1453’te İstanbul fethedilince Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilen Ayasofya, yüzyıllarca İslam’ın ve fethin simgesi oldu. Bizans’ın kadim mabedi tıpkı İstanbul gibi Osmanlı’nın eliyle Müslümanların şehri ve camisiydi artık. Fakat fetihten asırlar sonra Osmanlı’yı yıkanlar ve işbirlikçileri Bizans’ın intikamını alırcasına Ayasofya Camii’ni müzeye çevirdiler. İçindeki kıymetli İslam eserlerini hoyratça yerlerinden indirip bir köşeye attılar. 1934’te karar verilip 1935’te başlayan bu CHP zulmü dönemin gazetelerinde diktatör yönetim tarafından durmadan övülüyordu.
Milat Gazetesi'nden Özlem Doğan'ın haberine, Ayasofya Camii’nin 24 Kasım 1934’te müze olmasının kararlaştırılmasından bir sene önce 24 Aralık 1933 Pazar günü Akşam Gazetesi'nde ‘Ayasofya Müze Olacakmış’ başlıklı haberde şu bilgilere yer verilmiştir:
“Bütün Bizans eserleri burada teşhir edilecekmiş. Maten Gazetesi İstanbul'dan Sud Est ajansına çekilen şu telgrafı neşrediyor: Ayasofya'nın bir müddet sonra Bizans eserleri müzesi haline konacağı muhakkak gibidir. Türk ve ecnebi âlimlerinin yardımları ile Ayasofya'da meydana çıkarılan mozaikler en kıymetli Bizans eserlerindendir. Türkiye'nin diğer yerlerinde bulunan ve Bizans imparatorluğuna ait olan eserler de buraya gönderilecek ve sınıflara ayrılarak teşhir edilecektir.”
II. Bayezid döneminde Hüseyin Ağa’nın camiye çevirdiği Küçük Ayasofya Kilisesi’nin minaresi kanuni hiçbir dayanağı olmadan bir gecede yıktırılmıştı. Ardından sıra Fatih’in emaneti Ayasofya’nın dört minaresini yıktırma işlemine gelmişti. Türk tarih araştırmacısı ve kitabe uzmanı İbrahim Hakkı Konyalı, İstanbul Müzeler Müdürü Kemal Altan’ın iki gözü iki çeşme ağlayarak kendisini ziyarete geldiğini kaleme aldığı ‘Tarih Sohbetleri yazısında Ayasofya minarelerinin yıktırılmasına nasıl mani olduğunu bizzat anlatmıştır. Kemal Altan, İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Aziz Ogan’ın kendisini çağırarak, ‘Ayasofyalar’ın Büyük ve Küçük Ayasofya minarelerini yıkacağız’ dediğini ve Küçük Ayasofya Camii’nin minaresinin temeline kadar yıkılıp yok edildiğini, sırada Büyük Ayasofya’nın minarelerinin yıkılıp bir Bizans kilisesi haline getirilmesinin istendiğini aktarmıştı. Bunun üzerine Konyalı bir rapor hazırladı.
İstanbul Müzeler Müdürü Kemal Altan, bu mealdeki raporu ilgililere verdi ve minarelerin yıkılmasından böylelikle vazgeçildi. Aksi takdirde dönemin diktatör CHP yönetimi, Ayasofya’yı kiliseye çevirmeye hazırlanıyordu.
Dönemin gazeteleri Ayasofya’da süren çalışmaları her gün ayrıntısıyla veriyordu. Her çıkan mozaiği bir başarı ve zafer olarak naklediyorlardı. Gazetelerde çıkan haberlerden anlaşıldığı üzere Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi için mozaiklerin ortaya çıkarılması çalışması yıllar önce başlamıştı. 2 Temmuz 1932 tarihli Vakit Gazetesi, Bizans devrinden kalma mozaiklerin meydana çıkarılması için 1932’de İstanbul’a gelen Amerika'da Boston şehri Bizans enstitüsü direktörü Profesör Mr. Thomas Withemore ve beraberinde bulunan İtalyan mozaik mütehassısları M. Gregorini ve M. Benvenut ile birlikte Ayasofya’daki mozaik çalışma faaliyetine devam ettiklerini yazıyordu. Ayrıca Profesör Thomas Vhitıemore’un tanzifat bitmeden Ayasofya’daki haçları kimseye göstermediği de ifade ediliyordu.
1934 tarihli Akşam Gazetesi’nin ‘Ayasofya Cami müzeler idaresine geçti’ başlıklı haberinde, Evkaf ve Müzeler Müdürlüğü arasında devir teslim muamelesi yapılmakta olduğunu ifade ederken Ayasofya Camii’nde binanın şöhreti ile mütenasip bir Bizans Müzesi vücuda getirileceğinin altını çiziyordu. Üstelik bahçesinin de temiz ve muntazam bir hale getirileceği ve Bizans eserlerinin en büyüklerinin, abidelerinin bu bahçede teşhir edileceği duyuruluyordu. Ayrıca 12 Mart 1935 tarihinde Ayasofya’dan çıkarılan dört halife levhasının Sultanahmet Camii’ne asılması düşünülmüş ise de kapılan dar olduğundan cami içine konulamadığı ve tekrar Ayasofya’ya geri gönderildiği de yazılıydı. Diktatör CHP dört halifenin isimlerinin yazılı olduğu tabelaları dahi Ayasofya’dan çıkarmaya kalkmıştı. Üstelik Reis’ül Hattatîn Mustafa İzzet Efendi’nin eseri olan bu kıymetli yazılar yıllarca duvar diplerinde tozlu ve bozuk bir halde bekledi.
Ayasofya'yı Yunanlı dostlarımız için müze yaptık' mealindeki 1934 tarihli Akşam Gazetesi haberi CHP’nin gerçek yüzünü ortaya çıkardı:
Ayasofya Camii müze oluyor. Bu küçük cümle Türk'ün hür vicdanı, müsaadekârlık ruhu hakkında yazılacak cilt cilt eserlerden çok kuvvetli ve belâğatli bir vesikadır. Ruhanîlerin kilise dışında ve ayin haricinde ruhanî kiyafet taşımamaları için yaptığımız kanun, Yunanlı dostlarımızda, bir yanlış telâkkinin tesiriyle, lüzumsuz bir infial dalgası kabartırken bizim hiç tereddüt etmeden giriştiğimiz bir takım icraat Mesela şu Ayasofya müzesi teşebbüsü, derin bir intibah ve dikkat uyandırmak lâzım gelir... Türk, zannederiz ki Cumhuriyet devrimin o parlak müsaadekârlık ruhu ile dünyada bir çok kavimlere ders verebilecek bir mevkiye yükselmiştir.