Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ziyareti sonunda New York’taki Türkevi’nde Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Likoğlu ve TVNET Genel Müdür Yardımcısı Serhat İbrahimoğlu'nun da aralarında bulunduğu basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Birleşmiş Milletler 77. Genel Kurulu genel görüşmelerinin son derece verimli ve yoğun bir ziyaretodluğunu belirten Erdoğan, "Çeşitli vesilelerle Amerika’daki vatandaşlarımızla bir araya gelmeye bilhassa önem verdik. Burada faaliyet gösteren Türk sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle buluştuk, hasbihal ettik. Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi tarafından organize edilen yemekte vatandaşlarımızla kucaklaştık. Tüm temaslarımda vatandaşlarımızın 2023 seçimlerini coşkuyla beklediklerini müşahede etmekten büyük bir mutluluk duydum" dedi.
Türkiye'nin atılımlarının birçok ülke tarafından ilgi ve gıptayla izlendiğini belirten Erdoğan şunları söyledi: "Pazartesi günü Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından düzenlenen Eğitimin Dönüştürülmesi Zirvesi’ne iştirak ettim. Bu kapsamda Türkiye’de eğitim öğretimde yaşanan dönüşümü dünya liderleriyle paylaştım. Eğitim alanında bugüne kadar attığımız devrim niteliğindeki adımları, önümüzdeki döneme yönelik taahhütleri anlattım. Atılımlarımız birçok ülke tarafından ilgi ve gıptayla izlenmektedir. Bu yılki Genel Kurul genel görüşmeleri “İç İçe Geçmiş Sınamalara Dönüştürücü Çözümler İçin Dönüm Noktası” teması altında yapıldı. Dünyamızda önemli gelişmelerin, bilhassa ekonomi, gıda ve enerji gibi alanlarda ciddi sınamaların yaşandığı bir dönemde bu Genel Kurul gerçekleştirildi. Bu toplantı Ukrayna-Rusya savaşının ardından yapılan ilk Genel Kurul olması bakımından da ayrı bir önem taşıyor. Genel Kurul’a, görüşmelerin ilk gününde altıncı konuşmacı olarak hitap ettim. Konuşmamda uluslararası barış ve güvenliği doğrudan ilgilendiren meseleler hakkındaki görüşlerimizi ortaya koydum. Aynı şekilde yaşanan adaletsizliklere, eşitsizliklere dünyanın kayıtsız kalma lüksünün artık kalmadığına dikkat çektim.
Sayın Biden tarafından düzenlenen resepsiyona da iştirak ettim. Ardından da TAİK ve DEİK tarafından ABD iş dünyasının temsilcilerinin iştirakiyle düzenlenen etkinliğe katıldım. Bu toplantıda katılımcılarla Türkiye ekonomisi, Türkiye’ye yatırım imkanları ve ikili ekonomik ilişkilerimiz hakkında fikir alışverişinde bulunduk. Tabii Birleşmiş Milletler Genel Kurulu genel görüşmeleri çok sayıda ikili görüşme ve temasa da imkân sağlıyor. Ziyaretimiz vesilesiyle Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri yanında bazı devlet ve hükümet başkanlarıyla ikili görüşmeler gerçekleştirdik. Devlet Başkanı düzeyinde Libya, Guatemala, Finlandiya, Kırgızistan ve Avusturya liderleriyle bir araya geldim. Gürcistan, Almanya, İspanya, Japonya, Lübnan ve Birleşik Krallık başbakanlarını kabul ettim. Genel Kurul hitabımın ardından da aynı binada Katar Emiri, Kazakistan, Kore Cumhuriyeti cumhurbaşkanları ve Bangladeş başbakanıyla sohbet ettik. Bunlardan Birleşik Krallık, Japonya, İsrail ve Guatemala liderleriyle ilk kez yüz yüze görüşme fırsatı bulmuş olduk. Ayrıca ABD Kongresinin üç ayrı üyesini, FIFA Başkanı’nı ve Dünya Yahudi Kongresi Başkanı’nı kabul ettim.
New York’ta gerçekleştirdiğim temasların uluslararası gündemde ülkemiz açısından önem taşıyan konularda mevcut tartışmalara katkı sağladığına inanıyorum. İstişarelerimiz ve görüşmelerimiz, bu konulara ilişkin tutum ve önceliklerimizin uluslararası toplumun dikkatine getirilmesi bakımından çok çok yararlı oldu. Türkiye’nin bölgesel ve küresel meseleler hususundaki görüşlerinin giderek daha geniş bir çevrede destek bulmaya başladığını görüyoruz. Medya ve entelektüel çevrelerdeki tartışmalar yanında her Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bizimle benzer görüşleri dile getiren liderlerin sayısı artıyor. İnşallah büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası sürecinde mesafe kat ettikçe küresel barışa, huzura, refaha olan katkımız daha da çoğalacaktır.
Bu savaşın her iki ülke halkına, bölgeye, dünyaya ödettiği bedeller ortada. Hiç kimse bu bedeli daha da artırma anlayışında olmamalı. Ancak biz attığımız adımlarla bir noktada mutluyuz. Örneğin rehinelerin değişimi konusunda bugün adımlar atıldı. Sayın Putin ve Sayın Zelenski ile yürüttüğüm diplomasi trafiği neticesinde Rusya ve Ukrayna arasında 200 savaş esirinin mübadelesi bugün gerçekleşti. Türkiye’nin arabuluculuğunda gerçekleşen bu esir mübadelesi savaşın sonlandırılması yolunda önemli bir adım. Rusya ve Ukrayna arasında barışın tesisine yönelik çabalarımız devam ediyor. Esir mübadelesine imkân verdikleri için Sayın Putin ve Sayın Zelenski’ye teşekkür ediyorum. Bu süreçte gayret gösteren bütün arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Bu gelişme de bizi ciddi manada mutlu etti. Bu konuda gerek Sayın Putin gerek Zelenski, her iki taraf da bizim attığımız bu adımı bir yerde kolaylaştırdılar. Şu anda bu süreci ilgili arkadaşlarımız takip ediyor ve karşılıklı olarak da bu rehinelerin takası başlamış vaziyette.
Biz Türkiye olarak en başından beri barışın tesisi için gayret gösterdik. Diplomasiyi her zaman ve her şartta önemsedik, önemsiyoruz. Uluslararası hukuk çerçevesinde ilkeli ve vicdanlı bir duruş sergiledik. Bölgesel ve küresel krizlerde arabulucu ve istikrarlaştırıcı bir rol oynayacağımızı ifade ettik. Küresel arabulucu rolümüz ve diplomasideki lider konumumuz bizi daha çok inisiyatif almaya zorluyor. Türkiye diyaloğun ve diplomasinin gücüne baştan beri inandı ve bunu da ispatlamaya çalıştı. Türkiye diyaloğun ve diplomasinin gücüne inandığının neticesini de şimdi bu rehine mübadelesiyle almış durumda. Bu bizi ayrıca çok çok mutlu kılıyor. Diğer taraftan, 24 Şubat’tan itibaren her fırsatta Rusya’ya askeri operasyonlarını durdurma ve güçlerini Ukrayna’dan çekme çağrısında da bulunduk. En son Semerkant’taki görüşmemizde bunları yine ifade ettik. Barış yolunun açılması yönünde gerek Rusya ve Ukrayna liderleri gerek dünya liderleri nezdinde çeşitli girişimlerde bulunduk. Barış ve istikrarı sağlamak için çabalarımızı bundan sonraki süreçte de devam ettireceğiz. Örneğin döner dönmez hemen tekrar liderleri arayarak telefon diplomasimizi kendileriyle sürdüreceğiz. Tabii burada yine arkadaşlarımın muhataplarıyla diyalogları devam ediyor. Özellikle Birleşmiş Milletlerin de aynı şekilde inisiyatif alarak sorunun çözümü için daha fazla çaba göstermesi gerekiyor.
Ne yazık ki Birleşmiş Milletler, savaşı sona erdiremediği, akan kanı durduramadığı gibi, savaşın sonucu olarak ortaya çıkan enerji ve gıda krizlerine bir çözüm de bulamamıştır. Bu konuyla ilgili Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin tahıl koridorunun oluşmasındaki çabası Birleşmiş Milletlere olan güveni biraz olsun tazeledi ancak savaşın sona erdirilmesi yönünde daha çok çaba gösterilmesi gerektiği de kuşkusuz. Bu sadece benim değil tüm dünya liderlerinin ortak gayretiyle olması gereken bir süreç. Hepsinin bu kanalı zorlaması lazım. Yani Sayın Putin’le az veya çok bir hukuku olanın, kendisiyle bunları görüşmesi ve bu kapıyı zorlaması lazım. Zelenski’yle de aynı şekilde. Yoksa kalkıp da bu liderlere yönelik çok daha farklı negatif yaklaşımlar sergilemek beklediğimiz sonucu getirmez. Tam aksine buradaki ölümler, buradaki tahribat daha da artar diye düşünüyorum.
Tabii bizim Kuzey Kıbrıs’a yönelik siyasetimiz belli. Bu tartışma götürmez. Biz Kuzey Kıbrıs’ı rastgele bir ülke olarak görmüyoruz. Onu biz adeta kendimiz olarak kabullendik, öyle görüyoruz, öyle de göreceğiz. Tabii Rusya Devlet Başkanı Putin’le görüşmelerimizde de Kuzey Kıbrıs meselesine değindim. Onunla da bu konuyu devamlı görüştüm. Ülkemizde misafir ettiğimiz ya da ziyaret ettiğimiz tüm liderlere Kıbrıs’taki haklı mücadelemizi, meselenin adil ve kalıcı çözüme kavuşturulmasını yine aynı şekilde hep tekrarladık, hep ifade ettik. Rusya’dan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne direkt uçuşlar başlarsa bundan tabii ki memnuniyet duyarız. Buranın çok çok önemli olan bir boyutu da şu; malum Rusya’nın turist potansiyeli çok yüksek. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de en önemli gelir kaynaklarından bir tanesi turizm. Turizmde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne böyle bir akışın olması inanıyorum ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için ekonomik olarak da ciddi manada bir sıçramaya vesile olacaktır.
Her şeyden önce insan odaklı diplomasimizin karşılığını, dünyanın neresine gidersek gidelim gerek liderler gerek halklar nezdinde hakikaten teveccühle görüyorum. Rusya-Ukrayna savaşının başından itibaren bizim tek amacımız kanın durması, barışın sağlanması oldu. 2014’te Kırım’ın ilhakından bu yana Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve siyasi birliğine olan taahhüdümüzü her zaman dile getirdik. Ukrayna-Rusya savaşının başından itibaren de Rusya’nın bu noktada attığı adımların haksız olduğunu ve kabul edilemez olduğunu vurguladık. Bunu aynı şekilde biz 2014’te Kırım’la ilgili de yine ifade etmiştik, söylemiştik. Siyasi, insani ve teknik alanlarda tabii biz Ukrayna’yı desteklerken diyalog yollarının da açık tutulması için çaba harcadık. Yaptığımız ve yapacağımız görüşmeler, çabalarımız sadece barışa yöneliktir. Tüm krizlerin, meselelerin çözümünde diplomasinin kullanılmasından yanayız. Tabii burada insan hayatının değerli olduğunu sürekli işlemek zorundayız. Ama bunu her iki tarafa da söylemek durumundayız. Bunu Ukrayna tarafına da Rusya tarafına da bu inançla söyledik, söylemeye devam ediyoruz. İnşallah döner dönmez yine bu konuyu liderlerle görüşmeye devam edeceğiz. Bir an önce de buralardan netice alalım istiyoruz.
Görüştüğüm liderlerin hepsine bu kitap setinden takdim ettim. Çok iyi hazırlanmış bir çalışma. Ülkemizin adının Türkiye olarak kullanımında da yabancılar işi bayağı kavradılar. Hatta belli yerlere artık Türkiye olarak asıyorlar. Bunların hepsi tabii çalışırsanız oluyor, çalışmadan olmuyor. Biz her toplantıya, her görüşmeye, her konuşmaya ciddi manada iyi hazırlanıyoruz, dersimizi iyi çalışıyoruz ve bu şekilde de liderlerin karşısına çıkıyoruz. Buralarda yaklaşımlarımızı destekleyen görsel ve yazılı dokümanlar kullandık, kullanıyoruz. Birleşmiş Milletler Genel Kurulundaki konuşmamızı da çeşitli fotoğraflarla destekleme imkânımız oldu. Bunları sunuma dahil etmek konuşmamıza ayrıca bir zenginlik kattı.
Gösterdiğim fotoğraflardan biri de Yunan sahil güvenlik güçlerinin, botlarını batırması sonucu hayatını kaybeden 9 aylık Asım bebek ve 4 yaşındaki Abdülvahap’ın cansız bedenlerinin fotoğrafıydı. Gelenler özellikle hep bunu sordu. Bu yavruların cansız bedenlerinin fotoğrafını göstermek suretiyle dünyaya buradan bir insanlık dersi verelim istedik ve bu insanlık dersini de verdiğimize inanıyorum. Tabii özelikle Asım bebek ve Abdülvahap’ın o acı fotoğrafını görüp de etkilenmemek mümkün değil. İşte bunları tüm dünyaya yaymak ve tüm dünyaya bunları kabullendirmek lazım.
Tabii bugün Biden’in özellikle BM Güvenlik Konseyi’yle ilgili yaptığı açıklama haklılığımızı ortaya çıkardı mı? Sonunda dediğimiz noktaya geldiler mi? Şimdi ‘hem daimî üyeleri artıralım hem geçici üyeleri artıralım’ diyorlar. Ama tabii ben aynı noktada değilim. Ben diyorum ki ‘daimî ve geçici’ olmamalı, tek tip olmalı. Ve tamamen dönüşümlü üyelik sistemini getirmek lazım. Bu dönüşümlü üyelik sistemiyle burada şu anda 193 üye mi var; bu 193 üyeyi dönüşümlü hale getirmek lazım; 20 ise 20 ama bu dönüşümlü olmalı. İki yılda bir bunlar dönüşüme tabi olmalı ve bu dönüşüme tabi olmak suretiyle 10-10 şeklinde bu dönüşüm devam eder ve herkes burada adeta birer daimî üye olarak bir sene veya iki sene kalır. Çünkü el kaldır, el indir; bu devri artık kapatması lazım BM’nin. Tam aksine buranın, Güvenlik Konseyi’nin üyeleri burada hakikaten ciddi manada etki sahibi olmalı. Bakın şu anda Japonya ‘ben niye yokum’ diyor. Almanya ‘ben niye yokum’ diyor. Aynı şekilde biz de Türkiye olarak ‘ben niye yokum’ diyoruz.
Öyleyse bunu hemen aşmamız lazım ve burada 20 daimî üyenin 10’arlı şekilde değişimi olabilir ve 10’arlı şekilde olan değişimle birlikte de artık bu 193 ülkenin tamamının buradan nasibini alması lazım. Böylece hepsi de ‘benim de burada yetkim var ve ben bu yetkimi kullanıyorum, kullandım’ der. Bunun önünü açmak lazım. Ben buraya da geleceklerine inanıyorum. Biden’ın bugünkü açıklaması aslında bunun bir yol haritası olmuştur ve bu yol haritası öyle kolay kolay olmadı. Şimdi ‘Dünya 5'ten büyüktür’ derken veya ‘Daha adil bir dünya mümkün’ derken, işte buralardan buraya geldik. Ve ben bunu da başaracağımıza inanıyorum.
Tabii Yunan Dışişleri Bakanıyla ilgili olarak çok fazla söyleyecek sözüm olamaz, benim muhatabım değil. O konuşacaksa bizim Mevlüt Bey’le görüşsün, onla konuşsun. Fakat Sayın Başbakan ne yazık ki bir defa Türkiye ile kendi durumlarını bilmiyor. Biz Türkiye’de Rum nüfusunun azalmasından yana olan bir iktidar olmadık. Tam aksine, örneğin ben Bozcaada’da, Gökçeada’da gezdiğim zaman orada yaşayan çok az sayıda Rum vatandaşlarımıza hep sormuşumdur; ‘Nerede senin çocukların?’ ‘Amerika’da’ dedi. ‘Getirin, burada yaşasınlar’ dedim. ‘Çocuğumu Amerika’dan getiremiyorum’ dedi. Bu neyi gösteriyor? Demek ki onun Türkiye’de yaşama diye bir arzusu, derdi yok. Olsa, bizim kapımız açık.
Ama tabii bu Yunan Dışişleri Bakanının bunlardan falan haberi yok. Bunlar uzayda dolaşıyor. Bizim her zaman için kapımız açık, vatandaşlık da veririz. Biz kendi dönemimiz içerisinde hiçbir Rum’u ülkemizden sürmedik. Ama onların şu anda Batı Trakya’da bizim vatandaşlarımıza, soydaşlarımıza yaptıkları zulmün haddi hesabı yok. Son dönemlerde bizim oradaki din adamlarımızın atamalarını bile kendileri yapmak istiyorlar. Sen ne anlarsın bizim din adamının durumundan, yapısından? Biz böyle bir gayretin içerisinde olduk mu? Biz kalkıp da buradaki papazların atamasını vesairesini yaptık mı? Hayır.
Biz şu anda F-16 satın almakla ilgileniyoruz. Sayın Biden’la bu konuda olumlu görüşmeler yapmıştık. Burada Cumhuriyetçi senatörlerle de bazı görüşmeler yaptım. Bakanımız Hulusi Akar da muhatabıyla görüşmelerini yürütüyor. Hava olumlu istikamette gelişiyor. Temenni ederiz ki bu olumlu hava devam eder. Bir an önce de bu işten bir netice alırız diye düşünüyorum. Tabii Sayın Biden’la resepsiyonda geniş bir görüşme fırsatı bulamadık. Daha sonra telefon diplomasisiyle belki bu konuları görüşme imkânımız olur. Ama Milli Savunma Bakanımızın, Dışişleri Bakanımızın yapacakları görüşmelerle süreci takip edeceğiz. Gelişmeler şu an itibarıyla olumlu istikamette gidiyor.
Pelosi’nin bu ziyaretiyle kalkıp da Kafkasya’daki bu gelişmelere darbe vuracak ne mecali var ne cürmü var. Ben inanıyorum ki o birçok yeri de rahatsız etmiştir. Hiç fazla abartmaya falan da gerek yok. Şimdi biz de bazı hazırlıkları yapıyoruz. Buradan döndükten sonra gereken adımları da atarız. Şimdi Prag’da Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi var. Şu anda Prag’daki zirveye katılıp katılmama gibi bir değerlendirme içindeyiz. Prag’daki zirveye katılmamız halinde, Paşinyan’ın oraya gelme durumu var. ‘Orada görüşebilir miyiz?’ diye de bir düşüncesi olmuş galiba. Belki orada kendisiyle bu konuları ayrıca bir görüşme durumumuz olabilir. Fakat tabii bu konularla ilgili Kafkasya’da bizim de bazı hamlelerimiz olacak. Onun da şimdilik sadece planlama süreci içerisindeyiz. Sayın İlham Aliyev kardeşimizle de bunları konuşup, ona göre adımlarımızı atacağız.
Bu kartlarla ilgili konuda en önemli nokta Mir Kart denilen olaydır. Bu Rusya ile bizim aramızda bir adımdı. Bu konu hakkında atacağımız adımların değerlendirmelerini ilgili arkadaşlarımızla yapıyoruz. Ona göre adımlarımızı inşallah yine atacağız. Alternatifimiz var tabii, o ayrı. Ama bütün dert, işte bu yaptırımların farklı versiyonları. Bunlar tabii gerçekten dostluğa falan yakışmıyor, ekonomik ilişkilerimizin düzenlenmesine yakışmıyor. Biz şimdi ister istemez ne yapacağız? Alternatifleri ne olabilir; bu alternatifler üzerinde ilgili bakan arkadaşlarım görüşmelerini yapıyorlar. Bu görüşmelerden sonra da İstanbul’da cuma günü inşallah bütün ilgili arkadaşlarımı toplayacağım. Onlarla bir toplantı yapıp, burada da nihai kararımızı vereceğiz.