Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) tarafından Kundu Oteller Bölgesi'nde düzenlenen, 8. Uluslararası Resort Turizm Kongresi için Antalya'ya gelen DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, basın mensuplarıyla gerçekleştirdiği sohbet toplantısında, ekonomi gündemi ve bankacılık sektörüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
DenizBank'ın özellikli ve öncelikli sektörleri arasında gemicilik, tarım, eğitim, sağlık, altyapı ve enerji ile birlikte turizmin de bulunduğunu belirten Ateş, "Türkiye'mizin bankacılık sektörünün toplam 17,5 milyar dolar civarındaki turizm kredisinden 3 milyar doların üzerinde bir pazar payı elde etmiş durumdayız ki bu da açık ara Türkiye'de turizmi en fazla finanse eden banka konumuna sokuyor bizi" diye konuştu.
2015 ve 2016 yıllarındaki sıkıntılı dönemin ardından 2017 yılından itibaren toparlanmaya başlayan turizm sektörünün bu yıl daha da yükseldiğini dile getiren Ateş, "Görünen o ki 2019, 2020 ve 2021'de de bu süreç hızlanarak devam edecek. Turist sayısı 40 milyona yaklaştı, muhtemelen sene sonunda bulur veya biraz geçebilir. Turizm geliri 30 milyar doları aştı. Bu noktada biraz düşündürücü olan konu turist başına gelirlerin 850 dolardan 100-150 dolar daha altına düşmüş olması. Maalesef dünyanın belki de en güzel noktalarını, en iyi servis kalitesini ve de sadece doğa değil, tarihi güzellikler de dahil biraz ucuza satıyor konumundayız. Bu, birçok jeopolitik nedenden veya sektördeki bu işin belki de yeterince şu ana kadar organize edilemeyişinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin oldukça hareketli bir yaz geçirdiğini, özellikle ağustos ayı ortasında finansal boyutu çok inişli çıkışlı bir dönemin yaşandığını, şimdi bunun dengelenme sürecinde bulunulduğunu belirten Ateş, şöyle devam etti:
"Ve tabii bunun bazı maliyetleri oluyor ama görünen o ki şu an itibarıyla daha istikrarlı bir döneme doğru gidiliyor. Gerek faizler gerek kur nispeten daha istikrar kazandı. Önümüzdeki dönemde daha da iyileşerek devam edeceğini düşünüyoruz. Tabii bu durum, büyümeden önümüzdeki 1-2 sene içerisinde fedakarlık etmemizi gerektirebilir. Fakat sonrasındaki gelişmeler düşünülürse, eğer buradan doğru bir girişle ve altyapıyla iş kotarılabilirse ondan sonra daha iyi bir büyüme, daha sağlıklı bir büyüme olacağını hepimiz öngörebiliriz. Bu dönemin aşılması kanaatimce biraz da özel sektördeki yapılanma ve onun ne şekilde seyir izleyeceği ve düzenleyicilerin, otoritelerin bu konuda nasıl bir pozisyon alacağına bağlı olacaktır. Sonuçta baktığımızda ekonominin genelinde giderek bir istikrara kavuşma var, belki çok fazla büyümenin olmadığı önümüzdeki birkaç yılın arkasından, doğru adımlarla ve reformlarla, daha sonrasında çok daha sağlıklı bir büyümeye gidiş olacağını öngörüyorum."
Ateş, kamu, bankacılık ve hane halkı dışında özel sektörün net açık pozisyonu 210 milyar doların üzerinde olması nedeniyle kurdaki dalgalanmadan kısmen etkilendiğini belirterek, bunun giderilmesi için, iç ve dış talebin dengeleneceği bir ekonomik modele gidilmesinin doğru olacağını söyledi.
Turizm sektöründe kriz yıllarının ardından sektörün kullandığı kredilerde bir yapılandırma yapılıp yapılmadığına yönelik soru üzerine DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, turizmde yaşanan sıkıntılı yıllarda borç servisinde bazı sıkıntılar, gecikmeler olduğunu fakat bunu proaktif bir yaklaşımla öngörerek yeniden yapılandırdıklarını bildirdi. Ateş, "Tam rakam söylemeyim ama 1,5 milyar doların üzerinde bir yapılandırma yaptık DenizBank olarak." açıklamasında bulundu.
Turizmin yukarıya gittiğini ve sektörün dinamik yapısını koruduğunu kaydeden Ateş, sektöre geçen yıl ve bu yıl çok fazla sayıda yatırım da gelmeye başladığını dile getirdi.
Bir gazetecinin, "Dalgalı geçen dönem sonrası bankalara stres testi yapılacağı gündeme geldi, bu konuda ne düşünüyorsunuz?" sorusu üzerine Ateş, finans, yatırım dünyasında, yani paranın konu edildiği her yerde güven unsurunun çok önemli olduğunu, yatırımın, şeffaf, hesap verebilir, adil ve sorumluluk alan bir kurumsal yönetimin hakim olduğu yerlere gittiğini dile getirdi.
Bu yıl gelişmekte olan ülkelere 1,1 trilyon dolar civarında yatırım olduğunu, Türkiye'nin yabancı yatırımdan aldığı payın nispi olarak biraz azaldığını ifade eden Ateş, güven ortamını tesis etmenin son derece önemli olduğunu vurguladı. Ateş, "Çünkü nereden bakarsanız bakın finans yani para en akışkan şeydir. Risk gördüğü yerde kalmak istemez ama görünen o ki bu güven ortamının giderek tesis edilebileceği, getirilerin de iyi olabileceği şeyler oluyor. Yani bir ortam, bir iklim oluşmaya başladı. Turizm sektörü için bunu özellikle söyleyebilirim." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'deki bütün bankaların son derece şeffaf ve hesap verebilir durumda bulunduğunu, Uluslararası Muhasebe Sistemine göre 3 aylık bilançolarda da bunun açıklandığına işaret eden Ateş, problemli kredi oranın yüzde 3,4 olduğunu, varlık yönetim şirketlerinin rakamları konulduğunda bu rakamın yüzde 4,9'a çıktığını, ikinci grup denilen dikkatli izlenmesi gereken kredi grubunda da rakamların yüzde 13-14'e çıktığını ama bunun çok korkutmaması gerektiğini söyledi.
Ateş, "Türkiye bankacılık sistemi son derece sağlam, iyi sermayelendirilmiş, sermaye yeterliği olan ve likiditesini çok iyi korumuş bir sektör. Gerçekten o kadar iyi çerçeve altına alınmış ve düzenlenmiş yani regüle etmiş bir sektör ki bankacılık, her kımıldayışınızda, milim hareketinizde bile dikkatli olmanız ve kurala uygun davranmanız lazım." dedi.
Bankacılık sektöründe stres testinin amacının sermaye açığı olup olmadığını belirlemek olduğunu anlatan Ateş, Türkiye'deki bankalarda sermaye artışlarının zamanında yapıldığını vurguladı.
"Son dönemde konkordato oranlarının yüksek olmasının nedeni bankalara bağlanıyor, siz ne düşünüyorsunuz?" sorusu üzerine Ateş, konkordato konusunun çok iyi incelenmesi gerektiğini, firmanın ekonomik faaliyetinin sürdürmesinin bütün tarafların lehine olduğu durumlarda bunu yapmanın yararlı olduğunu fakat bazı şirketlerin biraz da yanlış yönlendirmeyle konkordato konusunda desteklendiğini, bundan da hem sektörün hem de şirketin daha büyük zarar gördüğünü kaydetti.
Ateş, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bir firma düşünün artı değer yaratıyor ama iş ilişkisi içinde olduğu 20 kuruma borçlu. Bunların 15'i banka, 5'i piyasada olsun. 15 bankanın 4'ü bu firmanın büyük kreditörü, 11'i de küçük kreditörü olsun. Öyle durumlar yaşanıyor ki söz konusu işletmenin diyelim 100 lira borcu var, biri 5 vermiş, biri 15, biri 2 lira. 2 lira veren ısrarcı davranarak, 'Benim borcumu şimdi öde, yoksa sana ihtarname çekerim, yoksa şunu, yoksa bunu yaparım' diyor. Oysa, altın yumurtlayan tavuğu kesmemek diye bir atasözümüz var. Yani bu işletme bir değer yaratacak ve zaman içerisinde herkese borcunu ödeyecek. Örneğin, 1980 ortalarındaki Latin Amerika krizinde Fed Amerikan bankalarını yüzdürmeseydi şimdi faaliyet gösteren bir sürü banka kalmazdı ortada. 2008 krizinde de aynısı oldu. Çok sayıda Avrupa bankasına büyük fonlar aktarıldı. Şimdi şirket perspektifinden bakacak olursak büyük alacaklılar 'Sen sürdür, bize 3 yılda değil 5 yılda öde.' diyor ama küçük alacaklılardan gelen bu tür ataklar firmanın ticari faaliyetini ortadan kaldırıyor. Yani burada hem konkordato ilan eden zarar görüyor hem onun piyasada borçlu oldukları hem de bankalar zarar görüyor. Bu da ticari sisteme çok zarar veriyor. Konkordato gerçekten gerekiyorsa elbette söyleyecek lafımız yok."
Türkiye'nin, 81 milyona yakın nüfusu, 5 milyona yakın mültecisi ile yılda yaklaşık 800 bin ile 1 milyon kişiye iş yaratması, bunun için de büyümesi gerektiğini ifade eden Ateş, büyümeyi yaratırken enflasyondan kaçınılması gerektiğini çünkü enflasyonun da etkisinin yıkıcı olduğunu dile getirdi.
DenizBank ATM'lerinden TL, dolar ve avronun yanı sıra Rus rublesi de çekilebildiğini, Rus rublesi cinsinden konut kredisi verdiklerini kaydeden Ateş, bunu başka bankaların da yapmasına engel bir durum olmadığını sözlerine ekledi.