Türkiye ve Rusya'nın S-400 anlaşmasında 'geri adım yok' açıklamalarının ardından tehdit dozajını giderek artıran ABD yeni bir adım attı ve bu kez 'iptal' için 31 Temmuz'a kadar süre verdiğini duyurdu.
Söz konusu iptalin gerçekleşmemesi durumunda 'Amerika'nın Hasımlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası' (CAATSA) kapsamında adımlar atılacağını ilan eden ABD'nin böyle bir tercihte bulunmasının muhtemel etkileri de yüksek sesle konuşuluyor.
ABD ekseninde yayın yapan kimi medya organlarında "ABD yaptırıma başlarsa Türk Hava Kuvvetleri uçamaz hale gelir" algısının oluşturulmasına yönelik haberler üretilmeye başlandı.
Türkiye ve Etki Alanındaki Bölgeler Savunma Analisti Turan Oğuz, yeniasafak.com'a yaptığı açıklamada hem bu iddiaların doğru olup olmadığını anlattı, hem de yaptırım gelmesi durumunda ülkemizin önündeki seçeneklere dair değerlendirmelerde bulundu.
Yaptırım kapsamında yapılacak değerlendirmelerin iki farklı senaryoda ele alınabileceğini ifade eden Oğuz, savaş zamanında farklı, barış zamanında farklı gerçeklerin ortaya çıkacağına dikkati çekti.
Mevcut şartlarda bir 'barış' döneminde olunduğuna işaret eden Oğuz, "Çok uzun yıllara yayılmadığı sürece barış zamanında uygulanacak yaptırımların Türkiye'ye yıkıcı bir zarar verebileceğini düşünmüyorum" dedikten sonra, şunları söyledi:
"Kısa ve orta vadede CAATSA yaptırımlarının Türk Hava Kuvvetleri'nde yok edici bir iz bırakacağı, savaş uçaklarımızı 'uçamayacak' noktaya getireceğinin iddia edilmesi; askeri, siyasi ve uluslararası ilişkiler gerçekleriyle örtüşmüyor.
'Kemirme' yöntemi dışında da Türkiye'nin farklı seçenekleri olabileceğini anlatan Oğuz, "ABD, çok ciddi bir yaptırım uygulasa ve 'Sadece ben değil, benimle müttefik olan tüm ülkeler de Türkiye'ye parça satmayacak-destek olmayacak' şeklinde baskı yapsa dahi o zaman da ülkemizin el altından, bir nevi karaborsa yoluyla bu parçaları temin etme imkanı olur" dedi.
Oğuz, Türkiye'ye karşı uygulanacak yaptırımların uzun yıllara dayanması halinde nasıl bir yol izlenebileceği sorusuna ise şu yanıtı verdi:
"O zaman da kendi yedek parçamızı üretme imkanına kavuşabiliriz. Böylesine uzun dönemli bir yaptırıma İran maruz kaldı. Buna rağmen halen bir şekilde havada tuttukları savaş uçakları var.
Biz de kendi parçamızı üretme yoluna gidebiliriz. Son yıllarda Savunma Sanayi Başkanlığı'nın Anadolu'da çok sayıda toplantı yapıp uçaklarda kullanılan yedek parçaların yerli olarak üretilmesi için çalıştığını biliyoruz. Kaldı ki son 2 yıldır savaş uçaklarımızda kullanılan yerli yedek parça oranı geçmişe oranla daha yüksek bir seviyede.
Diğer bir yöntem olarak tüm bunları yaparken, hem kendi uçaklarımızı üretebilir hem de başka ülkelerden yeni veya ikinci el uçak tedariki yoluna gidebiliriz.
Savaş uçaklarını bir kenara bırakırsak, yaptırım durumunda elimizde sayıca az olan uçaklarımızın doğrudan etkileneceğini öngörebiliriz. Örneğin, kamuoyunda 'Barış Kartalı' olarak bilinen 'AWACS' uçaklarından elimizde 4 tane var. Sayı az olduğu için yedek parça sıkıntısı orta vadede etkili olup bunlar bir süre sonra tam performansla görev yapamaz hale gelebilir."
ABD, CAATSA yaptırımları uygularsa, savaş döneminde farklı sonuçlara neden olabileceğinin altını çizen Oğuz, şöyle devam etti:
"Eğer yaptırımlar başladıktan kısa bir süre sonra bir 'devlet ile' savaş durumu vuku bulursa bu bizim için 'hazırlıksız yakalanma' anlamına gelebilir ki bu da ciddi sıkıntılar yaşama potansiyeli doğurabilir.
Eğer yaptırım uygulanır ve Türkiye bu yaptırımların ardından çok kısa bir süre içerisinde bir savaşa girmeye zorlanırsa ancak o zaman Hava Kuvvetlerimizin yetersiz kalma ihtimali olabilir. Ancak bu senaryonun pratik hayatta karşılığının çok zor olduğunu, ancak bir uç ihtimal olarak konuştuğumuzu da söylemekte fayda var."
Oğuz, Türkiye'nin NATO konusunda tüm görevlerini eksiksiz şekilde yerine getiren bir üye olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
Böyle bir gerçeklik varken, NATO'nun kendi üyesini 'güçsüz' duruma getirmesi, hele ki uçar unsurlarını 'uçamaz' bir hale düşürme ihtimali akla ve mantığa ters. Bu nedenle söz konusu yaptırımlarda bir kırmızı çizgi olacağını, kimsenin bu çizgiyi geçmeyeceğini düşünüyorum. Kaldı ki bu gibi durumlarda mutlaka 'arayı bulan' bir ülke ortaya çıkar ve işler daha da kötü bir yere gitmeden orta yol bulunur."