Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesi kapsamında gittiği Özbekistan ziyareti dönüşünde, aralarında TVNET Dış Haberler Editörü Merve Başkurt'un da bulunduğu basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Semerkant'taki önemli zirveyi değerlendiren Erdoğan, "Türk Devletleri Teşkilatımızın 9. Zirvesini başarıyla tamamladık. Görüşmelerde Türk dünyasına ilişkin güncel meseleleri etraflıca ele aldık, önümüzdeki dönemde iş birliği yapılacak alanları belirledik. Geçen sene İstanbul’daki tarihi zirvede Türk dünyası vizyon belgesini kabul etmiştik. Belgeyle gelecek 20 yıla dair hedeflerimizi ortaya koymuştuk. Bugün de ilk 5 yıllık uygulama kılavuzu niteliğindeki strateji belgemizi kabul ettik. Ticaretten ekonomiye, kültürel konulardan çevre sorunlarına kadar geniş bir yelpazede iş birliğimizin alt yapısını oluşturacak bir dizi anlaşmaya imza attık. Türk Konseyimizin Teşkilata dönüştürülmesiyle Nahçıvan Anlaşmasında ortaya çıkan değişiklik ihtiyacını akdettiğimiz bir protokolle giderdik" dedi
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gözlemci üye olarak kabul edilmesini de değerlendiren Erdoğan şunları söyledi: "Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türkü’nün yalnız olmadığını gösterdik. Alınan bu tarihi kararın başta Kıbrıs Türkleri olmak üzere hepimize hayırlı olmasını diliyorum. Kardeşlik hukukumuzun gereğini yerine getirdikleri için tüm liderlere teşekkür ediyorum. Zirvede ayrıca ulaştırma, medya, kültür, turizm projelerinde atabileceğimiz ortak adımları görüştük. Özellikle finans alanında dayanışmamızı güçlendirmek maksadıyla Türk Yatırım Fonu’nu kurduk. Fonun sağlayacağı imkanların iş birliğimizi daha da kuvvetlendireceğine ve faaliyetlerimize ivme kazandıracağına inanıyorum. Güncel küresel meselelere ilişkin ortak yaklaşımlarımızı ve Türk dünyasında iş birliğinin geliştirilmesi hususundaki kararlılığımızı Semerkant Bildirisiyle somutlaştırdık. Müteakip zirve, 2023 yılında Kazakistan’da gerçekleştirilecek. Zirveye katılan devlet ve hükümet başkanlarıyla samimi görüşmelerimiz oldu. Temaslarımızda ikili ilişkilerimize ilaveten güncel küresel konuları da ele aldık.
Zirvemizde ayrıca Semerkant’ı Türk Dünyası Medeniyet Başkenti olarak ilan ettik. Mevkidaşlarımla beraberce diktiğimiz fidanlarla hem birlikteliğimizi güçlendirdik hem de 11 Kasım Ağaçlandırma Günümüzü kutladık. Gerek zirvemizin gerekse Özbekistan’da yaptığımız diğer görüşmelerin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Dönem başkanlığını devrettiğimiz Özbekistan’a ev sahiplikleri için teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.
Ben bu anlamlı soru için özellikle çok teşekkür ediyorum. Türk devletleri arasındaki iş birliği, gücünü tarihsel kardeşlik bağlarından, ortak kültür, dayanışma, dil ve geleneklerinden alıyor. Türk dünyası ne yazık ki bugüne kadar çok darbeler yedi ve bu yediği darbeler sebebiyle de arzu edilen hedeflere ulaşamadı. Kendi aralarında da ne yazık ki belli bir güç devşiremedi, oluşamadı. Geçtiğimiz dönem başkanlığını devraldığımız İstanbul Zirvesi, Türk devletleri için aslında bir dönüm niteliği taşıyordu. Biz bu zirveyle Türk Konseyini, Türk Devletleri Teşkilatı adıyla uluslararası bir teşkilata dönüştürdük. O zirveyi gerçekleştirdiğimiz Demokrasi ve Özgürlükler Adası bu noktada ciddi bir sıçrama merkezi oldu. Ev sahipliğini yaptığımız İstanbul Zirvesi’nde ayrıca iş birliğimizin uluslararası hedeflerini ortaya koyan 2040 vizyonunu da kabul ettik.
Burada ayrıca Yüksek Düzeyli İmam Buhari Nişanı’yla taltif olmak bizim için çok çok farklı, çok çok anlamlıydı. Özellikle de Şevket Mirziyoyev’in bu konuda hassasiyeti, Buhara’yı bu konuda bir merkez haline getirme gayretleri var. Belki de önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde Özbekistan-Türkiye ortak üniversitesini kurmak suretiyle İmam Buhari Fakültesi veya enstitüsü gibi bir adımı da inşallah burada birlikte atacağız. Birkaç gün önce buraya arkadaşlarımız geldiler, birlikte Buhara’da, Taşkent’te çalışmalar yaptılar ve bu çalışmaların neticesini de çok kısa zamanda görmek istiyoruz. Bununla birlikte bu ilk çeyrekte de imzaları atarak Türkiye-Özbekistan Üniversitesi’ni inşallah Taşkent’te kurmuş olacağız.
Tabii biz bu liderlerle her bir araya gelişte terörle mücadele konusunu; PKK/PYD/YPG, FETÖ, DEAŞ, bütün bunları kendilerine hatırlatıyoruz. FETÖ konusunda kendileri “bizde var” demiyorlar. Hep söyledikleri şey şu; “Biz bunları temizledik, temizliyoruz” diyorlar. Bugün de aynı şeyi gerek Kırgızistan gerek Özbekistan gerek Kazakistan’la yine konuştuk. Dedik ki “Bu konudaki mücadeleniz hangi safhada? FETÖ ile mücadelede belli bir mesafe kaydedebildiniz mi? Sizler yok diyorsunuz ama bizdeki istihbarat bilgilerinde ne yazık ki hala sizin devlet kademelerinde bile bunların olduğunun bilgileri bize geliyor. O zaman benim size söyleyeceğim tek şey var; istihbarat dairenizi bizim istihbarat başkanlığımızla bir araya getirelim, müşterek olarak çalışsınlar, eğer hakikaten temizlenmişse mesele yok, siz de rahat edersiniz biz de rahat ederiz. Ama bilin ki bunlar sizin için büyük tehlike ve tehdittir.”
Ama o eğitim öğretim yaptırıyor dediğiniz yerde oraların zeki çocuklarını alıyorlar, onları zehirliyorlar ve onları da ondan sonra hem kendi ülkeleri hem de Türkiye aleyhine birçok çalışmaların içerisine sokuyorlar. Bakın işte bizde 15 Temmuz hadisesinde her şey patlak verdi ve bizim 252 canımız maalesef şehit oldu. Bunun yanında askeriydi, siviliydi 2 bini aşkın vatandaşımız yaralandı, gazi oldu. Bütün bunları biz yaşadık. Gelen başbakanlara, başkanlara Meclisimizi gösteriyoruz. İşte demokrasinin merkezi olan Meclisimizi bunlar bombaladılar. Neyle? Bu ülkenin, bu devletin, bu ordunun uçaklarıyla bombaladılar. Helikopterlerle geldiler vurdular. Eğer zaman yarışında isabet ettirebilseydiler bugün belki ben de olmayacaktım. Benim iki tane korumam şehit oldu. Bunların hepsi yaşanmış hadiseler. Benim canım yandığı için ben size bunları anlatıyorum” dedim. Şu anda bunlara kim sahip çıkıyor? Başta Yunanistan. Kaçıp Yunanistan’a gidiyorlar, kaçıp Avrupa’ya gidiyorlar. Hep buralara kaçtılar; Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da, Danimarka’da, İngiltere’de, Amerika’da yaşıyorlar. Ve bu adamı Amerika saklıyor. Kim saklıyor? Biden saklıyor. Kendilerine Pensilvanya’da devasa bir kâşâne verdiler, orada bu adam yaşıyor. Bana terörün merkezi neresi diye sorarsanız; işte ben size şu anda bunu söylerim.
Doğrusu kendisiyle son görüşmemde Endonezya’ya gelmesinin isabetli olabileceği kanaatinde olduğumu söylemiştim. Fakat kendisi de ‘Ben bir değerlendirmemi yapayım, ona göre haber veririm’ demişti. Sonra Dışişleri Bakanının Endonezya’ya gelmesine karar vermişler. Bu 2-3 gün içerisinde eğer kendisiyle bir irtibatım olabilirse neler düşündüğünü; ne gibi adımlar atacaklarını; özellikle de bu sürecin, yani diyaloğun barışa dönüştürülmesi noktasında adımlarının ne olabileceğini kendisiyle konuşma imkânı bulabilirim.
Zirveye katılmama konusunda Sayın Putin demek ki kendi ekibiyle bunun istişaresini yapmış, sonunda da böyle bir karara varmıştır. Bu konuda bir değerlendirmeye girmek hem kendisine saygısızlık olur hem ekibine saygısızlık olur. Bu tabii kendilerinin bileceği bir iştir. Çünkü sıradan bir süreç yaşamıyoruz. Rusya sıradan bir devlet değil, güçlü bir devlet. Tabii başta Amerika olmak üzere Batı, Rusya’ya adeta sınırsız saldırıyor. Bütün bunların karşısında da tabii şu anda Rusya bir direnç ortaya koyuyor. Biz de acaba nasıl olur da -işte bir tahıl koridoru olayı gerçekleşti- buradan bir barış koridorunu açabiliriz, bunun gayreti içerisindeyiz. Bunun için de en güzel yol, diyalogdan barışa giden bir yol olabilir diye düşünüyoruz. Tabii burada sadece Sayın Putin’in kanaatleri yetmez. Zelenskiy ile de görüşerek burada onların düşündükleri nedir, onlar böyle bir şeye nasıl bakarlar, onların da kanaatini tabii alacağız. Ve bu arabuluculuk acaba bizi bir barışa taşır mı, bunu da görmenin yollarını arayacağız.
Orada süre tahdidi koymak bana göre yanlış olur. Biz kendilerine bu işi ne kadar uzun tutarlarsa o kadar isabetli olacağını belirttik. Öte yandan bana göre bizim daha çok bu işin sınırını iyi çizmemiz, bunun üzerinde iyi çalışmamız lazım. Yani Putin’in söylediği gibi, Afrika ülkeleri adıyla bu adım atılabilir. Çünkü şu anda fakir fukara, garip gureba hep Afrika ülkelerinde. Afrika’yı bir tarafa koyup Avrupa’ya göndermek adil bir yaklaşım olmaz.
Zira dedi “Biz böyle yapacaktık ama böyle olmadı, Avrupa ülkelerine gidiyor.” Ve Avrupa ülkelerine gidiş de onun bu konudaki yaklaşımını olumsuz etkiledi. Şimdi tekrar görüşmemizde özellikle Afrika ülkelerine -yani bu zikrettiğim ülkelerin adedini çok daha artırabiliriz- garip gureba, fakir fukara ülkelere yoğun bir şekilde tahıl koridorundan tahıl, gübre, amonyak akışı sağlarsak oradaki halkları da rahatlatmış oluruz.
Bunu tanıma olarak değerlendirirsek yanlış olur. Tanımanın birçok özellikleri, hassasiyeti var. Tabii ilk teşekkürü Cumhurbaşkanından aldık; Ersin Bey aradı, teşekkür etti. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığımız konuşma demek ki ses verdi. Burada bu işin alt yapısını çok güçlü tutmamız lazım. Şimdi bizim önce bir alt yapı çalışmasını başlatmamız lazım, alt yapı çalışmasından sonra da dünya genelinde Kuzey Kıbrıs’ı bir devlet olarak dünyaya tanıtma konusunda adeta bir sarmal oluşturmamız lazım ve bu sarmalla dünyayı kuşatmamız lazım. Yani bu Kosova olayında mesela oldu. O zamanlar bir anda tabii o işin ateşiyle birlikte Kosova’yı tanıyan ülke 100’ü aştı, şu anda da işte 120 civarında ama orada tıkandı kaldı. Çünkü Amerika da maalesef işe sahip çıkmadı.
Tabii şu anda bu son atılan adımlardan Yunanistan ciddi manada rahatsız. Biz de tabii özellikle başta Amerika olmak üzere Batı’nın Yunanistan’da takındığı tavırlardan rahatsızız. Dedeağaç bunlardan bir tanesidir. Bunun dışında terörle mücadelede de Yunanistan’ın bize verdiği rahatsızlıklar var. Özellikle bu Lavrion Kampı konusu öyle yenilir yutulur şeyler değil. F35 noktasına gelince, F35 noktası bizi rahatsız etmekten çok aslında Amerika’yı rahatsız ediyor. Niye? Çünkü biz üzerimize düşeni yaptık. Ödemeler planında ödemelerimizi yaptık ama bu yaptığımız ödemeler maalesef karşılığını bulmadı. Bunun üzerine F-16 talebimize ilişkin teknik çalışmalar planlandığı şekilde devam ediyor. “Bu işi bu şekilde yürütelim, çözelim ve dosyayı da kapatalım.” dedik.
Zaman zaman Amerika tarafı, Savunma Bakanım Hulusi Paşa’ya olumlu, güzel şeyler söylüyor. Tabii şimdi bir seçim yaşadılar. Bu seçimle birlikte, şu anda bazı olumlu haberler yine geliyor ve bu olumlu haberleri de bizler yakın takipte sürdürüyoruz. Temennim odur ki yani önümüzdeki ay bazı müjdelerle dolu olsun ve F16 konusunu çok daha olumlu istikamette geliştirelim. Temsilciler Meclisinde Cumhuriyetçiler açık ara işi önde kapattılar ama şimdi tabii Senato var. Senatoda iki üç yer çok büyük önem arz ediyor. Yani bu iki üç yerde eğer Cumhuriyetçiler başarılı çıkarsa belki iş bizim için çok daha kolay olacaktır. Şimdi süreci takip ediyoruz.
Son 20 yılda dünyadaki ve çevremizdeki krizler karşısında gerçekçi, girişimci, insani ve milli bir dış politika izledik. Hem hak ve menfaatlerimizi müdafaa ettik hem de küresel ve bölgesel barış ve istikrar için ciddi bir gayret ortaya koyduk. Hamdolsun çabalarımızla Türkiye artık küresel konularda sözü dinlenen, saygın ve vazgeçilmez bir aktör haline geldi. Bu, dünya kamuoyu tarafından da teslim ediliyor. Çevremizde bir barış ve refah kuşağı oluşturmak için durmaksızın çalışıyoruz. Bu amaç doğrultusunda, terör belasını milletimizin gündeminden topyekûn silmek konusunda kararlıyız. Dış politikamızı ülkemizin çıkarlarını merkeze alarak belirlemeye, milli menfaatlerimiz çerçevesinde kendi eksenimizi tahkim etmeye devam edeceğiz. Cumhuriyetimizin ikinci asrını teşkil edecek olan Türkiye Yüzyılında da ülkemizin bu etkin ve saygın küresel aktör rolünü milletimizin layık olduğu şekilde pekiştireceğiz.
Ekonomi tarafında ise Türkiye’nin dünyada ilk 10 içerisinde yer alması konusunda önümüzdeki engeller ciddi manada şu anda yavaş yavaş kayboluyor. Başbakanlığım döneminde özellikle Merkez Bankası’nda döviz rezervi bir ara 135-136 milyar dolara kadar çıktı. Şu anda da 115-120 milyar dolar civarında dolaşıyor döviz rezervi. Yani Merkez Bankamızın döviz rezervi konusunda öyle Bay Kemal’in ifade ettiği gibi sıkıntılar söz konusu değil. Biz şu anda hamdolsun iyi bir konumdayız.
Ama tabii adamın akıl hocaları kimlerdir bilemem. Yani ne yaptığı belli değil. Kurusıkı atıyor. Her şey ortada. Hesap kitap ortada. Adamın ekonomiden hiç haberi yok. Mesela geçen bir ifade kullandı. Diyor ki “varlık barışı dokuz kez yenilendi.” 19 kez de yenilenir. Ülkeyi kim yönetiyorsa varlık barışının ömrünü uzatmak veya kısaltmak onun elindedir. Biz şu anda bunu dokuz kez uzattıysak, süre bittikten sonra gene uzatmak gerekirse gene uzatırız. Ama anlamıyor adam; bilmiyor. Akıl hocası kimdir? Malum. Şimdi bu varlık barışından gelen para nereden geldi diye gösteriyor; “Esrar, eroin, uyuşturucu kaçakçılığından” diyor. Hakaret ettiği bakanım çıktı ve kendisine ağır bir ifadeyle “sen bunu ispat edemezsen namertsin” dedi. Hadi çık ispat et. Var mı elinde bir delilin? Neye göre bunu söylüyorsun? Ya sen bu ülkenin evladı değil misin? Bu ülkenin evladı olarak bu ülkenin yönetimi, devleti nasıl olur da uyuşturucu işi yapar diyebilirsin. Bir belge varsa çıkar belgeni göster.
Elinde bir belge yoksa nasıl oluyor da kalkıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne “uyuşturucu kaçakçılığı yaparak bütçesini dengeliyor” dersin. Daha ileri konuşmayayım. Zor sabrediyoruz. Diyor ki “varlık barışı şu kadar yenilenmiş.” Yenilenir. Zerre kadar sende ekonomi anlayışı varsa sor, sağına soluna sor. 9 kere yapar, 19 kere yapar, 99 kere yapar. Bu mesele ülkenin ekonomisini yönetenlerin bu noktadaki tavrıdır. Kalem bizim elimizde. Bilgisayar bizim elimizde. Hesap bizim elimizde. Hesaba göre nasıl bunu daha iyi yönetiyorsak, daha ileri taşıyabiliyorsak ona göre de adımlarını atarız. Onun için bunların ipiyle kuyuya inilmez. Benim milletim de inşallah 2023’te zaten bunların ipiyle kuyuya inmeyeceği gibi bunları kuyuda da bırakır.
Şimdi “temiz para getireceğim” diyor. Sen kimsin? Hani Londra’ya gidişi eleştiriyordun? Buradan getireceğin parayı kime getireceksin? Sen iş adamı mısın? Senin yanında böyle bir para talebinde bulunan birileri mi var? Parayı kime getiriyorsun? Yani afedersiniz İngiltere’de bu kadar enayi var mı; sana kalkacaklar bu paraları verecekler; “Al Bay Kemal bunu Türkiye'de nerede kullanırsan kullan” diyecekler.
Bir defa ben belediye başkanlığı yaptım. Hem de İstanbul’da yaptım. Kendi İstanbul belediye başkanına şunu sorması lazım, ‘Erdoğan, belediye başkanlığı yaptığı dönemde hangi ülkeden ne kadar kredi çekti? Bir bak bakalım.’ Şu anda kendi belediye başkanlarına -gerek Ankara gerek İstanbul gerek İzmir- acaba bu tür dış kredide Bay Kemal mi onlara bu parayı, bu krediyi buluyor? Bulduğu zaman da bu krediye teminatı kim veriyor? Teminatı veren kişi benim. Eğer teminat verirsek adamlar kredi veriyor. Aksi takdirde vermez. Yani bu adamı anlamak mümkün değil. Bilmiyor ve öyle rakamlar söylüyor ki ve bu rakamları ne İngiliz bankaları verir ne Deutsche Bank verir ne bir başka yer verir. Vermez. Ama dedim ya kuru sıkı atıyor. Böyle bir şey olmaz. Mümkün değil.
Onu değerlendirmeye gerek yok. Demek ki masada altı kişi yetmiyor. Yedi, sekiz falan arıyor olabilirler.
Her şeyden önce TOGG fabrikasındaki üretim bütünüyle robotik. Araçların bütünü o robotik sistemle üretiliyor. O gün biz bunları gördük. Ben de eşimle fabrikaya girene kadar olayı çok daha farklı tahayyül ediyordum ama girdikten sonra çok daha farklı yaşamaya başladım. Tabii bunlar ne demeye başladılar? “Bunlar İtalya’da üretiliyor” dediler. Yani bu kadar da ahlaksızlar. Biz bu robotik sistemi yurt dışından alamaz mıyız? Bunun yanında bu robotik sistemler belki kısa bir süre sonra ülkemde de üretilir hale gelecek. Bizim yerli ve milli noktasında da olay sadece bununla kalmayacak tabii. İHA, SİHA, Akıncı üretimi de görülmeli. Bay Kemal de bir kere gitmiş oraya galiba ama buna rağmen adam hala yalan söylüyor. Temel efendi de gitmiş o da yalan söylüyor; yeterli değil filan diyor. Yani bunları anlamak mümkün değil. Bizim işimiz tabii sadece bunlar da değil. Mesela BMC’nin zırhlı araçları var. Şu anda buna benzer birçok alanda, ağır sanayide, ileri teknolojide fabrikalarımız var. Bunlarla beraber gümbür gümbür inşallah yola devam ediyoruz.
Yasal süreç başladı onlarla ilgili olarak. Şu anda yasal süreç devam ediyor. Tabii gereğini yargı yapacaktır. Zaten üç tanesinin dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik adımlar da şu anda atıldı. Bu işin peşini bırakmayacağız.