Geçtiğimiz günlerde 500 endeksini de devreye alan Borsa İstanbul’un geçmişi 150 yıl öncesine dayanıyor.Bundan 38 yıl önce sancılı bir süreçte yeniden işlevsel hale getirilen borsanın bugün 7,6 milyon civarında yatırımcısı var. Dönemin Başbakanı Turgut Özal, borsanın yeniden açılması için talimatı verir ancak, bu işi kime yaptıracağını bilemeyen Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem, üniversiteden arkadaşı olan İş Bankası Genel Müdürü Burhan Karagöz’ün kapısını çalar. Burhan Karagöz’ün “Bende tam da bu işin adamı var” diyerek tavsiye ettiği Muharrem Karslı, borsayı yeniden açmakla görevlendirilir. 20 yıllık bankacı olarak işe koyulan Karslı, o zaman üç yabancı dil bilen ve Avrupa ülkelerinde bankacılık ile menkul kıymetler piyasası araştırmaları yapan bir isim. Tecrübesi sayesinde sistemi kurmakta zorlanmadığını belirten Karslı, en çok “SPK baskısından ve sık sık yapılan mevzuat değişikliklerinden” şikâyet ediyor. Karslı, borsanın açılmasıyla; filmlere de konu olan bankerlerin halkı dolandırdığı dönemin sona erdiğini belirtiyor. Karslı, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın 1985’te yeniden işleme açılma sürecini Yeni Şafak’a anlattı.
Tabii anlatayım, ben iş hayatına İş Bankası’nda atıldım. Okul ve askerlikten sonra 1965’de İş Bankası’nda teftiş kuruluna girdim. Dokuz sene müfettişlik yaptım. Biraz uzun oldu aslında 6-7 seneden fazla müfettişlik yaptırmıyorlar normalde. Ancak ben araştırma yapmak için yurt dışına çok gittim için müfettişlik sürem uzun sürdü. Özellikle Fransa’da araştırmalar yaptım ve bir senemi orada harcadım.
Fransa’da ilk olarak bankamatikle karşılaştım. Bankaların önünde makineler var o makinelerin önünde kuyruk var, insanlar sıraya girmiş bekliyor. Sırası gelen kart sokuyor, makineden para çıkıyor, parasını alıyor ve gidiyor. Bu benim için önemli bir araştırma konusu oldu, çünkü bizde yok böyle bir şey. Araştırma yapmak üzere gittiğim Societe Generale Bankası bana neyi araştıracağımı soruyordu. Birkaç gün izin istedim. Neyi araştıracağımı bilmiyordum ancak ATM makineleri benim için önemli bir araştırma konusu oldu. Araştırma yaptığım banka daha sonra bana da bir kart verdi maaşımı bu kartla alabileceğimi söylediler.
Günü geldiğinde gittim soktum kartı para çıktı aldım. Bu kart o makineyle entegre bir iş ancak kredi kartı çok farklı bir mesele. Ancak elimdeki kart hem kredi kartı hem de banka kartı. İstediğim yerde bu kart ile alışveriş yapabiliyordum, nakit para taşımadan. İşte enteresan olan şey buydu ben bu uygulamayı ilk kez burada gördüm ve kredi kartlarını kapsayacak şekilde geniş bir araştırma yaptım. Bu araştırma sonucu ATM ve kredi kartı uygulamalarını Türkiye’ye getirdim.
İş Bankası’na getirdim, hepsi ilk olarak İş Bankası bünyesinde faaliyete geçirildi. Ben yurt dışından Türkiye’ye geldiğim zaman Karaköy’de dolaşıyorum bir baktım İş Bankası önünde 7-8 şubede olmak üzere makine takılmış faaliyete geçmiş. Kredi kartı da biraz daha değişik şekilde kullanıma başlanmış. Daha sonra müfettişlikten ayrıldık. Bankada bir menkul kıymetler birimi kurulması kararı alındı. Bu kararı yerine getirmek için benden daha kıdemli bir müfettiş abiyi görevlendirdiler o abi de beni aldı yanına. Üç lisan biliyordum ben. İngilizce, Fransızca, Almanca bilmem seçilmemde etkili oldu. Beraber İsviçre’ye gittik, hisse senedi alım satım araştırması yaptık. O müdür ben müdür muavini başladık çalışmaya ve 8-9 tane de personel aldık. Daha kurulma aşamasındayken benim bir üstüm olan abi seksiyon müdürü oldu. Onun yerine de ben atandım.
Yok, şubelerin bağlı olduğu daire başkanlığı. Müdür muavinliğim yalnızca 1 ay sürdü. Sirkeci’de menkul kıymet birimi kurduk çalışıyoruz. Bodrum katımızda kasa dairemiz var orada da saklama hizmeti veriyoruz. Bizden hisse senedi alan aşağı iniyor kasa dairesine orada kendisine tahsis edilen kasaya senetlerini koyuyor ve gidiyor ya da hisse alıyor bize bırakıyor bizden hisse aldığına dair makbuz alıyor ve gidiyor. Bir süre sonra da İş Bankası’nın sermaye artırma kararı verilince biz de hisselerin birazını da Avrupa’da işçilere satma kararı aldık.
Bana direkt bir teklif gelmedi. Rahmetli Başbakan Turgut Özal, Yardımcısı Kaya Erdem’i görevlendiriyor. Kaya Erdem de ne yapacağını şaşırmış. Borsayı hayatında görmemiş ve ne olduğunu bilmiyor. Fakat İstanbul Yüksek Ticaret Okulu’nda sınıf arkadaşı olan Burhan Karagöz, bizim İş Bankası’nda o zaman Genel Müdür. Ona gidip danışmış. Genel Müdür de “bende bu işin tam adamı var” demiş ve beni önermiş. Hiç vakit kaybetmeden Ankara’ya Kaya Erdem ile konuşmaya gittim. Her şeyi konuştuk. Fakat hemen görevi kabul etmedim. “Ben İş Bankası’nda istikbal bekliyorum, en azından bir Genel Müdür Yardımcılığı bekliyorum, biraz süre verin bir düşüneyim” dedim. “Tamam, sana bir hafta süre” dedi Kaya Erdem. İstanbul’a döndüm, telefonlarım çalmaya başladı herkes tebrik ediyor. Çoktan karar verilmiş Resmi Gazete’de çıkmış. Ben karar verene kadar Borsa Başkanı olmuş oldum.
İş Bankası’ndan ayrıldım. Borsayı da Cağaloğlu’nda Ziraat Bankası binasının üst iki katında kurduk. Yaklaşık bir sene orada faaliyet gösterdik. Ancak burası bizim ihtiyacımızı karşılayamıyordu.
Bina yetersizdi ama asıl önemli sıkıntıyı uygulamalarda yaşadık. Bizi yukarıdan denetleyen Sermaye Piyasası Kurulu’ndan geldi en büyük zorluklar. Her işimize karıştılar ve Cağaloğlu’nda açtığımız ilk borsada sistem nasıl çalışacak onlar karar verdi. Borsayı açmaya az bir vakit kalmıştı yılbaşında açacağız demiştik. Bir gün, SPK Başkanı geldi bana bir kitap uzattı dedi ki, “Bak bu kitapta yazılı ne yazıyorsa öyle yapacaksınız. Bu kitapta uygulanan sistem Hollanda’da uygulanan sistem tam bize göre” dedi. Mecburen uyguladık ilk dönemde.
Ancak, ben beğenmedim kimse de memnun değildi bu sistemden. Karaköy’deki büyük binaya geçerken bu sistemi attık benim Avrupa’da etüt ettiğim borsa sistemlerinden birini kurduk orada.
O dönemde dijital yok ama ilk Cağaloğlu’nda borsayı kurduğumda masama bir tane bilgisayar kurdurmuştum. Daha sonrasında son taşındığı yerde dijital sistem adaptasyonu gerçekleşti.
Tahtası açıldı, tahtası kapandı ifadeleri buradan mı geliyor?
Borsada tahtaya yazıyoruz. Sınıf tahtası gibi; alım, satım, tarih ve bir de imza kısmı var. Biri satışa çıkarıyor, başka biri de onu alıyor. Fiyatta anlaşıldı mı ikisi de imza atıyor, biz de not alıyoruz, işlemler bu şekilde devam ediyor.
Türkiye’de halka açık şirketler vardı. Bunlar arasında büyük şirketler de vardı. Borsa falan yok o zaman borsa yerine bankerler var. İstanbul’da Dördüncü Vakıfhan’da ve o civarda başka binalarda bankerler bir araya gelmişti. Kastelli vardı, Banker Kastelli başta olmak üzere birçok banker vardı. Bankerler alıyor satıyor, bir taraftan da kazık atıyorlar. Herkes bundan bıkmış, insanlara gına gelmişti. Ben borsayı kurunca onlar da kapandı bitti kimse bankerlere gitmez oldu.
Koç var, Sabancı var onların şirketleri var, İş Bankası geldi.
Engel çıkaramazlardı çünkü arkamda devlet vardı. Zaten akıbetlerini biliyorlardı ve yavaş yavaş çekildiler bu işlerden. Mesela Kastelli inşaatçılığa başladı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan borsa hali hazırda mevcuttu ancak, işlevsiz kalmıştı. Alım-satım dahi yapılmıyordu. İlk kurulduğu dönem itibarıyla Türkiye’nin kuvvetli şirketleri maalesef yoktu. Zamanla güçlenen şirketler alım-satım faaliyetli bir borsa olmadığı için kendi pay senetlerini açıktan satışa çıkarmaya başlamışlardı.
Evet, uzun olmadı. İstirahat ettiğim günlerin birinde kitap okuyorken telefonum çaldı. Bir baktım Tayyip Bey, İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan alınmış, hapiste yatmış çıkmış ondan sonra parti kurmaya karar vermiş. “Muharrem Abi neredesin, parti kuracağız, seni arıyoruz, acele İstanbul’a gel” dedi. Hemen ertesi sabah arabaya atladım İstanbul’a geldim ve AK Parti’nin kurucu üyelerinden biri oldum. Tayyip Bey ile önceden tanıştığımız için bana “Muharrem Abi” demesi oradan geliyor zaten. Yedi sene milletvekilliği yaptım. Bir rahatsızlık geçirdim iki ameliyat oldum. İyice toparlandıktan sora Ziraat Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine atandım.
Ziraat Bankası’nda 8,5 sene kaldım, pozisyonum boyunca yine yeniliklere açıktık, banka gelişmeye devam etti. Sonra yaş 80’e gelince “haydi Allahaısmarladık” dedim ve ayrıldım.
Evet, kamunun da desteği ile bu bankalar muazzam büyüdüler, İş Banka’sını bile geride bıraktılar. Ziraat Bankası’ndayken, yenilikler yaptık, en büyük atılımı da yurtdışına bankalar açarak yaptık. Moskova’ya, Türk Cumhuriyetlerine şubeler açtık. Kurumun büyümesinde bunlar da etkili oldu. Yurt dışına açılan şubeler ticaretlerimizi güçlendirdi, ihracatımızda kolaylıklar sağladı.
Tabii, ancak daha ziyade mensubu olduğum bankanın borsa benzeri bir kurum kurması ve onun başına beni getirmiş olmasından kaynaklı. Ama ‘seni Borsa Başkanlığı’na ne getirdi’ derseniz, “bildiğim yabancı diller” derim.
Hayır, hepsini kendim öğrendim. Bu diller olmasaydı İş Bankası Avrupa’ya beni göndermezdi. Liseyi İzmit Lisesi’nde okudum. O dönemde İngilizce’de okul birincisiydim. Sonra üniversitede Fransızca ve Almanca öğrenmeye başladım. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdim.
Borsa Başkanlığı’nı 5 sene yaptım. Zaten SPK ile geçinmek zordu ayrılıp kendi aracı kurumumu kurdum Şişli’de. Daha sonra Kızıltoprak’a taşıdık başka şubeler de açtık. 10 sene çalıştık böyle. Sermaye Piyasası Kurulu her hafta yeni kurallar çıkarıyordu, mevzuatı sık sık değiştiriyordu. En sonunda bir çalışan aldım ve “Senin işin sadece SPK’nın mevzuatını Resmi Gazete’den takip edip bize aktarmak başka işin yok” dedim. Ancak bu yaptığım da tatmin etmedi en son aracı kurumumu da sattım yazlığa yerleştim, “dünya varmış” dedim.
Evet, bizim vatandaşlarımızı olan işçilere. Bunun üzerine ben Almanya’ya gittim, bizim bankanın kurumlarını, şubelerini başka Türk derneklerini dolaştık. İşçilerin kaldığı pansiyonları da dolaştık o dönemde işçiler evlerde değil pansiyonlarda kalıyorlardı. Dolaştık ve çok miktarda hisse senedi sattık işçilere. Bir TIR dolusu sandık ve içleri de hisse senedi dolu. Hepsini sattık orada. Almanya’ya giderken satış makbuzlarını da hazırlayıp yanımıza almıştık. Çünkü işçilerin satın aldıkları hisseleri bizim saklamamız için geri vereceklerini hesaba katmıştım. Bir toplantıda da söyledim; “Bu senetler kıymetli evraktır kaybederseniz paranız yanar isterseniz aldığınız senetler karşılığında size senet makbuzu keselim senetlerin sorumluluğunu da biz alalım.” İki gün düşündüler bu teklifimizi. İki gün sonra buluştuk, senetleri bana geri verdiler, makbuzları aldılar biz de getirdiğimiz bir TIR senedi Türkiye’ye geri getirip Sirkeci’deki kasalarda sakladık. Yalnızca makbuzları verdik. Bu süreç böyle 11 sene sürdü. 9 sene de müfettişlik yapmıştım toplam 20 sene İş Bankası’nda çalışmış oldum.
O dönemde iktidarda olan Başbakan Turgut Özal, “Şu borsayı kuralım artık Türkiye’de. Her yerde var, Yunanistan’da bile var. Biz de kuralım” dedi ve öyle karar verildi.