Afganistan’da geçirdiğimiz 3 günde sokakların nabzını tuttuk, alışveriş merkezlerini gezdik ve sözü, ümitlerini sonu gelmeyen savaşlarda tüketen halka verdik. İlk başta güvenlik kaygısıyla konuşmaktan çekinseler de Türkiye’den geldiğimizi söyleyince bizi dertlerine ortak ettiler. Batı basını İslamofobi’yi beslemek için ısrarla başka noktalara dikkat çekse de Afganistan halkının en büyük derdi savaş, uyuşturucu, işsizlik, yoksulluk ve göç.
42 yıldır kaosun bitmediği ülkede, devlet memurlarına son 3-4 aydır maaş verilemiyormuş. Neredeyse tüm temel ihtiyaç malzemelerinde dışa bağımlı olan ülkede ithalat durduğu için ciddi sıkıntılar baş göstermiş. Çarşı-pazarda ürün bulmak zor, bulunsa da pahalı. Güvenlik kaygısı ile isimlerinin yazılmasını istemeyen halkın büyük çoğu, “Böyle yaşamaktan bıktık. Bu savaş artık bitsin” diyor.
Kabil’in merkezi yeni şehir caddesi üzerindeki bir alışveriş merkezine uğradık. Giyim mağazasında alışveriş yapan kadınlarla konuştuk. Badakhshan Üniversitesi’nde işletme okuduğunu aktaran 19 yaşındaki Krişma Nazari, “Şimdilik okullar kapalı. Ülkemizde üretim olmadığı için her şeyi dışarıdan ithal ediyoruz. İç savaş çıktığında undan pirince, petrolden tekstile kadar birçok üründe yokluk başladı. Bulsak bile aşırı pahalı. Yavaş yavaş fiyatlar düşüyor. Bu coğrafyada pirinci bile ithal etmek bizi çok üzüyor. Bu savaşların artık bitmesini istiyoruz” diyor.
Yine aynı yaşlardaki Silsile Meryem ise Taliban’ın Kabil’e geldiği ilk günler çok korktuklarını ifade etti. Öğrenci olduğunu aktaran Meryem, “Şimdi okullar kapalı. Özgürlüğümüz elimizden gidecek diye çok korktuk. Taliban geldiğinde ilk birkaç gün evden çıkmadık. Şimdi arkadaşımla gezmeye geldim. Her şey çok pahalı. Yokluk var. Ülkeyi terk etmek istiyorum ama olmuyor. Eğitimime umarım devam edebilirim” dedi.
Uzun savaşlara ev sahipliği yapan Kabil’in her yanında ayrı bir hikaye var. Şehir merkezindeki Zarnigar Parkı da o noktalardan biri. Park, iç savaş sırasında varını yoğunu satıp kaçakçılara vererek İran’a geçen, ancak İran tarafından deport edilen insanlarla dolu. Kaçakçılara vermek için her şeylerini sattıkları için köylerine dönemediklerini ifade ediyorlar. Çadırlarda yaşam savaşı veren aileler kendilerini “Bizim yurdumuz yok” diye tanımlıyor. Çalışacak iş bulamadıkları için çevreden gelen yardımlarla yaşamlarını sürdürüyorlar.
Ülkeden çıkma hayaliyle malını mülkünü satıp İran’a yola çıkan Muhammed Masud, “Birkaç ay önce kişi başı 4 bin dolar verip 7 çocuğumla İran’a gittim. Yol boyunca aç-susuz kaldık. Sonra İran bizi geri gönderdi. Köyüme gidecek kadar bile param yok, burada çadırda kalıyoruz. 1 aydır sersefil haldeyiz” dedi. Canağar H. de “35 bin Afgani ile yola çıktım. Bizim niyetimiz İran’a gitmekti. Ama bizi deport etti. Sorun neden gidiyorum? 5 çocuğum var ve açız. Ne iş, ne para var. Yola çıkıyoruz diye her şeyimizi sattık. Geri döndük, fakat köyümüze bile gidemiyoruz” diye konuştu.
Çocuklarını Türkiye’ye gönderen Mamur Canara, durumunu “Yalnız kalıyordum. Savaş çıkınca evimi ve eşyalarımı satıp ülkeyi terk etmeye karar verdim. Paramın hepsini kaçakçılara verdim. Şimdi geri beni buraya getirdiler. Ne evim, ne param var. Kış geliyor, ne yapacağımı bilmiyorum” sözleriyle özetledi. Kavkiye Hanan ise şunları söyledi: “Eşimle yeni evlenmiştik. İş bulmak için Kabil’e geldik. Sonra iç savaş çıktı. Varımızı yoğumuzu satıp kaçakçılara verdik. Zor şartlarda İran’a gittik. Sonra deport edildik. Bizim yurdumuz yok, 1 aydır burada çadırdayız.”
Ülkede finans sistemi altüst. Bankalar faaliyet göstermiyor. ATM’lerde para yok. Ancak ATM’lerin önü hıncahınç dolu. Kimse DEAŞ’ın saldırı düzenleyeceği istihbaratına ve havalimanı yakınlarında patlayan roketlere aldırış etmiyor. İnsanlar, çalışacağı umuduyla ATM’lerin önlerinde bekliyor.