparatorluk omurgası sağlam ülkelerin küresel düzlemde öne çıkacağına işaret ediyor.
Fosil yakıtların sırtında inşa edilmiş olan tüm sanayi altyapısı eskiyor. Dijital ekonomi, yeşil enerjiye geçiş, dördüncü sanayileşme akımı gibi kavramlar ile konuşuyoruz. Enerji arz haritası da 10 yıl öncekinden çok farklı. ABD, kaya gazı ve diğer konvansiyonel olmayan yakıtlardaki üstünlüğü sayesinde dünyanın yeni enerji süper gücü olma yolunda, Rusya'yı doğalgazda, Suudi Arabistan'ı ham petrolde dünya liderliği tahtından indirmek üzere. Üç yılda bir başka dünya başkentine göçüyor WEC. Seul'de kazanmıştık evsahipliğini üstlenmeyi ve bu hafta dünya'nın enerji kalbinin İstanbul'da atması gurur verici. Putin'in katılması ve güçlü mesajları kongreye ayrı bir önem kazandırdı.
İçinde yaşadığımız dönemde dünyanın enerji görünümü bundan on yıl önceye kıyasla gerçekten çok farklı. ABD-Rusya-İran-Suudi Arabistan enerji arz rekabetinin yoğunlaşması, talep ülkelerinin elinin güçlenmesi, değişmekte olan jeopolitik denklem ve benzeri birçok faktörün etkisiyle, daha önce öngöremediğimiz, bambaşka bir mecraya doğru götürüyor bizi. Her yerden adeta petrol, doğal gaz, kömür ve konvansiyonel olmayan yakıtlar fışkırıyor. Kuzey Amerika'da beklenmedik şekilde üretim patlaması yaşayan kaya gazı ve petrolü, tüm dengeleri alt üst etti. Nükleer santral projeleri, Kore'den Abu Dabi'ye, İran'dan Suudi Arabistan'a, Çin'den Türkiye'ye yükselmekte olan ekonomilerin coğrafyasında mantar gibi çoğalıyor. Yenilenebilir enerjide adeta devrim yaşıyoruz, yatırımların yönü fosil yakıtlardan yenilenebilire kayıyor. Düşmekte olan fiyatlar, daralan piyasalar, kaynak milliyetçiliği nedeniyle yüzü gözü dayaktan morarmış durumdaki büyük petrol şirketler karlarının buharlaştığını, gelecek umutlarının karardığını gördüler. Borç ile yaşıyor çoğu. Bu yıl içinde borsaya açık 500 büyük uluslararası petrol ve doğal gaz şirketinden üçte biri iflas bayrağını çekebilir. Yatırımlarını ya iptal ya da tehir ediyorlar.
'Yeni Oyun'da enerji en önemli güç kaynaklarından birisi. Sistemin atardamarı. Önümüzdeki dönemde gezegenimizin enerji arz talep haritasını; teknolojik devrim, fiyat devinimi, yatırım dinamikleri, iklim değişikliği önlemleri, finansal yenilikler, ticaret akışlarının yönü bizleri dönüştürecek. Bu belirmeye başlayan 'yeni oyun'u yakından gözleyince, “kuruluş maliyeti on milyarlarca dolar ile ifade edilen daha fazla nükleer enerji, yeni kömür termik santralleri ile mi yer alacağız, yoksa Çin'in geliştirmekte olduğu küçük nükleer santrallar, yenilenebilir enerji-fosil yakıtlar dengesi, enerji verimliliği ve tasarrufu çabaları, akıllı sanayi, hizmet ve tarım sektörleri ile mi kendimize zemin kazandıracağız” gibi sorular aklımıza takılıyor. Bir zamanlar geride kalmış, kendi yazmadıkları oyunun kurallarına uymak zorunda bırakılmış yükselmekte olan güçler, artan güç ve konumları ile orantılı yeni roller üstlenme iddiasını bırakmayacaklar. Dışlandıkları taktirde kendi oyunlarını kurmaya kalkışacaklardır. Ama tarihi deneyimin bize gösterdiği gibi, ikisi arasında orta yol bir şekilde bulunacaktır. İmparatorluk omurgaları hala sağlam kalabilmiş, nüfus ve kaynak gücü sağlam Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Güney Afrika, Endonezya, Türkiye ve İran gibi ülkeler için yer açılması gerekiyor yeni düzende.
Kaynak kontrolü üzerine girişilen rekabet devletlerarası çatışmaları körüklüyor, Bizans entrikalarını fişekliyor, iktidarlar yaratıyor ya da deviriyor. Yeni oyuna uygun esnek, yaratıcı politikalar geliştirmeyenler oyun dışında kalacak, eski düzenin etkisiz oyuncuları olmaya mahkum olacaklar. Ve oyunu doğru okuyabilir, evimizin içini düzene koyarsak, oyunun kurgulanmasına katkı sağlayabilir, doğru kararları alabilirsek yeni 'Büyük Oyun'da etkin olabiliriz. Ne Amerika ne de Avrupalı ortakları artık bu küresel oyunun senaryosunu tek başlarına yazma imkanına sahipler. Ortaya çıkmakta olan manzara gücün dağılmakta, yayılmakta olduğu, politikanın ve ekonominin çeşitlendiği, tüm ülkelerin eskiden olduğu gibi Batılı tarza yönelmeye zorlanamadıkları bir manzara. Umuttan çok korku yaratıyor bu oyun. Zira direksiyonda oturmak isteyen çok şoför var ve istikamet açık değil.
Türkiye'nin uzun vadeli doğal gaz sözleşmeleri önümüzdeki 10 yılda sırasıyla sona erecek: Azerbaycan 2021 (Şah Deniz-1), Rusya 2021 (Batı Hattı) ve 2025 (Mavi Akım), İran 2026. Bunların bir kısmı uzatılamayabilir, yeniden müzakere edilebilir. Yaklaşık 40 milyar metreküplük bir yeni arz bağlantısı yapmak gerekiyor. Dahası, BOTAŞ öngörüleri gaz talebinin 2030'da 70 milyar metreküpe ulaşacağına işaret ediyor. Bu da ilave 20 milyar metreküp bulunmasını gerektiriyor. Hiç kuşkusuz, Türkiye'nin Rusya'dan daha fazla gaz alması kaynak çeşitliliği bakımından risk yaratabilir. Türkiye, Rusya'ya enerji sektöründe bağımlılıkta yalnız değil. Değişen derecelerde aslında neredeyse tüm Avrupa kıtası Moskova'nın doğal kaynaklarına bağımlı ve kaprislere boyun eğmek zorunda kalabiliyor. AB'nin doğal gazda Rusya'ya bağımlılığı yüzde 30-40 civarında. Bizimki yüzde 55. AB düzeyine bu bağımlılığı indirmek bizim için öncelikli hedef olmalı. “Türk Akımı”nın ilk ayağı ciddi sorun yaratmaz zira Batı Hattı ile halen Ukrayna üzerinden aldığımız 16 milyar metreküp gazı bize Karadeniz altından doğrudan getirecek. İnşaat maliyetini de Gazprom üstlenecek. Burada en önemli husus, kontratın süresi, yeniden ihraca izin verip vermediği, dünya'da fiyatların süratle düşmesini dikkate alıp almadığı ve alternatıve gaz arzı seçenekleri devreden çıkartıp çıkartmadığı. Amerikalılar, hem Avrupa'nın hem de Türkiye'nin Rusya'ya olan bağımlılığının artmasından kaygı duyuyor. Türkiye'nin, enerji arz bağımlılığını azaltma arzusu bakidir, ama sırf Brüksel ya da Washington istedi diye kuzeyindeki büyük komşusu Rusya'yı bir kenara itmesi de düşünülemez, ama paketteki dengeyi de bozmayalım.
Bugünkü AB, onun kurucu babalarının öngöremedikleri garip bir yapıya dönüştü. 22 ülke katıldı aradan geçen sürede ve hala Türkiye dahil kapısında tam üye olmak için bekleyenler var. Genişleme süreci, hukuken masanın üzerinde olsa da fiilen oldu ve daha uzun süre hayata geri döndürülmesi mümkün görünmüyor. “Daha yakın”, “federal” bir Avrupa ütopyası yürümedi. Kimi üyeler serbest ticaret, kimileri sosyal dayanışma, kimileri altyapı ve tarım fonları, kimleri demokrasilerini güçlendirmek, kimileri de dünya sisteminde saygın bir yere sahip olmak için istedi AB'yi. Geldiğimiz noktada Avro bölgesi çöküşün eşiğinde, nüfus yaşlanıyor, Çin ve ABD karşısında rekabet gücü aşınıyor, ortak dış politika ve güvenlik politikası en yakın coğrafyada bile bir sonuç yaratamıyor.
Doğu Akdeniz gazı, sadece İsrail'in Tamar ve Leviathan sahaları ile ilgili değil. Kıbrıs'taki Afrodit, Mısır'da ENİ'nin yeni keşfettiği Zohr ve BP'nin Alexandria sahaları da büyük resmin içine yerleştirilebilir. Doğu Akdeniz enerjisinin hem işletilmesi hem de yüksek değerli pazarlara ulaştırılabilmesi, herkese kazanç sağlayabilmesi için Tel Aviv'in yanısıra Lefkoşe, Kahire ve Beyrut ile de ilişkilerin sağlıklı bir mecraya akması, sorunların çözümlenmesi şart. Mevcut fiyat, arz fazlası, jeopolitik risk ortamında Doğu Akdeniz gazının üretilip zaten talebin azalmakta olduğu Türk ve Avrupa pazarlarına gönderilmesi çok olası görülmüyor. 2018'den itibaren çok sayıda proje devreye gireceğinden Doğu Akdeniz'in geciktiği, daha ileriki yıllarda şansının olabileceği söylenebilir.
Hangi açıdan bakarsanız bakın Türkiye hatırı sayılır bir bölgesel güç. Ekonomik büyüklüğü, nüfusu, askeri gücü, teknoloji ve yenilenme kapasitesi, özel sektör dinamizmi, eğitimli genç nüfusu, tarihi ve kültürel derinliği, etnik ve dini çeşitliliği ve de coğrafi üstünlükleri ona doğal olarak bu konumu sağlıyor. Sonuç itibariyle Türkiye gelecek enerji güvenliği için fosil enerji kaynaklarında tedarikçi çeşitliliğini artırmalı, yenilenebilir kaynaklarını daha fazla değerlendirmeli, enerji üretimi ve iletimi teknolojilerine elinden geldiğince sahip olmalı. Enerji güvenliği teminat altına alınmalıdır. Geleceğe dönük enerji arz-talep senaryosu, temiz, yenilenebilir ve maliyet açısından rekabeti aşındırmayacak enerji kaynakları esas alınarak geliştirilmelidir. Bu bağlamda TANAP gibi yürüyen boru hattı projelerine yenilerinin eklenmesi, Rusya'ya bağımlılığın azaltılması, Kürt, Doğu Akdeniz, İran gazının getirilmesi, yüzer LNG tesisileri inşası, özellikle LNG depolama kapasitesinin özel sektör yatırımlarıyla Marmara Ereğlisi ve Tuz Gölü tesisleri dışında da genişletilmesi gerekiyor. Tabii bir de yıllarca ihmal ettiğimiz nükleer santral projelerinde doğru uluslararası ortaklık ve iş modeli tercihleriyle güvenlikten ödün vermeden mümkün olan optimum hızda ilerlemek zorundayız.