AK Parti Sözcüsü Çelik: Terörsüz Türkiye devlet politikasıdır

Lokman Özdemir
Lokman Özdemir
16:3625/11/2025, Salı
G: 25/11/2025, Salı
Yeni Şafak
Ömer Çelik
Ömer Çelik

AK Parti Genel Merkezi'nde saat 15.42’de başlayan MKYK toplantısı sona erdi. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin MKYK gündemine ilişkin açıklamalarda bulunuyor. Çelik "Türkiye'nin odak noktası, PKK'nın bütün unsur ve uzantılarıyla feshi ve silah bırakmasıdır. Terörsüz Türkiye bir devlet politikasıdır." dedi.

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin MKYK gündemine ilişkin açıklamalarda bulunuyor.



Çelik'in açıklamaları şöyle;

Tüm dünyada krizler derinleşirken, evsizlik ve konutsuzluk gibi çok büyük problemler artık bir güvenlik meselesi hâline gelmiş durumdadır. Türkiye ise bu alanda insani standartları yükseltecek bir yaklaşımla son derece güçlü adımlar ortaya koymaktadır. Konutların yapımı ile vatandaşımızın büyük ilgi gösterdiği sosyal konut projeleri desteklenebilir.


"Dünyada konuta erişim sıkıntısı var"


Bunu sadece vatandaşlarımızı fiziki olarak konutla buluşturmak şeklinde görmemek gerekiyor. Dünyanın negatif bir yöne doğru gittiği bir dönemde, Türkiye'nin pozitif ayrışması sayesinde bu başarı sağlanmaktadır. Cumhurbaşkanımızın ilk günden beri ortaya koyduğu irade, hatta partimizin programından başlayarak kuruluşundan itibaren ortaya konan kararlılık, bugün gerçekten bütün dünyanın merak ettiği bir tabloyu ortaya çıkarmıştır.


Elbette dünyada konuta erişim konusunda yaşanan sıkıntıların, şehirlerin içinde büyük güvenlik problemleri ve ciddi eşitsizlikler yarattığı da göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin yürüttüğü bu konut kampanyası hem deprem bölgesinin ayağa kaldırılması açısından hem de ülkemizin diğer bölgelerinde dünyadan pozitif şekilde ayrışması bakımından çok önemli işlere imza atmaktadır.


"İktidara geldiğimiz ilk günden itibaren, kadınlara yönelik şiddetle mücadelede yoğun bir çalışma yürüttük"


Bugün, kadına yönelik şiddetle mücadelenin uluslararası düzeyde anıldığı bir gün. Cumhurbaşkanımız da az önce konuşmalarında ifade ettiler. Biz bunu hep söylüyoruz ve siyasetimizin ana mottosu olarak da Neşet Ertaş üstadımızın sözünü dile getiriyoruz: ‘Kadınlar insandır, biz de insanoğluyuz.’ İktidara geldiğimiz ilk günden itibaren, özellikle kız çocuklarının eğitiminden kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye kadar birçok alanda çok yoğun bir çalışma yürüttük.


Tabii bu mücadelenin çok boyutlu olması gerekiyor. Sadece kanunların yapılması yetmiyor; siyasetin dilinden medya diline, sivil toplumun oluşturacağı hassasiyetlerden aile içi eğitime, erkek çocuklara biçilen rollere kadar birçok unsurun hep birlikte ele alınması gerekiyor.


Değerlerimize uygun bir şekilde, konunun yerli yerine oturtulması gerekiyor. Bugün biliyorsunuz, bu konuda Cumhurbaşkanımızın kesin talimatları var. Aile Bakanlığımız, şiddetle mücadele konusunda yedi gün yirmi dört saat esasına göre, yıl boyunca tüm diğer bakanlıklarımızla birlikte bu faaliyeti yürütüyor. Yine İçişleri Bakanlığının bu konuda kadınları son derece koruyan etkili uygulamaları bulunuyor. Herhangi bir şekilde bir sıkıntı çıktığında, derhal belirli uygulamalar üzerinden başvurulabiliyor ve güvenlik güçlerinin mümkün olan en kısa sürede görev alması sağlanabiliyor.


"Kadem gibi bu alanda uzmanlaşmış sivil toplum kuruluşlarıyla güçlü bir iş birliği içinde olacağız"


Biliyorsunuz, Birleşmiş Milletlerin bu mücadele ile ilgili belirlediği renk turuncu. Bugün de, bu konuda en güçlü sivil toplum örgütlerinden biri olan KADEM bir kampanya başlattı: Turuncu Nokta Kampanyası.


Özellikle bugünlerde, hepimiz tarafından bu rozeti takarak mücadeleye destek verilmesi gerekiyor. Ben de bu rozeti KADEM’den aldım. Bu nedenle bazı arkadaşlarımızı teşvik etmek için şimdi onlara rozet vereceğim.


Siyasetin üzerine düşen vazifeyi her zaman yerine getirmesi bizim gündemimizdedir. Bunu bir kereliğine yapmanız yetmiyor; sürekli olarak güncellemeniz, sürekli yeni yöntemler geliştirmeniz gerekiyor. Maalesef dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de çok acı verici olaylarla karşılaşıyoruz. Buna da tabii 86 milyonun başında sürekli polis olmayacağına, sürekli güvenlik gücü ya da jandarma bulunamayacağına göre, bu durum topyekûn seferberlik gerektiren, topyekûn duyarlılık ve hassasiyet gerektiren bir meseledir.


Esasında hem kendi değerlerimizden güç almamız hem de modern dünyanın geldiği noktada bu yaklaşımları değerlerimizle kolaylıkla buluşturabileceğimiz bir noktadayız. Çünkü kadının uğradığı şiddet sadece bir bireyin uğradığı şiddet olmuyor; bütün bir toplumun, ailenin, çocukların uğradığı şiddet hâline geliyor. Tümüyle toplumu maalesef toksik bir yaklaşıma maruz bırakarak zehirleyen bir tutum ortaya çıkarıyor.


Bu konuda biz parti olarak, Cumhurbaşkanımızın ilk günden itibaren ortaya koyduğu net irade ve partimizin bu kapsamda geliştirdiği politikalar, metinler ve yaklaşımlar çerçevesinde en güçlü şekilde mücadeleyi sürdüreceğiz. Tabii bütün bunları yaparken KADEM gibi bu alanda uzmanlaşmış sivil toplum kuruluşlarıyla da güçlü bir iş birliği içinde olacağız. Şunu da ifade etmek isterim: Burada adını sayamadığım birçok sivil toplum örgütü de bu konuda hassasiyet üretiyor. Hepsine kapımızın ve ilgili birimlerimizin kapısının açık olduğunu, ortak çalışma teklifleri geldiğinde bunları her zaman memnuniyetle karşıladığımızı ve bu konuda hassasiyet ortaya koyduğumuzu ifade etmek istiyoruz.


Onun için siyasetin dilinden medya diline, ailede kullanılan dilden toplumsal iletişime kadar her alandaki hassasiyetlerimizi sürekli güncelleyerek ve toplumla paylaşarak bu kötülükle mücadeleyi sürdüreceğiz."


"Yapay zeka öğretmenliği bitiremez"


Buradan bir kere daha bütün öğretmenlerimize sevgilerimizi ve saygılarımızı iletiyoruz. Ahirete intikal etmiş olanlara ve şehit olanlara bir kez daha rahmet diliyoruz. Hepimizin hayat rehberi olan öğretmenlerimiz, sadece bilgiyi öğretmek bakımından değil; hayatımıza rehberlik etme, iyiyi ve kötüyü ayırt etme, doğruyu ve yanlışı değerlendirme, rol model olma açısından da son derece önemlidir.


Hükümetlerimiz döneminde Millî Eğitimin bütçesini savunma bütçesinin önüne geçirecek, eğitim alanında en güçlü atılımları yapacak pek çok siyasete, pek çok politikaya ve yaklaşıma imza attık. Şimdi tabii bir tartışma var, biliyorsunuz. O da şu: Yapay zekâ çıktığı zaman hangi meslekler yok olacak? Yapay zekânın hayatımıza girmesiyle ilgili kitapları okuyorum; bununla ilgili podcast’leri dinliyorum, tartışmaları izliyorum. Çeşitli kanallarda ve çeşitli mecralarda yapılan değerlendirmelerde bence çok temel bir yanlış yapılıyor. O da şu: Yapay zekânın ortaya çıkmasıyla birlikte okulun önümüzdeki 10, 20, 30 yıl içinde pek çok ülkede ortadan kalkacağını söylerken öğretmenlik mesleğinin de yok olacağını ifade ediyorlar. Bu, öğretmenlik mesleğinin ne olduğunu anlamamak demektir.


"Öğretmenlik mesleği sadece bilgiyi aktaran bir meslek değildir"


Öğretmenlik mesleği sadece bilgiyi aktaran bir meslek değildir, sadece bilgiyi öğreten bir meslek de değildir. Elbette en başta bilginin ne olduğu ve bilgiye nasıl yaklaşılması gerektiği değerlendirilmeli. Bugün sosyal medya ya da internet yoluyla birçok bilgi elde edilse bile, bunlara nasıl bakılacağı, hangi açıdan ve hangi yöntemle değerlendirileceği konusunda bir bilinç yoksa, eskiden az bilgi nedeniyle yapılan yanlışlar bugün metodolojisi olmayan çok bilgi nedeniyle yapılmaktadır. Dolayısıyla esasında rehberlik yani öğretmenlik dediğimiz hadise bize bilgiye hangi açıdan bakmamız gerektiğini, bilgi bombardımanı içerisinde sahih olanın, temiz olanın, doğru olanın, çeşitli süreçlerden süzülerek gelmiş olanın nasıl ayırt edileceğini gösteren bir rehberliktir.


Ama bunun da ötesinde, hiçbirimiz öğretmenlerimizden sadece bilgi öğrenmedik. İyilik, kötülük, güzellik, çirkinlik ve hayatın her alanıyla ilgili onların rehberliklerini gördük.


Yapay zekâ veya başka bir şey, bilgiye ulaşma metotlarını değiştirebilir. Ama benim ifade ettiğim anlamda, yani hayat rehberliği anlamında öğretmenlerin olmadığı, öğretmenlerimizin olmadığı; bu tip rehberlerimizin bulunmadığı bir dünya, barbarlığa teslim olmuş bir dünyadır. O yüzden öğretmenlerin, hayat rehberlerinin ortadan kalkacağını söyleyen yaklaşımların aslında dünyayı biraz da barbarlığa teslim etmek şeklinde bir altyapı taşıdığını unutmamak gerekir.


Tam tersine, bütün bu gelişmeler çerçevesinde hayat rehberleri, öğretmenler; bilgiye nasıl yaklaşılacağını, iyilik, kötülük, güzellik ve çirkinliğin nasıl değerlendirileceğini öğreten rehberlerin, bilgelerin ilkokul öğretmenlerimizden anaokulu öğretmenlerimize kadar bilgeliklerinin ve yol göstericiliklerinin, teknolojinin gelişmesiyle birlikte daha da ihtiyaç duyulan bir alan hâline geleceğini ifade etmek gerekir.


Onun için medeniyeti korumak, insanlığı korumak, medeni ve insani değerlerimizi muhafaza etmek için önümüzdeki dönemlerde hayat rehberlerimize, hayatın bilgelerine, yani her alandaki öğretmenlerimize daha çok ihtiyaç duyacağız. Bu vesileyle hepsine buradan bir kere daha sevgilerimizi ve saygılarımızı iletiyoruz.


"Afrika çok daha fazlasını hak ediyor"


dış politikadaki Afrika yaklaşımımızın çıkar odaklı değil, insani güvenlik açısından her gittiğimiz yerde eşit ortaklık kurma ve o yerlerin geleneklerine, göreneklerine, beklentilerine içten bir saygı gösterme şeklinde olduğunu bir kez daha ifade etmek gerekir, altını çizmek gerekir.


Sayın Cumhurbaşkanımızın, Genel Başkanımızın oradaki konuşmalarını dinledik. Gerçekten oraya katılan bütün devlet başkanlarının konuşmalarını izledik ve bir kez daha Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu iradeyle gurur duyduk. Türkiye; hem küresel dayanışma açısından, hem küresel eşitlik açısından hem de bütün bu işler yapılırken dünyanın sürdürülebilirliği açısından en dengeli, en doğru politikaları ortaya koyan ülkedir.


Orada bu zirvenin üç temel noktası vardı: dayanışma, eşitlik ve sürdürülebilirlik. Fakat çok enteresan bir şekilde, dünyadaki gelişmeler refahtan büyük pay alan bazı ülkelerin zihinlerini ve reflekslerini adeta uyuşturmuş durumda. Bu üç ilkeden yani sürdürülebilirlik, eşitlik ve dayanışma ilkelerinden söz edenlerin bir kısmı, sürekli dayanışmadan bahsediyorlar. Aslında başkalarıyla dayanışma içinde olması gerekenler, kendileri dayanışma talep ediyorlar. Bildiğimiz anlamda küresel güç sisteminin, siyasi sistemin ve küresel güvenlik sisteminin dengeleri bozulunca, o tepeden bakan tavır bu kez maalesef başka türlü bir talepkârlığa dönüşmüş durumda. Hâlen üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmek konusunda açık cümleler kuramıyorlar.


Sayın Cumhurbaşkanımızın burada bütün oturumlarda kurduğu cümleler ve yaptığı ikili görüşmelerde ortaya koyduğu temaslar sonucunda gördüğümüz şey şudur, biz bunu kendi kulaklarımızla duyduk: Dünyanın en önemli ülkelerinin liderleri, Cumhurbaşkanımızın dünyada yükselttiği dengeli sesin ve çatışma bölgeleriyle ilgili ortaya koyduğu arabuluculuk liderliğinin ne kadar kıymetli olduğunun altını çizdiler. Bu son derece önemlidir.


Yani herkesin bir bakıma küresel siyasetin marjinal bir tarafında yer alıp karşı tarafla konuşmadığı, karşı tarafla dengesiz ilişki kurduğu bir dönemde, bütün taraflar Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu iradenin ne kadar dengeli bir ses olduğunu ifade ediyorlar ve çatışma bölgelerinde arabuluculuk konusundaki liderliğinin tartışılmaz olduğunu belirtiyorlar."


"Gazze'deki ateşkes her gün ihlal ediliyor"


"Hem bu zirve vesilesiyle hem de biraz evvel MKYK’mızın açılışında yaptığı konuşmada Gazze konusuna özel bir önem verdi. Hem genel kuruldaki oturumlardaki konuşmalarında hem de ikili görüşmelerinde, İsrail’in şimdi ateşkes başlığı altında bile ateşkesi ağır şekilde ihlal eden davranışlarına dikkat çekti. Bu konudaki filantropik inisiyatifin daha da sıkılaştırılması gerektiğinin altını çizdi. Gelinen noktada Gazze’de bir ateşkes var ama bu ateşkes her gün İsrail tarafından ihlal ediliyor. Beyrut’a saldırıyor, Gazze’ye saldırıyor; öldürmeye ve soykırım siyasetine devam ediyor.


Yine bu mutabakatın başlangıcında 600–700 yardım tırının girmesi öngörülüyordu. İsrail bunu henüz 200 düzeyinde veya daha altında tutuyor ve bu konudaki soykırım siyaseti, insanları temel ihtiyaçlarından mahrum etmek şeklindeki bir yaklaşımla maalesef devam ediyor. Bu nedenle ateşkes son derece kırılgan bir noktaya gelmiştir. Bu, doğrudan Netanyahu’nun açıklamaları ve verdiği emirler yüzünden gerçekleşmektedir. Bütün dünyayı bu konudaki tehlikeye bir kere daha dikkat çekiyoruz.


"Terörsüz Türkiye konusunda Cumhur İttifakı olarak ne yaptığımızı biliyoruz"


Değerli arkadaşlar, hem her MYK toplantımızda hem de her MKYK toplantımızda gündem maddelerimizin değişmeyenlerinden biri ‘Terörsüz Türkiye’dir. Terörsüz Türkiye konusunda Cumhur İttifakı olarak ne yaptığımızı biliyoruz. Daha önce de ifade ettim: Devletin terörle mücadelede sert güç unsurları vardır. Aynı zamanda hukuk devletinin ve demokrasinin imkânları içerisinde yumuşak güç unsurları vardır. Dolayısıyla terörü ülke gündeminden çıkarmak için dünyanın her yerindeki gelişmiş demokrasiler nasıl sert güç unsurlarını kullanıyorsa yani terörle mücadeleyi güvenlik güçleriyle yürütüyorsa aynı zamanda hukuk devletinin imkânları çerçevesinde, anayasanın ve kanunların çizdiği sınırlar içinde yumuşak güç unsurlarını da kullanırlar.


Bu sadece Cumhur İttifakı dönemine ait bir yaklaşım değildir; bizim siyasi tarihimizde daha öncesinde de, hatta iktidarımızdan önce de doğrudan Millî Güvenlik Kurullarında terör örgütünün tasfiyesi için, silah bırakmak isteyenlerin teşvik edilmesi amacıyla çeşitli yasalar çıkarılmış, çeşitli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti egemen bir devlet olarak egemenlik araçlarını hem sert güç unsurlarıyla hem de yumuşak güç unsurlarıyla güçlü bir şekilde kullanmıştır.


Yine hukuk devletinin imkân ve kabiliyetleri içerisinde bu yaklaşımlar ortaya koyulmaktadır. Dolayısıyla bunun zıttına birtakım işler yapıldığına dair değerlendirmelerin herhangi bir geçerliliği yoktur. Türkiye'nin terörle mücadelesi, sert güç unsurlarıyla terörle mücadelesi tarihi kadar; bu bahsettiğim şekilde demokrasinin imkânları içerisinde, meşru siyaset alanının imkânları içerisinde araçları kullanma şeklinde de bir tecrübesi vardır.


Burada odağı kaybetmemek gerekir. Odak, terör örgütünün feshi ve silahların tamamen bırakılmasıdır. Sadece terör örgütünün feshedildiğine dair bir cümle ile kimse yetinmiyor. Ya da silahlar tamamen bırakılmadan, tamamen gündemden çıkmadan PKK terör örgütü bütün unsur ve uzantılarıyla fesih ve silah bırakma sürecini tamamlamadan; silahları teslim etmeden, yakmadan, gömmeden bunu gerçekleştirmeden hiç kimse sürecin tamamlandığını zaten ifade etmiyor.


"Odak terör örgütünün feshidir"


Dolayısıyla odak noktası farklı siyasi gündemler değil, farklı siyasi değerlendirmeler değil; odak noktası terörsüz Türkiye’dir. Türkiye'nin odak noktası, PKK'nın bütün unsur ve uzantılarıyla feshi ve silah bırakmasıdır. Irak için geçerli, Suriye için geçerli, İran'daki kolları için geçerli, illegal yapılanmalar için geçerli, Avrupa'daki yapılanmalar için geçerli. Aynı şekilde bu “terörsüz bölge” konusuna da ilham kaynağı olacaktır, terörsüz bölge konusuna da bir iradenin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.


Zaten yakın çevremizde de görüyorsunuz; Türkiye, Kürt’e, Arap’a, Alevi’ye, Sünni’ye, Nusayri’ye, Ezidi’ye, Şii’ye, Dürzi’ye, herkese kötülük düşünenlerin bir parçayı sahiplenmiş gibi yaparak belli terör örgütlerini istikrarsızlaştırma ve bölgede birtakım terör devletçikleri vasıtasıyla kendilerine vekil güçler oluşturma arayışıyla faaliyetlerini sürdürdükleri bir tabloyu görerek; bu tablonun içerisinde devletimizin hem sert güç unsurları vasıtasıyla terörle mücadele ettik, hem hukuk devletinin ve demokrasinin verdiği imkân, kabiliyet ve araçlarla yumuşak güç unsurlarıyla bunu sürdürdük.


Onun için odak noktası terörsüz Türkiye’dir. Terörsüz Türkiye bir devlet politikasıdır. Burada terörsüz Türkiye’ye ulaşmak için samimiyetle bir önerisi olan varsa, bir eleştirisi olan varsa tabii ki dinliyoruz. Ama onun dışındaki kavramların dışına çıkıp terörsüz Türkiye’ye ulaşmakla ilgili herhangi bir fikri, herhangi bir yöntem önerisi olmayıp da topyekûn reddedici bir tavırla suçlama, etiketleme, hakaret etme ve maalesef gayrimeşru birtakım siyasi etiketlemeler yoluyla, adlandırmalar yoluyla süreci zehirlemeye çalışanların, sürecin üzerine toksik enerji boşaltmaya çalışanların da yaptıklarına müsaade etmeyeceğiz tabii ki. Bununla da mücadele ederiz.


Ama keşke burada herkes, terörsüz Türkiye’ye ulaşma konusunda entegre bir strateji ile ilgili söyleyecek sözü varsa onu söyleseydi. Dolayısıyla takip ettiğimiz yol, uyguladığımız yöntem meşruiyet alanı içerisindedir; Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenlik alanı içerisindedir. Türkiye Cumhuriyeti kendi egemenlik alanı içerisindeki mekanizmaları ve araçları kullanarak bir devlet politikası olarak bu süreci yürütmektedir.


Büyük milletimiz, aziz milletimiz müsterih olsun; devletimizin nitelikleri ve milletimizin değerleri konusunda bir taviz ve pazarlık hiçbir şekilde söz konusu değildir. İyi niyetle, doğru siyasetlerle bu meseleye destek vermek isteyen, terörsüz Türkiye hedefine ulaşmak isteyen herkesin katkısı son derece kıymetlidir.


Herkes, kendi bulunduğu yerden ister siyasi parti olsun, ister sivil toplum örgütü olsun, ister başka bir kurum olsun bu meseleye verdiği desteğin ülkemizin birliğine, bütünlüğüne ve dirliğine verilmiş bir destek olduğunu unutmamalıdır. Her zaman şunu söylüyoruz: Tek vatan, tek millet, tek devlet, tek bayrak anlayışı bunun üst ifadesidir; bunun başlığıdır.


Bütün bu yürütülen süreçte, burada pozitif bir dil kullanan; marjinal bir siyaset yerine, gerçekten Türkiye’nin merkez değerlerine hitap eden, söylediği sözü vatandaşlarımız arasında siyasi fitne çıkarmak veya vatandaşlarımızı birbirine karşı kışkırtmak için değil, Türkiye’de daha çok birlik, daha çok dirlik, daha çok bütünlük sağlamak üzere yerli yerine koyan herkesin sözü değerlidir. Ama öbür türlü, hiçbir yöntem önerilmemiştir.


Terörsüz Türkiye’nin ne olduğunu anlamadan, terörsüz bölgenin önümüzdeki 50 yıl, 100 yıldaki gelişmeleri etkileyecek büyük bir dinamik yaratacağına dair bir vizyonu veya değerlendirmesi olmadan, sadece zehirleyici bir şekilde bunu konuşanların maalesef tarihin geldiği noktayı, bölgemizdeki jeopolitik gelişmeleri ve uluslararası gelişmelerin geldiği noktayı okuyamadığını ve değerlendiremediğini görüyoruz.


Onun için Türkiye Cumhuriyeti kendi gündemine hakimdir. Devletin bütün kurumları, aynı şekilde Yüce Meclis, entegre bir strateji çerçevesinde şimdiye kadar sonuç üreten bir yol haritasını uygulamak üzere kendi iradesini ortaya koymaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, kendi gündemine hakim olarak bu süreci sürdürmektedir. İnşallah terörü hem ülkemizin hem de bölgemizin gündeminden çıkarmak için önümüzdeki dönemde de çalışmalarımızı sürdüreceğiz."


SORU-CEVAP;

Dünkü görüşmeye de atıfta bulunduğunuz kuşkusuz İmralı’da gerçekleşen ama bir yandan da SDG terör örgütü yöneticisi Mazlum Abdi’nin bir açıklaması oldu. ‘İmralı’yı ziyaret etmeye ihtiyaç duyuyoruz’ şeklinde… ‘Davet edilirsem Türkiye’yi ziyaret ederim’ dedi. DEM Parti’den de bu yönde bazı söylemler var. Bu açıklamaları nasıl değerlendirirsiniz?

AK Parti Sözcüsü Çelik:Şimdi tabii bölgedeki gelişmeler dinamik. Yani buradaki mevzu şu: Bizim söylediğimiz açıktır. Biz retorikle ilgilenmiyoruz; yani şu kişinin açıklaması ya da bu kişinin açıklaması üzerine bir yorum yapmıyorum. Kişilerin söylediği değil, önemli olan burada hadiselerin nereye gittiğidir; işin mekaniğinin nereye gittiğidir. Birisi ‘Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin hasmı değilim, Türkiye Cumhuriyeti için tehdit teşkil etmiyorum’ diyorsa, bizim bunu fiilen görmemiz lazım. Eğer biz fiilen Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı tertip içerisinde, yarın bir gün Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırmak için tahkimat içerisinde olanları tespit ediyorsak, ‘Türkiye için tehdit teşkil etmiyoruz’ retoriğinin bizim için bir anlamı yoktur.


Bizim gördüğümüz şudur: SDG terör örgütü, PKK terör örgütünün Suriye koludur. Terörsüz Türkiye, terörsüz bölge yaklaşımı çerçevesinde Türkiye için bir tehdit olmaktan çıkmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti en temel kurallarından birine başvurdu ondan sonra. O en temel kurallardan biri şudur: Türkiye Cumhuriyeti’nin millî güvenliği pazarlık kabul etmez, erteleme kabul etmez, müzakere kabul etmez. Türkiye Cumhuriyeti’nin millî güvenlik hassasiyetleri en net şekilde yerine getirilir.


Niye yaptık Fırat Kalkanı Harekâtı’nı, niye yaptık Zeytin Dalı Harekâtı’nı? Hem oradaki DAEŞ terör örgütüyle hem oradaki SDG/PKK terör örgütüyle bu mücadeleyi vermek için yaptık. Şimdi görmek istediğimiz tablo şudur: Bir, odağı kaybetmeyelim. O odak nedir? Terör örgütünün feshi ve silahları bırakmasıdır. Bu konudaki iyi niyetli sözleri tabii ki not ediyoruz ama iyi niyetli sözlerin yerine gelmesini bekliyoruz; retorik düzeyinde kalmamasını bekliyoruz. Dolayısıyla birisi ‘Ben Türkiye için tehdit teşkil etmiyorum’ dediğinde, bu sözü fiilen ve fiziken görmemiz, tespit etmemiz, teşhis etmemiz ve teyit etmemiz lazım. Tespit, teşhis ve teyit… Bütün bunların gerçekleşmesi lazım. Bunu gördüğümüz anda bir mesele yok.


Hâlbuki söylenen şey şu: Burada mesela deniyor ki bu tip durumlar için ‘Kürtlerin kazanımı’ deniyor. Halbuki terör örgütü, orada Kürtlerin bulunduğu bölgeye, Arapların bulunduğu bölgeye, başka grupların bulunduğu bölgelere tırnak içinde ‘çökmüş’ ve bunu yabancı güçlerin desteğiyle yapmış. Bunun yolu da belli; Türkiye Cumhuriyeti de bunu kabul ediyor. Suriye’deki merkezi hükümetle yaptıkları 10 Mart mutabakatı hayata geçtiğinde, bu unsurlar kendi kendilerini Türkiye için tehdit olmaktan çıkaracaklar. Giderler, ondan sonra teröre bulaşmamış olanlar Suriye içerisinde siyasi parti kurarlar; siyasi partiyle Suriye siyasetinde etkin rol almaya çalışırlar.


Dolayısıyla terör örgütlerinin tipik bir numarası vardır: Kendilerini bir dinin, bir etnik grubun ya da bir mezhep grubunun temsilcisi olarak sunarlar. Burada Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Sünnilerin, Alevilerin, Şiilerin, Dürzilerin, Nusayirlerin, Ezidilerin hepsinin ortak geleceği için hem ortak refahı paylaşmaları hem barışı paylaşmaları hem de bölgedeki emperyalist bir takım planlardan ve siyonizmin planlarından korunmaları için terörsüz Türkiye, terörsüz bölge iradesi net bir şekilde bunun yol haritasıdır, bunun pusulasıdır. Nitekim Cumhur İttifakı tam bir mutabakat içerisinde SDG’nin de silah bırakmasını ve 10 Mart mutabakatına uyması gerektiğini ifade etmiştir.



#AK Parti
#ömer çelik
#MKYK