15 Temmuz’da FETÖ’cü hainleri göğsünü siper ederek durduran 250 şehitten birisi… Yeni Şafak’ın emektar muhabiri Mustafa Cambaz, 15 Temmuz akşamı arkadaşlarıyla Çengelköy'de oturuyordu. Eve döndüğünde oğlu, Beylerbeyi'nde askerlerin yol kestiğini, bir şeyler olduğunu söyledi ve bunun üzerine konuşup tartıştılar. Mustafa Cambaz başta ciddiye almadı olanları, bunu da arkadaşlarını arayarak “Abi yanımızda darbe oluyormuş haberimiz yok” ifadeleriyle dile getirdi.
Daha sonra televizyondan izledikleri üzerine işin ciddiyetini anladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Meydanlara inin" çağrısının hemen ardından sosyal medya hesabından “Kalkışmayı yapanlar kalktıkları gibi oturamamalı. Hatta hiç oturamamalı. Başkomutan Erdoğan’ın isteği ve emriyle sokağa çıkıyoruz” yazarak dışarı çıktı. Cambaz, darbecilerin ele geçirmeye çalıştığı Çengelköy Polis Karakolu'nun önüne gitti. Darbeciler karakolu savunmaya gelen vatandaşların üzerine ateş açtığında en ön saflardaydı. Saklandığı duvarın yanından oğlunu aradı. Oğlu Alpaslan o anları şöyle anlattı: "Babam on, on beş dakika sonra bana telefon açtı. "Asker karakolu bastı, halka ateş ediyorlar" dedi. Ben tabii nasıl olur diye kavramaya çalışıyorum, o sırada arkadan silah sesleri geliyor. "Sen neredesin?" dedim. "Duvarın dibindeyim" dedi. "Ani hareketler yapma" dedim. Onu tanıyan bilir. Ani hareketler yapar, fevridir... Telefon kesildi bir müddet sonra. Bende tabi film koptu.”
Kendisini sokağa atan Alpaslan, bütün çabalamalarına rağmen babasını bulamadı ve yaklaşık 1,5 saat kadar orada kaldıktan sonra evde döndü. Annesi evde tek kalmıştı çünkü, hali haraptı. Bir yandan da durmadan babasının telefonunu arıyor fakat açan olmuyordu. Sonunda çalan telefonu Çengelköy'deki hastaneden bir görevli açtı ve ona babasının yaralı olarak başka bir hastaneye götürüldüğünü söyledi. "Ya Ümraniye Devlet Hastanesi ya da Haydarpaşa Numune" demişti telefondaki ses. Alpaslan, annesini de alıp Ümraniye Devlet hastanesine koştu.
O anları da verdiği röportajda şöyle anlattı: "Ümraniye Devlet Hastanesine gittik, Numune'de bir abimiz vardı zaten. Onu arayıp, bakar mısın dedim. O babama ulaşamadı. Bu arada babam haymatlos, yani kimliği yok. 30 yıldır evli, 25 yaşında çocuğu var ama kimliği yok… Yani bu adam nasıl yaşadı şimdiye kadar kimse inanmaz anlatsam… Hastane girişindeki listede adını görememiş olmamı buna bağladım. Öğrendiğime göre morgda biri yatıyordu, bir de yoğun bakımda insanlar vardı. Morgdakine benim bir abim girdi, geldiğinde "O değil" dedi. Fakat beni kendine inandıramadı. Herkes yarım yamalak bir şeyler söylüyordu. Oyalıyorlardı bizi. Ama gerçekten morgdaki o değilmiş. Sabah 5:30 civarı yoğun bakımdan cansız bedenini çıkardılar." Cambaz, şehit olmasına rağmen bir müddet yoğun bakımda tutulmuştu. Oğlu, onun şehadetini sosyal medya hesabından şöyle duyurdu: "Şehide en yakışan yerinden vurulmuş. Göğsünden. İki kurşunla. İnşallah ben de bir şehit evladıyım."
Çalışma arkadaşımız Cambaz’ın cenazesi, Topkapı Albayrak Holding binasına getirildi, mesai arkadaşlarından helallik alındı. Merkez binasında gerçekleştirilen törene Albayrak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak, İcra Kurulu Başkanı Mustafa Albayrak, Albayrak Holding Yönetim Kurulu Üyeleri Nuri, Muzaffer ve Kazım Albayrak, Albayrak Grubu Üst Yöneticisi Ömer Bolat katıldı. Mesai arkadaşları da son yolculuğunda Cambaz’ı yalnız bırakmadı. Helallik alınmasının ardından Cambaz’ın cenazesi dua ve tekbirler eşliğinde Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tatbikat Camii’ne götürüldü. Burada kılınan cenaze namazının ardından Cambaz’ın naaşı Çengelköy Mezarlığına defnedildi. Cambaz abimizin geride bıraktığı boşluğu her yıl tazelenen hüzün doldurdu.
“Şakağımdaki kansa o benim gülüşümdür”
Haberi Fatma’nın (Parlar) telefonuyla aldım: Cambaz şehit oldu!
Olduğum yere yığılıp kaldım. Sen de on dadika ben diyeyim on yıl.
Biz uykudayken neler olmuş böyle?
Devletin başı’na bile saldırmışlar. O da çıkıp televizyonda, “Milletimizi illerimizin meydanlarına, havalimanlarına davet ediyorum.” diyerek direniş çağrısında bulunmuş. Bunu görür de durur mu Cambaz; sosyal medya hesabından, “Başkomutanın isteği ve emriyle sokağa çıkıyoruz.” yazıp inmiş Çengelköy’e.
İnmiş ve çok geçmeden iki G-3 mermisi gelip bulmuş göğsünü..
Yıllar önce, rahmetli Mustafa Öztürk, Leke adlı şiirinin şu mısralarını sanki adaşı Mustafa için yazmış:
Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz,
Vurulmuşum, vurulmuş düşmüşüm güpegündüz.
Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür,
Nâmert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.
Ahh Mustafa, Cambaz Mustafa!
İlk görüşte, “Yahu bu adam hiçbir şey yemiyor mu?” dedirtecek bir incelik. Yaşını göstermeyen bir dirilik. Sırtında çantası, çantada bir ömür ona yârenlik etmiş fotoğraf makinası. Dert çekmiş, umur görmüş bir yüzü var. Gözleri kaybolacakmış gibi içe çekilmiş lakin o gözlerden gözlerinize ulaşan bir sıcaklık.
Hızlı konuşurdu. Elleri durmazdı konuşurken. Nükdedan. Fıkralar anlatırdı. Kendine has gülmesini de eklerdi anlattıklarına. Tez celâllenir, doğru bildiğinin peşinden ayrılmazdı.
Çokça memleketler gezmiş, sayısız minareye çıkmış, harap çeşmelere -iç geçirerek- bakmış, bıkmadan fotoğraf çekmişti.
Geç kavuştuğu vatanını bir uçtan bir uca katetmiş, ayak basılmadık köşe bırakmamıştı. Bütün ulu camilerin avlularında
Belki Kastamonulu sanırdınız onu, Taşköprü’den. Yahut Afyon Sandıklı, Yozgat Yerköy, Erzurum Horasan, Giresun Alucra’dan. Ne farkeder, göçmendi Mustafa. Konuşması biraz ele verirdi göçmenliğini. Kızmış, “Ben askerlik etmem Yunan’a” deyip çekip gelmiş Türkiye’ye. Hasret olduğu topraklara kavuşunca oturup kalmamış. Okul okumuş, iş tutmuş, maişetini sağlam ak için didinmiş.
O, Gedikpaşa’da ayakkabı işi yapardı, ben Çemberlitaş’ta yayınevindeydim. Tanışmazdık. Uzun süre aynı otobüsle gidip gelmişiz Zeytinburnu Beyazıt arasında. “Seni hatırlıyorum, 93-C’den.” demişti yıllar sonra, gazete önünde tütün tellendirirken.
Cambaz’ı herkes severdi. Tanısın, tanımasın. Çünkü kim sıkışıp yardım istese koşarak giderdi. “İşim var, yorgunum.”, böyle laflar duyulmazdı ondan.
Bir grubumuz vardı. Çengelköy’deki kahvehânemizde buluşup ‘kâğıt’ oynardık. Çınaraltı’nda önce iftar açar sonra çaya doyardık. Denize karşı oturur, dertleşirdik. Gülüşmelerimiz, Boğaz’ın hırçın sularına, ılık ılık esen rüzgârına karışırdı.
Bazen gazetenin bahçesinde dikilir, çay-tütün demlenirdik. Hiç fırsatı kaçırmaz heyecanlı bir ‘câmi’ söylevi çekerdi oracıkta. Kendinden geçerdi anlatırken.
Arkadaş canlısı evet. Bunu en iyi Şeker ağabey bilir.
Kediler, ‘sırnaşma’nın nasıl bir şey olduğunu Mustafa’yla karşılaşınca gösterirlerdi bize. Nasıl uğraşırdı onlarla. Herkesten birer lira toplar, ciğer alırdı, sosis, süt. Arar bulurdu kedilerini, kediler onu bulmamışsa. Hepsiyle konuşur, hâlleşir, dert yanardı onlara. Bir yavru kedi kaybolsa, biz bunu dumanlı gözlerinden anlardık. “İnsan diyemeyeceğim biri ezmiş yavrucağı” derdi, kelimeleri ağlatarak. Peşinden sıralardı güngörmemiş küfürleri.. Bütün kedilerin hizmetkârıydı. Ailesini, evladını sever gibi severdi onları. Kediler onun birer evladıydı nihayetinde..
Fukaralık da yakasını bırakmamıştı hiç. Hangimizin yakası sağlamdaydı ki? Varsa ne âlâ. Yok olan zaten paylaşılmış...
“Ahhh Mustafa, Cambaz ahh!”
Kafamda hep sorular, sorular..
“Güle dâir bir neden yok, gül açar çünkü açar.
118 ulu camiyi fotoğrafladı
Türkiye’deki 118 ulu caminin 10 bin fotoğrafını çeken Mustafa Cambaz, bunları bir kitapta topladı. Kitap, Mayıs 2016’da “Türkiye Ulu Camileri” adıyla Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları tarafından yayınlandı. Camilerdeki ince mimariyi tüm ayrıntılarıyla gösteren albüm, Mardin’den Aksaray’a ve Erzurum’a Anadolu’nun tarihi zenginliğini de bir kere daha belgeledi. Öyle ki pek çok akademisyenin, tarihçinin, sanat tarihçisinin kitabında Cambaz’ın fotoğraflarını görmek mümkün. Hatta Paris’te, Louvre Müzesi’nde bile! Cambaz’ın çektiği fotoğraflarla oluşturmak istediği sergi hayali, vefatından sonra çeşitler noktalarda gerçekleştirdi. İstanbul Valiliği, Albayrak Grubu ve 15 Temmuz Derneği’nin ortak girişimiyle 2021 yılında Ayasofya Camii avlusunda açılan sergi, ziyaretçilerin beğenisini topladı. Cambaz 4 ayda 41 il ve 77 ilçeyi dolaşarak 118 ulu camiyi yeniden fotoğraflamıştı. Bu kadar kısa sürede 17 bin kilometre yol kateden Cambaz bir iki uçak yolculuğu dışında, bu seyahatlerini otobüs, minibüs ve bazen de otostop çekerek tamamlamıştı.