
Eyüpsultan'da zehirlenme şüphesiyle kaldırıldıkları hastanede hayatını kaybeden 4 yaşındaki Alparslan ve 2 yaşındaki Melisa Rabia'nın ölümüne ilişkin soruşturmada, yemeklerden alınan örnekler temiz çıkarken, evin üst katındaki manavın bir bölümünün soğuk hava deposuna çevrildiği, içeriye de işlenmemiş tavukların doldurulduğu belirlendi. Depodan alınan numuneler ise incelemeye gönderildi. Baba Yücel Birkent " Yediklerimiz temiz. Evimizin üst katında manav var. Bu arkadaş dükkanının işletmesinin bir bölümünü tavuk toptancısına çevirmiş. Sanayi tipi soğuk hava deposu, mutfağa da bazı yansıyan bölümlerine denk gelmiş. Benim mutfak tarafından simsiyah sular damlamaya başladı ama herhangi gıda veya üstü kapalı veya açık bir şeye damlamadı. Tavan kısmı ayın 17'sinde yani 1 günde karardı, 23'ünde de çocuklarımı kaybettim. Hastanenin de ihmali var" dedi.

Olay, 22 Eylül günü Topçular Mahallesi'nde meydana geldi. Yücel ve Aleyna Birkent çifti, çocukları 4 yaşındaki Alparslan ve 2 yaşındaki Melisa Rabia ile birlikte yedikleri yemekten sonra fenalaştı. Hastaneye götürülen anne Aleyna Birkent'in kalp krizi geçirdiği belirlendi. Baba ve çocuklar ise yapılan tedavinin ardından taburcu edildi. Ertesi sabah çocukları yeniden fenalaşan baba, onları tekrar hastaneye götürdü. Ancak 4 yaşındaki Alparslan ve 2 yaşındaki Melisa Rabia yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Olaya ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında ailenin yedikleri yemekten alınan örnekler temiz çıkarken, evin üst katındaki manavın bir bölümünün soğuk hava deposuna çevrildiği, içeriye de işlenmemiş tavukların doldurulduğu belirlendi. Depodan alınan numuneler ise incelemeye gönderildi.

'OĞLUM ET VE BALIK ÜRÜNLERİNİ SEVMİYOR'
Hayatını kaybeden çocukların babası Yücel Birkent, "Pazar akşamı, evimde ailemle beraber yemeğe oturduk. Soframızda tavuk, çorba, bir de makarnamız var. Ama şöyle bir süreç var: Benim oğlum zaten et ve tavuk seven birisi değil. Kızım zaten o gün çorba içti. Kızımın iştahı da var ama oğlum da normalde yemek ayırmaz ama sadece et, balık ve tavuk ürünlerini sevmiyor, yediremezsin. Öyle bir yemek yedik. Sonra zaman ilerledi. Uykuya geçtik. Sabaha karşı işte 3.30-4.00 arasında ilk bende başladı. Normalde hiçbir şey yok. Lavaboya gidiyorum, oraya kadar da bir şey yok. Sonrasında lavaboda bir kere düşüyorum, bilinç kaybı yaşıyorum, tekrar zor bela kalkıyorum, odaya geliyorum. Odada düşüyorum, bayılıyorum. Eşim yarım saat sonra 'Benim de bir midem rahatsızlandı' dedi. Onu bir lavaboya götürdüm. Sonra çocuklarında yarım saat veya 15 dakika arayla başladı. Biraz daha zaman geçtikçe eşim de artık dayanacak gibi değil, hastaneye gidelim. Ne olduysa ondan sonra oldu. Anlattım 'Ben tedaviyi reddediyorum öncelik eşim ve çocuklarım' Hesabımda işte 17 bin lira limit var. Tabii hastane haklarını da bilmiyoruz. Bu süreçten sonra 'Tamam' dediler. İşte eşimi bir kontrole aldılar. Sonra çocuklarımı diğer alanlara aldılar" diye konuştu.

'SARI SERUM DA BU DURUMU BELKİ TETİKLEDİ'
Yücel Birkent, "Akşam üzeri oldu. Tabii bu süreçte de oğluma, kızıma önce beyaz serum, ardından sarı serum takılmış. Tabii ben bunları doktor olmadığım için hangi serumun nerede kullanıldığını bilemem. Çocuğa bakıyorum normal görünüyor. Doktor 'terlemesi normal çok sıvı kaybetmiş, çok çok su içmesi lazım' diyor. Tamam dedim, işte kalkıyor, 'Baba, su var mı?' diyor. 'Var oğlum' diyorum. Su içiyor. İşte sadece üç defa kustu. Bugün çocuk büyüten çoğu insanlarda bilir. Bir çocuk hemen kusmada değil de, birkaç defa süreç ilerleyince. Rehberime bakıyorum, abimin ismi yazıyor. Telefonu açtım, doktor. Buyurun dedim, 'Oğlunuzu kaybetmek üzeresiniz' dedi. Kapattım telefonu yüzüne. Ben geldiğimde oğlumu zaten morga kaldırmışlar. Kızımı da tekrar kontrol edin dedim. Bu hastane kızıma kayıt yapmamış, kan almaya çalışmışlar 'adli vaka yoktur kendi imkanınızla gideceksiniz' diye. Bu hastane devletin hastanesinin aynısı değil, biz acilden gelmişiz buraya. Bu çocuklar devlet güvencesinde ve acilden geldiğimiz için her kim olursa olsun devletin güvencesinde ama 'adli vaka yoktur' diyip kızımı ölüme terk ediyorsunuz. Sarı serumu sonradan öğreniyorum. Bu sarı serum benim öğrendiğim kadarıyla yasak olan bir şeymiş. Neden veriliyor? Ya bu da etkilemiş olabilir mi mesela? Evimin yukarısından bir şüphemiz yüksek. Bu sarı serum da belki tetikledi bu durumu. Üstünü örtbas mı etmeye çalışıyorlar? Onu da anlamıyorum. Ya neden hala bu doktorlara bir soruşturma açılmadı? Neden bir ifade verilmedi? Bu hastane bir kere bile arayıp başsağlığı dilemedi, taziye vermedi veya bir açıklama yapmadı. Kızımı ölüme bıraktın sen, cinayet işledin. Doktor değilim ama bu sarı serum varsa, tetiklemişse, olabilir. Sarı serum da tetiklemiş olabilir. Şu anda ben o analizleri veya bir raporları göz önünde bulunduramam ama kendi fikrim olarak neden olmasın yani? Belki o tetikledi. Yani olasılıklar içerisinde ama bir açıklama yok. Bir bilgi yok" dedi.

'İKİ TARAFTA DA İHMAL VAR'
Baba Yücel Birkent, "Bizim evimizin üst katında bir manav var. Bu arkadaş dükkanının işletmesinin bir bölümünü tavuk toptancısına çevirmiş. Sanayi tipi soğuk hava deposunu benim oturma odam, işte mutfağa da bazı yansıyan bölümlerine gelmiş. Benim mutfak tarafından simsiyah sular damlamaya başladı ama herhangi bir gıda veya üstü kapalı veya açık bir şeye damlamadı. Tavan kısmı bir günde karardı, ayın 17'sinde. Ardından 23'ünde de çocuklarımı kaybediyorum. Yediklerimiz temiz. Hastanenin ihmal zinciri zaten cinayetle eş değerde. İki tarafta da müthiş bir ihmal var ama herhangi bir elle tutulur bir şey yok, gözle görülür bir şey yok. Bir ifade alınma, alındı mı, alınmadı mı? Bunun da bilgisi yok" ifadelerini kullandı.

'ÇOCUKLARIMIN KABRİNE GİDEMİYORUM, AĞIR GELİYOR'
Baba Yücel Birkent, "Çocuklarımın resmini, oyuncaklarını, hatta kızımın oyuncaklarını, oğlumun oyuncaklarını, nazımızın geçtiği, güzel arkadaşlarımızın çocukları var. Birkaç hatıra niteliğinde ayırıp verdik. Çünkü kaldıramıyorum, eşim kaldıramıyor. Ya şimdi duvara resmini asmak istiyorum, zaten atlatamadık. Artık kabullenmemeye başladım. Çocuklarımın kabrine gidemiyorum. Gidemiyorum kabrine ağır geliyor taşıyamıyorum, kabullenemiyorum. Ama suçluların yakalanmasını, daha doğrusu bu cinayete ortak olan, ihmal zincirine ortak olan her kim varsa artık yani soruşturmalar nasıl yürür, bilmiyorum ama bir an önce sonuçlanmasını istiyorum. Çünkü artık biz de sağlıklı düşünemiyoruz yorulduk. Çocuklarımın hakkını her zaman, her yerde koruyacağım. Sonucu ne olursa olsun, bu ihmali yapanların hesabı sorulacak. Eşime gidiyorum. 'Çocuklarımız evde seni bekliyor, sen yoğun bakıma gir çık, tedavini ol' diyemedim ki vefat ettiler diye. Nasıl diyeyim? Ameliyattan sonra doktor eşliğinde gittim söyledim. Günlerce yüzüne bakamadım" dedi.

'MÜŞAHEDE ALANINDA 'ANNE' DEDİKLERİNİ BİR KERE DUYDUM'
Anne Aleyna Birkent, "Ben sevk edilmeden önce çocuklarımı gördüm. Müşahede alanında karşı karşıya yattık beraber. Ben seslendim 'Oğlum' dedim. O zaten son görüşümdü. 'İyi misin?' dedim. Bana bakıyorlar, bitkinlerdi. Konuşmaya çalıştım. 'Tamam, oğlum yatın, uyuyun, dinlenin' dedim. Ben zannettim ki oradan sonra beraber eşimle eve gidecekler. Ben bunları, sevk etmeden önce düşündüm. O dakika ambulansı beklerken müşahede alanında kardeşim yanıma getirdi. Yanağımdan öptü. 'İyi misiniz?' dedim. 'İyiyim', 'Bir tarafın ağrıyor mu? Ağrımıyor mu?' dedi. Kızımı getirdi. Oğlum biraz ağırdı. Oğlumu, kızımı son kez orada gördüm, müşahede alanında. Orada 'Anne' dediklerini bir kere duydum. Sonradan ambulansla gittim" dedi.

'HASTANENİN İHMALİ VAR'
Anne Aleyna Birkent, "Bir hafta yoğun bakımda yattım. Ben evde zannediyorum. Ben yoğun bakımdan çıktığım zaman eşim yanıma geldi. Baktım, eli yüzü, gözü şişmiş. 'Bana mı üzüldü, böyle oldu?' dedim. Bana dediği kelime, 'Çocuklarımızı kurtaramadık' ben 'Nasıl ya?' dedim. Ondan sonra böyle bağırdığımı hatırlıyorum. Ben geçenlerde haber izledim, 'Sarı serum öldürüyor, tehlike saçıyor' diye. Yani şüphelendim. Öyle bir şey olabilir, etkilemiş olabilir. Benim, oğlumun bir tane antibiyotiğe alerjisi vardı. Dedim, tetikledi mi acaba? Çocukları tetikleyebilir. Kabre bir kere gidebildim. O da kısa durdum. Zaten inanamıyorum, bunlar çocuklarım mı? Kendimi zor tuttum. Oradan çıkın, ne işiniz var orada diye bağırasım geldi. Hastanenin ihmali var. Sen çocuğumu nasıl taburcu edersin, iyi dersin? 'İyiyse o zaman niye öldü?' Ne olduysa çıksın ortaya, hala inanamıyorum. Canım çok yanıyor. Evde sessizlik var. Çocuklarım nerede? diyorum. Hiç gelmeyeceklerini düşünmek çok zor" dedi.






