
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün eski Ercan Havalimanı'nda düzenlenen, Türkiye'nin en büyük teknoloji festivali TEKNOFEST KKTC'nin Ödül Töreni'ne katıldı. Tören dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını cevaplayan Erdoğan, Ankara'da Cumhuriyet Halk Partisi otobüsünün polislerin üzerine sürülmesi olayına sert sözlerle tepki gösterdi. Erdoğan, kentsel dönüşüme ilişkin de mesajlar verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün ziyaret gerçekleştirdiği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden (KKTC) dönüş yolunda, uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Her şeyden önce TEKNOFEST bir şov, veyahut da bir alelade organizasyon değil. TEKNOFEST bir bilincin, bir davanın, bir şuur ikliminin ete kemiğe bürünmüş halidir. Anadolu gençlerinin güçlü sesi, Kıbrıs Türk gençliğinin sesiyle hamdolsun burada birleşti. 1974’te malum bizim öyle ciddi manada silahımız yoktu. 1974’te başkalarının bizlere verdiği silahlarla bu adaya barış getirmek için geldik. Bugün, o zamanların çok çok ötesinde bir Türkiye var. Türkiye, savunma sanayindeki özgün tasarımları ve yerli üretimleriyle artık dünyanın parlayan bir yıldızı haline geldi. Özellikle insansız hava araçlarımız, savunma sistemlerimiz, haberleşmedeki atılımlarımız, adeta harp tarihini yeniden şekillendirecek boyuta ulaştı. Bu konuda da geçmişe göre fersah fersah ötede adımları attık, atıyoruz. Şunu çok açık net söylemek durumundayım; TEKNOFEST gençliğinin yöneteceği Türkiye, bugünkünden çok daha ileride olacaktır. TEKNOFEST'lere katılan çocukların gözlerinde, ben o kararlılığı görüyorum. “Ben daha iyilerini yapacağım” azmini bu gençlerde okuyabilirsiniz. Ben, yeni nesilden bu noktada oldukça ümitliyim. Maşallah, TEKNOFEST gençliği, birçok yerde de söyledim, gümbür gümbür geliyor. Hani bir söz var ya, “Eğer 10 yıl sonrasını düşünüyorsanız fidan dikin, 100 yıl sonrasını düşünüyorsanız insan yetiştirin.” diye… Biz de bu amaçla gençlere yönelik her alanda yatırım yapmaktan geri durmadık. Bizden devralacağı sancağı çok daha yukarılara taşıyacak olanlar, işte bu başta TEKNOFEST gençliği olmak üzere yeni kuşaklardır. Bunlara güvenim, güvencim çok çok fazla.
'Ada’nın huzurunu bozan yaklaşımlara müsaade etmeyiz'
Tarihten ibret almayan topluluklar, benzer akıbetleri tekrar tekrar yaşamaya mahkumdur. Kıbrıs'ta barış dilini bozan, gelecek nesilleri de tehlikeye atan her açıklamayı, ben şiddetle kınıyorum. Biz, Kıbrıs Adası'nda barış ve huzur için bugüne kadar, üzerimize düşeni hep yaptık. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatlerini kendi hak ve menfaatlerimiz bilerek hareket ettik ve bu değişmeyecektir. Ada’nın huzurunu bozan, hassasiyetlerini kaşıyan, kargaşa çıkartmayı arzulayan yaklaşımlara da müsaade etmeyiz. Terör yoluna başvuranlar, Kıbrıs Türk'ünü yok sayanlar, karşılarında daha güçlü bir Türkiye bulacaklarını bilmeleri lazım. Gerilimleri artıran söylemler yerine, yapıcı ve birleştirici bir dil kullanmak, Ada’nın geleceği adına daha faydalı olacaktır. Buna dikkat etmeleri lazım. Acıların tekrarına asla izin vermeyiz ve bu konuda da kararlıyız. Kıbrıs Türklerinin haklı davalarının en büyük destekçisi olmaya devam edeceğiz. Ne Türkiye eski Türkiye, ne Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eski Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, ne dünya eski dünyadır. Bunları artık çok çok iyi bilmelerinde fayda var.
'İsrail gıdayı, temiz suyu, ilacı silah olarak kullanıyor'
İsrail, uluslararası hukukun önündeki en büyük tehlikedir. Uluslararası hukuku çiğnemeyi adet haline getirdiler. Gemilerin, insani amaçlı yardım malzemesi taşıdığı ve uluslararası seyrüsefer kuralları çerçevesinde hareket ettiğini tüm dünya biliyor. Buna rağmen, bu saldırının gerçekleştirilmesi, tam anlamıyla haydutluktur, korsanlıktır. İsrail, bombalarla, ağır silahlarla yenemediği Filistinlileri, gıdadan, ilaçtan mahrum bırakarak yenmeye çalışıyor. İsrail gıdayı, temiz suyu, ilacı silah olarak kullanıyor.
"Sessizlik sarmalı son bulmalı, dünya İsrail'den büyüktür"
İnsan öldürürler dünya sessiz kalır; katliam yaparlar dünya sessiz kalır, egemen devletlere saldırırlar dünya sessiz kalır, uluslararası kuruluşların personellerini öldürür, yapılarını bombalarlar dünya sessiz kalır, göz göre göre soykırım suçu işlerler dünya sessiz kalır. Bu “sessizlik sarmalı” artık son bulmalıdır. Bilinmelidir ki; dünya İsrail’den büyüktür. Büyüklüğünün hakkını vermeli ve dünyayı ateşe vermeye çalışan bu alev topunu söndürmelidir. Yoksa çok geç olacak ve İsrail’e bugün sessiz kalanlar, tarihe bunun hesabını veremeyeceklerdir. İsrail zannetmesin ki; işledikleri suçlar cezasız kalacaktır. Adalet bir gün yerini bulacaktır.
'İsrail kandan ve kaostan besleniyor'
İsrail'in bu attığı adımlar barış ve huzuru tehdit eden adımlardır. Türkiye ile ilgili ne gibi adımlar atar veya atmayı planlıyor, bunları yakından takip ediyoruz. Biz niçin İsrail'le bütün ticari ilişkileri kestik? Çünkü biz biliyoruz ki dostumun düşmanı, aynı şekilde bize de düşmanlık yapıyor demektir. Şu an itibarıyla Gazze'deki o masumlara acımasızca bombaları yağdıran, bütün bölgeyi harabeye dönüştüren bir İsrail'den, biz zaten insanlık beklemeyiz. İsrail kandan ve kaostan besleniyor. Barış ve huzur iklimi İsrail’in istediği son şeydir. Suriye’de yıllardır süren iç savaşın bitmesinden, Suriye halkının kendi geleceğini tayin edecek olmasından, birlik ve bütünlük rüzgarından İsrail rahatsız olmuştur. Bu nedenle Suriye’de bazı grupları kışkırtarak yeni bir çatışma ortamı oluşturmaya çalışıyorlar. Bölgeyi ateşe atmaktan çekinmeyen İsrail, Türkiye’nin bölgedeki gücünden, elde ettiği kazanımlardan da çok rahatsız. Suriye Hükümeti, devrim sonrasında ülkede huzuru, toplumsal barışı ve ekonomik kalkınmayı sağlamaya çalışıyor. Zorluklarla karşılaşsalar da, büyük bir çaba içindeler.
"Suriye'de çatışma iklimine izin vermeyeceğiz"
Geçmişte İsrail’in kışkırtmalarıyla hareket eden kim varsa hüsrana uğradı. İsrail, sadece kendini düşünür. Herkes birlik ve toprak bütünlüğü temelinde yeni Suriye’yi inşa için gayret göstermelidir. İsrail provokasyonunun vadettiği sadece kan, gözyaşı ve ölümdür. Bir ve bütün Suriye ise, müreffeh bir geleceğin formülüdür. Her zaman söylediğimiz gibi, biz komşumuz Suriye’nin yeni bir çatışma iklimine sürüklenmesine izin vermeyiz ve vermeyeceğiz.
'En etkin çözüm, kentsel dönüşümdür'
Biz, deprem meselesini sembolik birkaç bina, birkaç slogan, algı operasyonları parantezinde ele alanlardan değiliz. Biz, bu meseleye kalıcı ve sürdürülebilir çözümlerin peşindeyiz. Deprem, ülkemizin gerçeğidir ve olacak depremleri durdurmak mümkün değildir. Ancak kayıpları sonlandırmak, sağlam yapılar inşa etmek mümkündür. Bunun için meseleye konjonktürel ve küçük ölçekli değil, resmin bütününü gören bir anlayışla yaklaşıyoruz. 11 ilimizi etkileyen asrın felaketi bizlere, sağlam yapılarla felaketin önüne geçmenin mümkün olduğunu göstermiştir. Yapı stoğumuzu yenilemek için elimizdeki en etkin çözüm, kentsel dönüşümdür.
"Kentsel dönüşüm, hayat-memat meselesidir"
Kentsel dönüşüm meselesi, Türkiye için bir hayat-memat meselesidir. İnsanların evlerinin başlarına yıkılmaması için en dayanıklı, son teknoloji ile yapılmış ve estetik açıdan şehirlerimizin dokusunu koruyan ve destekleyen yapılar inşa etmeliyiz. Bu konuyu ideolojik saplantılara kurban veremeyiz. Depreme hazır şehirler, Türkiye’nin geleceğini kurtaracaktır. Türkiye'nin dört bir yanında depreme hazırlık konusunda kapsamlı ve kararlı adımlar atmaya devam edeceğiz. Yerinde dönüşümü teşvik edecek ve devlet-vatandaş iş birliğini güçlendireceğiz. Bütün bunların yanında ayrıca şu anda çok güçlü bir AFAD'a sahibiz. AFAD'ımız bütün birimleriyle çalışıyor. İşte İstanbul'daki depremde ben de ilk gün hemen İstanbul merkeze gittim. Çalışmaları arkadaşlarla beraber yürütelim dedik. O gün ilgili bütün arkadaşlar Kağıthane'deki merkeze geldiler. Orada gerekli koordinasyonu yaptık ve çalışmayı yürüttük. Sağ olsunlar bütün tedbirleri almak suretiyle adımları atmışlar. Dedik, buradan bir Hasbahçe'ye inelim, vatandaşın oradaki durumunu görelim. Baktık ki vatandaş, çadırlarla Hasbahçe'de konaklamış. Orada çoluk çocuk birlikte oturuyorlar. Sağ olsun Kağıthane Belediyemiz onlara orada yemek ikram etti. Sonra biz de onlarla beraber olduk. Geç saate kadar beraberce hasbihal ettik. Orada sadece Kağıthane'nin halkı yoktu. Kağıthane dışından da vatandaşlar gelmişti. Onlar da orada, o masalarda yerlerini aldılar. Deprem anı bir korkudur, geliyor geçiyor. Fakat tedbirlerimizi her an almamız lazım. Tedbirle iç içe olmaya mecburuz. Bu konuda hocalarımız televizyonlarda uyarıyorlar. Tedbirlerin ne tür olması lazım, bu konularda çeşitli bilgiler veriyorlar. Ama her geçen gün halkımızın bilinci daha da artıyor. Bu bilinçlenme ile beraber de yaşam devam ediyor. Allah yar ve yardımcımız olsun.
'Siyasi hırsları ve saplantıları, CHP’li yöneticileri esir almış durumda'
Siyasi hırsları ve saplantıları, CHP’li yöneticileri esir almış durumda. Muvazene tamamen kayboldu. Utançla hatırlanacak işler yapıyorlar. Milleti sokağa dökmek, iç karışıklık çıkartmak, kaos oluşturmak, provokasyonlara ortam sağlamak bitti; işi şimdi doğrudan devletin polisinin üzerine otobüs sürmeye kadar vardırdılar. Bu menfur eylem, siyasetin sınırlarını aşmıştır. Bu konu artık siyasetin değil, yargının konusu haline gelmiştir. Nasıl bir zihniyet ve şahsiyet fukaralığı, otobüsü polisin üzerine sürme talimatını verdirebilir. Polisimizi kimler hedef alır, teröristler.
"Polisin üzerine nasıl parti otobüsü sürdürürsünüz?"
Polislerimiz devletin ve milletimizin güvenliği için gecelerini gündüzlerine katarken, siz nasıl onların üzerlerine parti otobüsü sürdürürsünüz? Orada bir husus da dikkat çekiciydi. O kadın polisimiz başörtülüydü. O esnada otobüsün içinden de “sür, sür, sür” diye bağırıyorlar. Sonra şoför de itiraf ediyor. “Öyle dediler, ben de sürdüm” diye. Allah'tan, polisimiz kaçarak kurtuluyor. Ben Adalet Bakanımıza da hemen durumu aktardım. Bakanımız da işi takibe aldı. O şekilde konunun üzerine gittiler. Orada polisimiz kaçarak kurtuldu ama, Allah göstermesin otobüsün altında da kalabilirdi. Sonra şoförle ilgili bir adli süreç başladı. Bunlar, milleti sokağa dökmek için adeta tahrik ediyorlar. Bu tahrik nereye kadar gider, bunun bizler de siyasetçi olarak sonuna kadar takipçisi olacağız. Yaşanan sıradan bir olay değil. Provokatörlerin tahrikleri devam ediyor. Bunun üzerine üzerine gitmemiz lazım. Biz CHP'nin provokasyonlarına kesinlikle gelmeyeceğiz. Ama vatandaşımızı da bunlara asla kurban etmeyeceğiz.
'CHP'de herkesin kendi hesabı var'
Anadolu'da bir söz var, “Sokma akıl sekiz adım gider” diye. Bunların durumu da maalesef böyle. Devamlı bu tür şeyleri söylüyorlar. Öyle anlaşılıyor ki, bu sekiz adım da gitmeyecek. Buradaki çelişkiler yumağını doğuran ana unsur, CHP yönetiminin kendi akıllarıyla hareket etmemeleridir. Bir an kendi fikirlerini söylemeye kalktıklarında ise, nedense kendilerini hemen tekzip etme yoluna gidiyorlar. Sabah söylediklerini akşam yine kendilerini düzeltiyor. Komik desen artık komik bile değil, ortada acınası bir durum var. Bu kaosun, her kafadan bir ses çıkma halinin asıl nedeni, bunların samimiyetsizlikleridir. CHP'de herkesin kendi hesabı var, herkes bir başkasının kuyusunu kazıyor. Bunların öyle ciddi manada kararlı bir yapıları da yok. Yani durumları hiç iyi değil. CHP içinde bu acınası halden kurtulmak gerektiğini söyleyenler ise hemen alaşağı ediliyor. “Sen mi konuştun? Defol!” diyorlar. Böyle bir durum var. CHP'nin kafası öyle karışık ki, asıl göstermek istemedikleri bu çorba, bir garabet çorbasıdır. O çorbaya kimlerin kaşık salladığını milletten gizlemek için, milletin basiretine bant çekmeye çalışıyorlar. Yaptıkları iş bu. Neticede ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Konuştukça batıyorlar. Biz CHP'nin düştüğü bu bataklıkla ilgilenmiyor, işimize bakıyoruz, millete hizmete odaklanıyoruz.