
ABD’nin cuma günü yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, Washington’ın geri çekileceğini, daha bölgesel ve içe dönük bir yaklaşımı merkezine alacağını gösteriyor. Bu stratejinin temelinde Çin ile yıkıcı bir rekabete girme ve kaybetme tehdidinden uzaklaşma var. Washington’ın, iki dünya savaşıyla küresel rolünü kaybeden İngiliz İmparatorluğu’nun akıbetinden ders çıkardığı yorumları yapılıyor. Çin artık “varoluşsal tehdit” değil “ekonomik rakip” olarak görülüyor.
ABD’nin güncellenen ve cuma günü yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, Washington’ın onlarca yıldır süregelen küresel angajman politikasında köklü bir dönüşümün kapıda olduğuna işaret ediyor. Belge, ABD’nin öncelik hiyerarşisini yeniden tanımlarken, ülkenin dünya sahnesindeki rolünü geri çeken, daha bölgesel ve daha içe dönük bir yaklaşımı merkezine alıyor. Bu yeni strateji belgede “Monroe Doktrini’ne Trump yorumu” olarak değerlendiriliyor. Bu stratejinin temelinde ise yeni küresel güç Çin ile yıkıcı bir rekabete girme ve kaybetme tehdidinden uzaklaşma olduğu değerlendiriliyor.
ÖNCELİK ARTIK BATI YARIMKÜRE’DE
Belgenin en çarpıcı unsuru, ABD’nin artık dış güvenlik önceliklerini Batı Yarımküre’ye yeniden sabitlemesi. Washington, 19. yüzyılda kendi etki alanı ilan ettiği Amerika kıtasını yeniden stratejik merkeze koyarken, küresel askeri varlığını da buna uygun biçimde azaltmayı planlıyor. Belgede kullanılan “ABD, son yıllarda göreceli önemi azalan bölgelerden çekilerek Yarımküre’deki acil tehditlere odaklanacakifadesi, ABD’nin Soğuk Savaş sonrası üstlendiği küresel jandarmalık misyonunun artık taşıyıcı ilke olmaktan çıktığını gösteriyor.
DÖRT TEMEL BAŞLIK
Stratejinin dört temel başlığı var: İç güvenlik ve sınır düzeni, Batı Yarımküre’nin yeniden merkez ilan edilmesi, ekonomik güvenlik ile yeniden sanayileşme ve Çin’in artık “varoluşsal tehdit” değil “ekonomik rakip” olarak çerçevelenmesi. Bu sıralama, ABD’nin küresel tehdit algısındaki yumuşamayı değil, öncelik kaymasını işaret ediyor. Washington artık sınır hattını, göç akımlarını ve kartel faaliyetlerini, Hint-Pasifik’teki dengelerden daha öncelikli bir ulusal güvenlik meselesi olarak tanımlıyor.
PEKİN’E DÜŞMAN DEĞİLİZ MESAJI
Bu tablo, Çin’e yaklaşımda da bariz bir ton değişikliğini beraberinde getiriyor. Çin artık Amerikan belgelerinde “ulusal varlığa yönelik temel tehdit” olarak sunulmuyor. Ekonomik rekabetin başat aktörü olarak görülmekle birlikte, Washington’ın Pekin’i çevreleme stratejisini yumuşatan yeni bir dil dikkat çekiyor. Tayvan meselesinde ise “caydırıcılığın ideal olduğu, ancak bunun maliyetinin müttefikler tarafından paylaşılmasının şart olduğu” vurgulanıyor.
DEMOKRASİ BAHANELİ MÜDAHALELERE SON İDDİASI
Bu yeni çerçeve, Washington’ın dış politika tasarımında daha realist, daha pragmatik ve daha dar kapsamlı bir çizgiye yöneldiğini ortaya koyuyor. ABD, kendi söylemiyle, artık başka ülkelerin iç sistemlerini dönüştürmeyi hedefleyen geniş kapsamlı müdahaleci politikaları izlemeyeceğini iddia ediyor. Burada da ana mesajın Çin’e olduğu değerlendiriliyor. Washington adeta Pekin’e nüfuz sahasına müdahil olmayacağı ve çatışma istemediği mesajını veriyor.
2027’DE NATO’YU TERK EDECEK!
Bu dönüşümün en güçlü yansımalarından biri Avrupa cephesinde hissedilmeye başladı. ABD’nin, NATO’daki Avrupalı müttefiklerine 2027 itibarıyla NATO’nun konvansiyonel savunma yükünün büyük bölümünün Avrupa tarafından üstlenmesi gerektiği mesajını ilettiği Batı medyasında yer aldı. Bu, yalnızca askeri harcamalar tartışması değil; aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı’ndan beri ABD merkezli işleyen Avrupa güvenlik mimarisinin geleceğine dair bir uyarı niteliği taşıyor.
ORTADOĞU’DA MÜCADELEYE GİRMEYECEK
Tüm bu unsurlar bir araya getirildiğinde, ABD’nin yeni güvenlik stratejisi küresel düzen açısından bir dönüm noktasına işaret ediyor. Washington artık tek başına küresel güvenlik yükünü omuzlayan aktör olmak istemiyor. ABD’nin ağırlık merkezini Batı Yarımküre’ye kaydırması, Avrupa ve Ortadoğu’dan çekilme eğilimini güçlendirirken, bu bölgelerde oluşacak güç boşluklarının kimler tarafından doldurulacağı sorusunu gündeme taşıyor. Bu yeni denge arayışı, hem müttefikler hem de rakip aktörler için yeni bir uyum sürecinin başlangıcını haber veriyor. Washington, Ortadoğu’da, Soğuk Savaş’ta SSCB ile yaşananın aksine, yeni dönemde Çin ile enerji rezervleri için bir mücadeleye girmeyeceği mesajı verdiği değerlendiriliyor.
GÜVENLİK MİMARİSİ YENİDEN ŞEKİLLENECEK
ABD’nin “küresel jandarmalık” rolünden tamamen vazgeçip geçmediği henüz kesin değil. Ancak son strateji belgesi, Washington’ın artık küresel krizlerin birincil müdahale gücü olarak sahneye çıkma isteğini belirgin biçimde azalttığını gösteriyor. Bu, yalnızca Amerikan dış politikasının değil, tüm uluslararası güvenlik mimarisinin yeniden şekilleneceği bir dönemin kapıda olduğuna işaret ediyor. ABD’nin mevcut askeri ve ekonomik kapasitesini, Çin ile sert bir mücadeleye girmeden, korumak istediği ve Monroe Doktrini’nde belirtilen Amerika kıtasındaki üstünlüğünü korumayı amaçladığı görülüyor. Venezuela’ya yönelik baskı politikasının bu stratejinin ilk ayağını oluşturduğu değerlendiriliyor.
Avrupa bizsiz de yapabilir
- NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanı General Alexus Grynkewich, Avrupa’daki Amerikan asker sayısının azalmasının kıtanın savunmasını zorlamayacağını savundu. Dört yıldızlı ABD generali, ittifakın Belçika’nın güneyindeki geniş askeri operasyon komutanlığında yaptığı açıklamada, “Avrupa ve Kanada’nın yeteneklerine güveniyorum. Bugün herhangi bir kriz veya acil duruma hazırız” dedi. Grynkewich, “İttifak içinde farklı ülkelerin doldurduğu pozisyonlar arasında her zaman bir yeniden dengelenme var,” dedi ve “Bunun bir kısmının önümüzdeki birkaç ay ve birkaç yıl içinde gerçekleşmesi doğal” diye ekledi.











