Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesinde (BAİBÜ) bilim insanları, "buğdayın atası" olarak adlandırılan ızayı, tohum kullanmadan kendi dokusuyla laboratuvar ortamında üretmeyi başardı. Konuyla ilgili açıklamada bulunan Doç. Dr. Günce Şahin, "Çalışmamızın sonucunda, tohuma bağlı kalmadan bitkinin kendi dokusu kullanılarak sürgün oluşumu ve kök oluşumu sağlanmış, buğday başağı dahil tam bitki elde edilmiştir" dedi. Prof. Dr. Nusret Zencirci de 10-13 bin yıllık tarihi olan ıza buğdayının çok kaliteli ve sağlığa yararlı bir ürün olduğunu dile getirdi.
Iza buğdayıyla ilgili birçok uluslararası makalenin bulunduğunu anlatan Şahin, "Izayı laboratuvar koşullarında çoğaltma imkanı yakaladık. Bunu tohumdan da yapmadık. Izanın koleoptil denilen parçasını kullanarak laboratuvar koşullarında üzerinde denemeler yapmak için bir sürü ıza bitkiciği elde edebildik. Daha sonra bunun etken maddelerini analiz ettik. B vitamini, lutein ve E vitamini gibi içeriklerine baktık." diye konuştu.
Şahin, ızanın dışarıya bağımlı kalmadan laboratuvar koşullarında üretilmesiyle hem hastalıksız bitki elde etme imkanı elde edileceğini hem de gerekirse bitkideki etken maddelerden istenilen antioksidan veya sağlık alanında kullanılabilecek maddelerin alınabileceğini vurguladı.
Geleneksel tarımda biyoaktif bileşiklerin yetersiz üretimi nedeniyle laboratuvar koşullarında bitkileri ve sahip oldukları bu bileşikleri büyük ölçekli üretmek için kullanılan doku kültürü tekniklerinin alternatif yöntemlerden bir tanesi olduğunu aktaran Şahin, şöyle devam etti: "Izayı ilk defa laboratuvar ortamında ürettik. Daha önce bu konuda yapılan bir çalışma olduğuna dair hiçbir yayın ve açıklama bulunmuyor. Yaptığımız çalışma, ıza için uygun bir doku kültürü protokolü belirlemektir. Bu çalışmada bitki üretimini sağlamak amacıyla 3 farklı bitki hormonu (2,4-D, TDZ, IAA), 3 farklı doku tipi (koleoptil, yaprak ve kök) denenmiş olup en iyi doku kültürü protokolü belirlenmiştir."
Şahin, literatürde farklı doku kültürü teknikleri kullanılsa da özellikle somatik dokunun kullanılmasıyla çok düşük oranda bitki elde edildiğine dikkati çekerek, "Çalışmamızın sonuçlarında, tohuma bağlı kalmadan bitkinin kendi dokusu kullanılarak sürgün oluşumu ve kök oluşumu sağlanmış, buğday başağı dahil tam bitki elde edilmiştir." dedi. B1, B2, B5, E vitamini ve antioksidan fenolik bileşikler bakımından zengin olan ızanın laboratuvar koşullarında tohuma bağlı kalmadan çoğaltılabilmesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Şahin, bu etken maddelerin bitkilerden elde edilebilmesinin, çeşitli stratejilerle bu bileşiklerin miktarının artırılmasına olanak sağladığını kaydetti.
Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nusret Zencirci de 10-13 bin yıllık tarihi olan ıza buğdayının çok kaliteli ve sağlığa yararlı bir ürün olduğunu dile getirdi. Izanın ağırlıklı olarak bulgur olarak kullanıldığını ancak ızadan ekmek ve makarna da yapılabildiğini aktaran Zencirci, "Ekmeğinin de yine kaliteli olduğunu gösteren çalışmalarımız var. Uluslararası yayınlarda bu çalışmalarımızı ortaya koymaktayız." diye konuştu.
Zencirci, laboratuvarda yürütülen çalışmalarda ızanın besin değerlerine bakma imkanı bulduklarını belirterek, tüm özelliklerini ortaya çıkarmaya çalıştıklarını kaydetti.
Iza tarlalarından aldıkları bazı mikroorganizmalardan mikrobiyal gübre ürettiklerini de aktaran Zencirci, "Yine bunun besleyici özellikleriyle ilgili B ve E vitamini ile karoten gibi özelliklerini ortaya koyduk. Ayrıca ızayı laboratuvar ortamında üretmeyi başardık." ifadesini kullandı.