Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Alpaslan Çakar, Yeni Şafak’a konuştu. Bankanın Maslak’taki Genel Müdürlük binasında sorularımızı cevaplandıran Çakar’a önce iş dünyasından gelen ‘kredi alamıyoruz’ eleştirilerini sorduk. Üretim, yatırım ve istihdam için finansman ihtiyacı olan herkese kapılarının sonuna kadar açık olduğunu belirten Çakar, ayrıca bu yılın ilk dokuz ayındaki kredi artışını rakamlarla anlattı. Çakar’ın cevaplar şöyle:
Türk bankacılık sektörü her zaman büyümenin finansmanın ana lokomotiflerinden biri olmuştur. Bu dönemde de ülke ekonomisini büyütmek için bankacılık sektörü için her türlü desteği veriyoruz. Ancak yeni Türkiye Ekonomi Modeli bazı kavramları ön plana çıkarıyor. Kaynakların da bu mecralara doğru kullanılması hedefi var. Çünkü sınırsız kaynak yapısı dünyanın hiçbir yerinde olmadığı gibi bizim ülkemizde de yok. Kaynağın daha nitelikli üretime dönük, daha cari açığı azaltıcı sektörlere ve mecralarda kullanılması yönünde hükümetin ve ekonomi yönetiminin tercihi var. Merkez Bankası, BDDK ve ekonomi yönetiminin çizdiği çerçevede de bu konuda bir yönlendirme söz konusu.
Burada KOBİ'lerin krediye ulaşmasında, ihracatçılara, tarım sektörüne yatırım yapanların krediye ulaşımında sıkıntı yok. Ancak bankalar selektif olmayan alanlarda Merkez Bankası'nın belirlediği çerçeve içerisinde hareket ediyor. Bilançosunu ona göre ayarlıyor.
Enflasyonist ortamlarda işletme sermayesi ihtiyacı çok artıyor. Üretime ve yatırıma kredi için para politikası dengesini sağlamak lazım. Yılbaşından bu yana da bakıldığında özellikle TL cinsinden kredilerde çok ciddi bir piyasanın fonlanması söz konusu.
Bankalar bu yılın ilk 9 ayında TL bazında 1,8 trilyon kira kredi kullandırdı. Bu çok ciddi bir rakam. Ticari kredilerde pazar payı yüzde 81'e çıktı. Bireysel kredilerde ise yüzde 19. Eskiden bu 4 puan bireysel krediler lehineydi. Ticari kredi payı daha arttı. Bu da demek oluyor ki, krediler daha selektif alanlara gidiyor. KOBİ'lerin payı yüzde 24, büyük işletmelerin payı yüzde 27. Ayrıca imalat sanayinin payı da yılbaşından bu yana 3 puan arttı ve yüzde 30’a çıktı. Üretim yapan, yatırım yapan herkese kapılarımız sonuna kadar açık. Bu selektif kredi politikası kapsamında isteyen istediği kadar kaynak alabilir.
Bütün sektörlerin kredi talebi var. Hiç ayrım yapamam. Sermaye ihtiyacı çok önemli. Enflasyon dolayısıyla özellikle yurt dışında ara malı hammadde fiyatları arttı. Bütün dünyada enflasyon olunca haliyle 10 liraya çevirdiğiniz kredi 20 lirayla çevirmeye başlandı. Ama burada biz o farkı finanse edebilecek durumdayız. Burada önemli olan kredinin amacına uygun kullanılması, dövize, altına gitmemesi ve kredi hakikaten yatırıma, üretime, ihracata dönmesi, cari açığa katkıda bulunması ve KOBİ'leri canlı tutması.
Kur Korumalı Mevduat (KKM); TL ile yabancı para dengesinde iyi bir çözüm oldu. Yoksa hakikaten yabancı para cinsi mevduat ciddi oranda artmıştı. KKM bunu kısmen kontrol altına aldı. Şimdi yüzde 55'e-45 gibi bir seviyeye geldi. Ben TL cinsinden kredi kullandırırken, yabancı para cinsinden mevduat istemem. Özellikle eski enflasyonist dönemden kalan alışkanlıkla maalesef insanlar tasarruflarını değer kaybını önlemek amacıyla, yabancı parada kalıyorlar. Ama uygulanan liralaşma politikasıyla zamanla TL-yabancı para dengesinin sağlanacağını düşünüyorum.
Tabi devam ediyor. Şu anda 1 trilyon 370 lira KKM'de. Ziraat Bankası'ndaki KKM'nin yenilenme oranı yüzde 80.
Türkiye'de her zaman para, mal ve sermaye hareketleri serbest olmuştur. Serbest piyasa mekanizması her zaman tam canlı ve sağlıklı işlemiştir. Ama hiçbir ülkede ve dünyada kuralsız bir serbest piyasa mekanizması olmaz. Ona göre de herkes bütün ticaret ve piyasa olağan akışı ile işler.
Her banka kendi sermaye, kaynak yapısı, operasyonel maliyeti, bilanço yapısı, risk iştahı çerçevesinde bilançosunu yönetip, kredi verip, kazanmak ister. Bu sene özel sektör ve yabancı sektör bu sene iyi kredi verdi. Ancak pandemi döneminde ve sonrasındaki belli dönemlerde özel ve yabancı sermayeli bankalar biraz daha kontrollü hareket ettiler. Biz kamu bankaları elimizi daha çok taşın altına koyduk. Daha çok piyasaya destek verdik. Kamu bankacılığı da bunu gerektirir.
Her zaman o dengeyi sağlamak lazım. Özel sektörün de sürecin bir parçası olduğu kredi verebilir noktada tutmak lazım. Doğrusu da budur. Özel sektörde her zaman reel sektöre destek vermeye etmelidir.
Türkiye yatırım yapılabilir çok iyi bir ülke. Çok iyi altyapıya ve teşvik mekanizmasına ve potansiyeline sahip. Türkiye'de her zaman doğrudan veya portfoy yatırımlarının bir talebi olmuştur. Bu anlamda cazip bir coğrafya. Zaman zaman bize doğrudan yatırım talepleri geliyor. Biz de bunu kolaylaştırmak için, elimizden geleni yapıyoruz. Yeter ki Türkiye'de yatırım yapan müşteriler gelsin. Biz hayatlarını kolaylaştırırız. Biz, bu ülkenin potansiyeline de geleceğine de insanına da güveniyoruz. Önümüzdeki süreç itibarıyla; Cumhurbaşkanının ifadesiyle Türkiye’nin yüzyılı olacak, cümlesine bütün kalbimle inanıyorum. Biz ülke olarak bütün dünyada önümüzdeki süreçte ivmelenerek pozitif ayrışan bir ekonomik yapıya kavuşacağız. Sermaye yapısı itibarıyla da bakıldığında, Türk bankacılık sektörü hakikaten sağlam dimdik ayakta. Ve ekonomiyi finansa edebilecek bir yapıdadır.