İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde düzenlenen sözde Şeb'i Arus programına tepki yağıyor.
İBB, Evrensel Mevlana Âşıkları Vakfı ile birlikte İstanbul'da bir Mevlana’nın vefatının 747'inci gecesi münasebetiyle Şeb'i Arus etkinliği düzenlemiş, Mevlevi geleneğinde bulunmayan kadın-erkek bir arada sema gösterisi yapılmıştı. Kuran’ı Kerim Aşr-ı şerifin Türkçe okunmasının yanı sıra girişteki naat kısmı Farsça aslından değil usule aykırı olarak Türkçe okunmuştu.
Mevlevîliğin uzun zamandır böyle istismar edilmesine alışmıştık ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Mevlânâ’nın vefatının 747. yıldönümü münasebetiyle önceki gece Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde düzenlediği ve “Mevlevî mukabelesi” olduğu iddia edilen sefaletin benzerine hiç rastlamamıştık, böyle bir garabet 747 seneden buyana vârolmamıştı!
Mevlevî mukabeleleri ney taksimi ile başlar, sonra Farsça bir “naat” ve bunu güftesi Farsça olan âyin takip eder, bu sırada semâ edilir, semâda sadece erkekler vardır; âyin tamamlanınca Kur’an, ardından da geleneksel “gülbang” okunur ve mukabele bir dua ile sona erer.
Büyükşehir Belediyesi’nin önceki gün düzenlediği mukabelede işte bütün bu kurallar yerle bir edilmişti! Naat ve âyin Türkçeleştirilmiş, Mevlânâ’nın naatı ve Hüseyin Fahreddin Dede’nin güzelim Acemaşiran Âyini tuhaf bir şekle büründürülmüştü, semâzenlerin ve “mutrıb” denen müzisyenlerin arasında kadınlar da vardı, yani meydanda kadın-erkek beraberdi ve üstüne üstlük Kur’an da Türkçe okundu!
Öyle ki, devrimlerin en sert şekilde tatbikine çalışıldığı ve sonradan vazgeçilen “Kur’an’ın Türkçe okunması” denemelerinin hüküm sürdüğü 1934’te bile, İran Şahı Rıza Pehlevî’nin Türkiye ziyareti sırasında Şah için Atatürk’ün talimatı ile okutulan Dede Efendi’ye ait Hüzzam makamındaki Mevlevî âyini Türkçe değil, orijinal dilinde, yani Farsça icra ettirilmişti!
Bu yazdıklarımı okuyup da meseleyi kadınlarla erkeklerin beraber semâ etmelerine yahut Kur’an’ın veya aslı Farsça olan Mevlevî âyininin Türkçe okunmasına karşı çıktığımı söyleyecek olanlara peşinen söyleyeyim:
İnancınız vardır yahut yoktur, bu sizin meselenizdir. Kur’an’ı, ezanı, âyinleri, vesaireyi kendi başınıza veya kendi aranızda canınızın istediği dilde, Arapça, Türkçe, hattâ Japonca, Çince yahut Hotanto lisanında bile okuyabilir; semâ niyetine kadın-erkek hep beraber tepinebilirsiniz. Ama bir “Mevlevî mukabelesi” mevzubahis olduğu takdirde bunun bir “zikir” olduğunu unutmadan yüzlerce senelik geleneklere saygı göstermeniz, hele mukabele resmî bir kurum tarafından düzenlenmiş ise, kuralları itina ile tatbik etmeniz şarttır.
Ama, bu işi, seksen küsur sene önce deneyen CHP “Türkçe ezan” ile “Türkçe Kur’an” zorlamasının sebep olduğu nefretin izlerini hâlâ silememişken CHP’li bir belediyenin Kur’an’ı Türkçe okutma hevesinin partisine nasıl büyük zarar vereceğini ve seçmenin “Bu adamlar şimdiden böyle yapıyorlar, demek ki iktidar oldukları takdirde Kur’an okutmayacaklar” diyeceğini düşünmeden böyle bir işe kalkışabileceği aklıma pek yatmıyor...
Dolayısı ile, ortada ikinci bir ihtimal mevcuttur: Şeb-i arus programının ihale edileceği grubun kimin nesi olduğuna ve neyi nasıl yaptığına bakılmamış, “Haydi gelin, Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde şöyle bir dönün” denmiştir ki, bu da halis-muhlis ciddiyetsizliktir, cehalettir ve geleneklere tecavüzdür!
Ama, İstanbul Büyükşehir Belediyesi neticede bir şeb-i arus gecesinin ve Mevlevî âyininin tanınmaz hâle getirilmesine âlet olmuş; Kur’an’ı, naatı, salâtı vesaireyi 90 sene sonra Türkçe okutmuş ve bunu sosyal medyadan övünerek ilân etmiştir!