AAtölye'de Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Yılmaz, gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Yılmaz, Diyarbakır'da 8 yaşındaki Narin Güran'ın kaybolması üzerine çok ciddi araştırma yapıldığını ve arama tarama faaliyeti yürütüldüğüne dikkati çekerek, herkesin umutla, canlı bir şekilde Narin'in bulunmasını beklediğini, bunun için dua edildiğini ancak cansız bedenine ulaşıldığını söyledi.
Arama çalışmaları sırasında çok ciddi bir çaba sarf edildiğini dile getiren Yılmaz, şunları kaydetti:
Olayın bütün toplumu yaraladığını, bu konuda parti, görüş, siyaset ve her şeyin bir kenara bırakılması gerektiğini anlatan Yılmaz, "Narin, artık bu milletin yavrusu, bu milletin çocuğu. Bu nedenle milletimizin başı sağ olsun diyorum ben. Bu acıdan dolayı, bütün milletimize başsağlığı diliyorum. Böyle hadiselerin bir daha yaşanmaması adına hepimizin bu konuyu çok iyi bir şekilde anlaması, analiz etmesi çok önemli. Ama öncelikle bu adli süreçler, sorgulamalar, bunun sonucunda adaletin tecelli etmesi, bu noktada hepimizin dikkatle takip etmesi gereken bir süreç." dedi.
Yılmaz, konuya çok yönlü yaklaşılması, siyaset kesiminin üzerine düşeni yapmasının yanında akademik dünyanın da mutlaka bilimsel çalışmalar yapması gerektiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
Yılmaz, yaptıkları bütün politikalarda bir yol haritası ortaya koyduklarını, anlık kararlarla hareket etmediklerini vurgulayarak, "Çünkü ekonominin düşmanı belirsizliktir. Siyasi veya politika belirsizlikleri. Türkiye geçen yıl yaşadığı genel seçimle, bu yıl yaşadığı yerel seçimle siyasi belirsizlikleri ortadan kalkmış bir ülke. Bu ekonomi için de çok önemli. Siyasi istikrar yoksa, güven ortamı yoksa, ekonomik istikrar da olmuyor. Bu anlamda şanslı bir dönemdeyiz. Uzun sürecek seçimsiz döneme girmiş durumdayız." dedi.
Siyasi belirsizliklerin ortadan kaldırılması gibi, politika belirsizliklerinin de ortadan kaldırılmasının önemine değinen Yılmaz, OVP'nin bunu getirdiğini söyledi. Yılmaz, hükümetin 3 yılda izleyeceği politikaları, öngördüğü gelişmeleri bütün ilgili aktörlerle paylaştıklarını anlatarak, şöyle devam etti:
"Bu da neyi yapıyor? Öngörülebilirliği artırıyor. Öngörülebilirlik artınca da ekonomik aktörler daha rahat ortamda karar alıp uygulama imkanına kavuşuyorlar. Bugünkü Orta Vadeli Programımız geçen yılki programın devamı niteliğinde. Geçen yıl seçimlerden sonra yeni bir hükümet oluştu. Yeni bir OVP yaptık ve önemli oranda bir politika değişimi, güncellemesi söz konusu oldu. Bu yaptığımız OVP'de ise o ölçüde bir güncelleme yok. Yani geçen yıl yaptığımız temel hedeflerimiz ne ise güncellediğimizde de temel hedeflerimizi koruyoruz. Neyi güncellemiş olduk? Makro ekonomik tahminlerimizi, bütçe büyüklüklerimizi. Son 1 yılda dünyada, Türkiye'de birçok gelişme oldu. Geçen yıl OVP'yi yaparken Gazze'de içimizi yakan bu manzaralar yoktu. Jeopolitik durum bölgemizde daha farklıydı. Birtakım jeopolitik, ekonomik gelişmelerin OVP üzerindeki etkilerini yansıtmış olduk."
OVP'nin enflasyonu düşürmek, büyümeyi belli seviyede sürdürmek, depremin yaralarını sarmak, sosyal refah oluşturmak olmak üzere 4 amacının olduğunu belirten Yılmaz, "OVP'nin birinci ve en önemli temel amacı enflasyonu yeniden tek haneye düşürmek ve fiyat istikrarını sağlamak." ifadesini kullandı.
Yılmaz, OVP'de büyüme ve enflasyon tahmininin çeliştiği eleştirilerine ise şu yanıtı verdi:
"Bu, ekonomi biliminde de literatürde de politika dokümanlarında da çok tartışılan konu. Enflasyonu düşürürken bir miktar talebi baskılamak durumunda kalıyorsunuz. Bu da büyümeye belli oranda yansıyor. Enflasyonu düşürürken büyümeden bir miktar fedakarlık etmek gerekir gibi bir yaklaşım söz konusu. Kısa vadede bu belli oranda geçerlilik ifade edebilir. Kısa vadeli, arada zorluklar yaşayabilirsiniz. Enflasyonu düşürürken, bir miktar büyümeden fedakarlık etmek durumunda kalabilirsiniz. Esas itibarıyla, büyüme ve enflasyon arasında temel bir çelişki yok. Niye yok? Enflasyonu düşürdüğünüz ortamda öngörülebilirliği artırıyorsunuz. Daha istikrarlı ortam oluşturuyorsunuz. Dolayısıyla yatırımcılar için yatırım ortamını da daha iyi hale getiriyorsunuz. Yani enflasyonun düşmesi aynı zamanda büyüme için, istikrar içinde büyüme, sürdürülebilir büyüme için sağlam bir zemin oluşturuyor. Kısa vadede bazı zorluklar olsa da orta ve uzun vadede bu ikisi arasında bir çelişki görmüyorum."
Büyümede kompozisyonunun önemine değinen Yılmaz, "Büyümeyi farklı şekillerde sağlamanız mümkün. Tüketim üzerinden de büyüyebilirsiniz. Tüketim üzerinden büyüme daha enflasyonist bir etki oluşturur. Üretim üzerinden de büyüyebilirsiniz. Yatırım, üretim, ihracat üzerinden de büyüyebilirsiniz. Bu ikinci kanal hem arzı artırarak hem de büyümeyi, istihdamı sağlayarak aslında dezenflasyon politikamıza destek olur. Dolayısıyla tüketim üzerinden değil, daha çok üretim üzerinden büyüme stratejimiz var. Bu da aslında bizim enflasyonla mücadele politikamız ve büyüme politikamızın eş zamanlı yürütülmesine hizmet ediyor." değerlendirmesinde bulundu.
AK Parti'nin ilk yıllarında hem enflasyonun düştüğünü hem de büyümenin hızlandığını anımsatan Yılmaz, "İstikrar ve güvenin artması, öngörülebilirliğin artması, bunun da yerli ve yabancı yatırımcıları cezbetmesi büyümeyi destekleyici unsur. Dolayısıyla burada böyle ezbere, textbook kitaplarında geçen cevaplar yerine tecrübeden hareket etme, çeşitli deneyimlere bakmak çok önemli." diye konuştu.
Yılmaz, son 1 yılda bir taraftan enflasyonla mücadele ettiklerini bir taraftan da reel sektörü, özellikle teknolojik yatırımları desteklemek için yeni programlar geliştirdiklerini anlatarak, yeni programlara ilişkin örnekler verdi.
Enflasyonla mücadelenin bütüncül bir mücadele olduğunu ifade eden Yılmaz, para ve maliye politikaları boyutu ile yapısal dönüşümlere dikkati çekti. Yılmaz, "Bu bütünlük içinde yaklaştığınızda, farklı hedeflerinizi optimize ederek, dengeleyerek, daha dengeli bir şekilde büyümenizi sürdürmeniz mümkün." diye konuştu.
Yılmaz, gelir dağılımına da değinerek, insan odaklı büyüme ve kalkınma stratejilerinin olduğunu vurguladı. Yılmaz, "Büyümenin nimetlerini bütün toplumsal kesimlere yaymak istiyoruz. Buna da kapsayıcı büyüme diyoruz. Önümüzdeki süreçlerde enflasyonu düşürdüğümüz ve istikrarlı şekilde büyüdüğümüz ortamda ortaya çıkacak imkanlarımızı iki temel amaç için kullanacağız. Birisi ekonomimizin katma değerini yükseltici, reel sektörü destekleyici politikalar. İkincisi sosyal bünyemizi güçlendirici, sosyal refahı artırıcı adımlar. Özellikle bu deprem yükü de hafifledikçe bu önceliklerimize daha fazla yoğunlaşacağız. Bundan hiç kimsenin bir tereddüdü olmasın." ifadelerini kullandı.
Enflasyonu düşürmenin gelir dağılımını da iyileştirici faktör olduğunu belirten Yılmaz, enflasyonun gelir dağılımını bozduğunu, dar ve sabit gelirler üzerinde daha fazla yük oluşturduğunu kaydetti. Yılmaz, istihdamın da gelir dağılımı açısından önemine değinerek, vergileri ve harcamaları yaparken de dar gelirli kesimleri, geniş kesimleri gözeten anlayışla hareket ettiklerini, bunun da gelir dağılıma etkilerini göreceklerini vurguladı.
"Geliri yüksek kesimlere prensip olarak sübvansiyon vermememiz lazım. Bunun yerine dar ve orta gelirli kesimleri hedeflememiz gerekli." diyen Yılmaz, gelecek dönemde devlet desteklerini dar gelirli kesimlere odaklamanın genel politikaları olacağını söyledi.
Yılmaz, "erken seçim" tartışmalarının ekonomi gündemine olumsuz yansıdığını dile getirerek, halkın da bu tartışmaları onaylamadığına inandığını belirtti.
Seçimsiz dönemlerin ülkenin geleceği açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Yılmaz, bu dönemlerde siyasetin, bürokrasinin ve kurumların daha yapısal, orta ve uzun vadeli meselelerle uğraşma imkanı bulduğuna dikkati çekti.
Türkiye'nin şu anda yaşamakta olduğu seçimsiz dönemin ekonomi ve sosyal refah açısından kıymetli olduğuna işaret eden Yılmaz, şunları söyledi:
"Vatandaşımız da bunun farkında, siyasi polemikler istemiyor. Vatandaşımız gereksiz tartışmalar istemiyor. Sorunlarını çözecek kalıcı adımların atılmasını ve bunların siyasi polemiklerden uzak, gerçekçi, planlı, programlı bir şekilde yapılmasını istiyor. Dolayısıyla şu an içinden geçtiğimiz dönem altın kıymetinde bir dönem, bir fırsat penceresi. Bu fırsat penceresini erken seçim söylemleriyle, siyasi polemiklerle, halkın gerçek gündeminden uzak söylemlerle gölgelemeye çalışanların bu ülkeye fayda getirmediğini düşünüyorum. Halkımızın da bizden beklentisi onlara söz verdiğimiz hususları gerçekleştirmemiz, ortaya koyduğumuz seçim programımızı hayata geçirmemiz ve halkımızın sorunlarını çözmemiz."
Yılmaz, Orta Vadeli Program'ın ilk yılının geçiş süreci olacağını ifade ederek, bu süreçte risklerin, kırılganlıkların azaltılıp temellerin sağlamlaştırılacağını vurguladı.
Türkiye'nin son 1 yılda temellerini sağlamlaştırdığını, bütçe açığını, cari açığı ve KKM'yi düşürdüğünü anlatan Yılmaz, "Depremle ilgili çabalarını ortaya koydu. Bunlar risklerimizi düşürdü." dedi.
İkinci yılın ise enflasyonun düşeceği, sosyal faydaların daha fazla görüleceği bir dönem olacağını aktaran Yılmaz, "Gıda enflasyonunda yaşananlardan tutun, otomobil alırken karşılaştığınız fiyatlar, ev fiyatlarından başka alanlara varıncaya kadar etkilerini daha fazla görmeye başlayacağız. Asıl büyük faydaları kalıcı fiyat istikrarına geçiş yaptığımız dönemde daha büyük ölçekte görmüş olacağız." diye konuştu.
Yılmaz, son 20 yılda çok büyük değişim ve dönüşümlerin yaşandığının altını çizerek, "Geldiğimiz noktada belli sıkıntılar da var. Bunları aşarak ülkemizi bir üst seviyeye taşıyacağız. Bu güçlü bir Türkiye demek. Aynı zamanda insanların gündelik hayatlarında daha rahat yaşadıkları, her alanda standartların daha yükseldiği bir Türkiye demek. O kritik eşiğe gelmiş durumdayız. Türkiye'nin geleceğine dönük karamsar tablo oluşturmaya çalışanlara prim vermememiz lazım." ifadelerini kullandı.
Gıda enflasyonunda, ağustosta, uzun bir zamandan sonra fiyatların mutlak oranda gerilediğini dile getiren Yılmaz, sadece oranın değil, fiyatların da gerilediği bir dönem yaşadıklarını söyledi.
Yılmaz, yaşanan düşüşte mevsimsel unsurların da etkili olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"İyi bir tarım dönemi yaşıyoruz, üretim açısından baktığımızda. Tarımda bir büyüme ve üretim artışı söz konusu birçok üründe. Dolayısıyla bu fiyatlara da yansıdı. Bunu çok önemli buluyorum. Çünkü dar gelirlilerinin harcamaları içinde gıdanın payı nispi olarak daha yüksektir. Tarımı stratejik sektör olarak değerlendiriyoruz. Planlı üretim kavramıyla hareket ediyoruz. Tarım desteklerine güçlü şekilde devam edeceğiz. Özellikle salgın döneminde bunu gördük, savaşlarda, jeopolitik gelişmelerde gördük, iklim değişikliğiyle bunu görüyoruz. Bütün bunlarla baktığınızda tarım stratejik bir sektör, bu gözle bakıyoruz ve planlı üretim kavramı ile hareket ediyoruz."
Tarım ve Orman Bakanlığınca planlı üretimle ilgili çok önemli bir çalışmanın gerçekleştirildiğini dile getiren Yılmaz, şöyle devam etti:
"Havzalara bakarak, suyun varlığını da dikkate alarak, hangi havzamızda daha fazla su varsa onu dikkate alarak yeni bir destekleme modeli üzerinde çalıştı. Destek kalemlerini de sadeleştiren bir çalışma yaptı. Geçtiğimiz günlerde birçok alanda yaşadığımız gibi tarımda bir dezenformasyon da yaşadık. Sanki 'gübre desteği, mazot desteği kalkmış' gibi yanlış algı gerçekleştirildi. Uzaktan, yakından gerçekle ilgili ilgisi olmayan bir algı oluşturulmaya çalışıldı. İlgili kurumlarımız, tabii ki, hemen yalanladılar bunu. Bu dezenformasyonları yangınlarda da ekonomi ile ilgili birçok konuda da görüyoruz."
Yılmaz, özellikle gençlerin daha fazla tarıma yönelmeleri konusunda çalışmalar yaptıklarına işaret ederek, kırsal kalkınma kavramının da çok önemli olduğunu söyledi.
Gıda konusundaki ana politikalarından birinin aracı maliyetlerini düşürmek olduğunun altını çizen Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
"Tarladan tüketiciye gelirken üreticiyi ve tüketiciyi gözetmek ama aradaki maliyetleri olabildiğince düşürmek. Burada kayıp kaçaklar oluyor, tarladan markete gelinceye kadar, iklim şartlarından ve yol şartlarından dolayı. Bu da fiyatları artırabiliyor. Buna benzer çok detayları olan bir şekilde çalışıyoruz. Gıda komitemiz var. Gıda komitemizde bütün bu konular tartışılıyor, konuşuluyor. Önümüzdeki dönemde hiç tereddütsüz en temel önceliklerimizden biri tarım ve gıda konusu olacak. Nitekim kamu yatırımlarında da sulamaları önceliklendirdik, en ciddi katkıyı sulamaya verdik. Oradan hiçbir kesinti yapmadığımız gibi ilaveler yaptık ki daha verimli bir şekilde tarımsal faaliyetlerimiz sürdürülsün. Bu anlayışla hareket etmeye çalışıyoruz."
Yılmaz, Orta Vadeli Program'ın (OVP) makro çerçeveyi ve bütçe sürecini güncelleyen temel doküman olduğunu belirterek, buradaki en önemli meselelerden birinin deprem olduğunu söyledi. Depremin bazen unutulduğuna ve acil müdahale bitince olayın bittiği gibi bir algının oluştuğuna dikkati çeken Yılmaz, asıl meselenin ve çabanın şu anda sahada devam ettiğini vurguladı.
Yılmaz, deprem bölgesindeki illerin eskisinden daha iyi hale getirilmesi için yüz binlerce konutun inşa edilmesinin yanında altyapının rehabilite edilmesi, ekonomik ve sosyal hayatın canlandırılması gibi alanlarda da çalışmaların devam ettiğini dile getirdi.
Bunun da bütçeye büyük bir yük getirdiğini ifade eden Yılmaz, şunları söyledi:
"İlk hesaplamalara göre 104 milyar doların üzerinde bir kaynağın kullanılması gerekiyor. Bu, en gelişmiş dediğimiz ülkeler için bile önemli bir yük. Bütçe üzerindeki yükünü düşünürseniz, 2023 ve 2024'ü topladığımızda deprem ve deprem bağlantılı harcamalara yaptığımız toplam tahsisat 2 trilyon lira civarında. Geçen yılı bugünkü fiyatlara getirirsek, kabaca söylüyorum, küsuratlar değişebilir ama 2,5 trilyon lirayı bu 2 yılda bugünkü fiyatlarla bu alana kaynak tahsis etmişiz."
Yılmaz, bu yükün gelecek 3 yılda da süreceğini ancak 2025'ten başlayarak giderek hafifleyeceğini belirtti.
Söz konusu harcamalara rağmen bütçe açığını, kamu harcamalarını iyi bir noktada tuttuklarına inandıklarını dile getiren Yılmaz, şunları kaydetti:
"Geçen yıl OVP yaparken, 2024 yılı için kamu harcamalarının milli gelire oranı yüzde 26,9 olacak demişiz. Gerçekleşme yüzde 25,4 olacak gibi görünüyor. Dolayısıyla burada çok ciddi anlamda kamu harcamalarında bir düşüş görüyorsunuz. Milli gelir revizyonumuz ise 3 trilyon lira civarında. Bu, milli gelirimizin beklentimizden daha yüksek olacağını gösteriyor. Kamu harcamalarınız ise sadece 124 milyar lira artmış. Yani nominal baktığınızda bir miktar harcama artışı gibi görünüyor ama esasında milli gelire oranladığınızda da milli gelirde daha yüksek bir nominal artış olduğu için, oran düşmüş oluyor. Dolayısıyla kamu harcamalarında ciddi anlamda kontrollü, disiplinli bir yaklaşım sergilediğimizi bu oranda görebilirsiniz."
Gelirler kısmında farklı bir görünüm olduğunu belirten Yılmaz, bu alanda lira bazında artmış göründüğünü ancak kamu gelirlerinin milli gelire oranladığında pek bir değişiklik olmadığını söyledi.
Yılmaz, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'un göreve geldiği günden itibaren deprem bölgesinde olduğunu vurgulayarak, bölgenin "dünyanın en büyük şantiye alanı" olduğunu ifade etti.
Afet bölgesinin tasarruf tedbirleri kapsamına alınmadığını da hatırlatan Yılmaz, "Bu afet bağlantılı hadiselere her türlü desteği vermeye devam edeceğiz. O şehirlerimiz eskisinden bile daha güçlü şekilde yoluna devam edecek. Canları geri getirmek mümkün değil ama şehirlerimizi çok daha güçlü hale getireceğiz." dedi.
Yılmaz, kentsel dönüşümün önemini vurgulayarak, "Özellikle riskli yapıların hızlı bir şekilde dönüştürülmesi, hem can kaybını önlemek anlamında hem de ekonomik olarak çok daha düşük maliyetle bu süreçleri yönetmek anlamında çok kıymetli. Afet öncesi yaptığınız 1 liralık harcama afet sonrası sizi 7 liralık maliyetten kurtarıyor." diye konuştu.
Kamuda tasarruf paketine aynı zamanda "verimlilik paketi" denildiğini hatırlatan Yılmaz, paketteki verimlilik boyutunun unutulmaması gerektiğini söyledi.
Yılmaz, kaynak kullanmanın ötesinde sonuç odaklı ve verimli şekilde harcamalar yapılması gerektiğine dikkati çekerek, yayımlanan genelgeyle ilk defa güçlü bir izleme sisteminin kurulduğunu bildirdi.
Tasarrufun hem kamu hem özel alana dair bir kültür olması gerektiğini söyleyen Yılmaz, bu kültürün çok daha güçlü bir hale gelmesini ve sürekli olmasını istediklerini belirtti.
Yılmaz, tasarruf tedbirlerinin etkilerine dair de şu ifadeleri kullandı:
"Harcamalarımızın milli gelire oranında, deprem, EYT gibi birtakım yeni harcama unsurlarına rağmen, ciddi bir gerileme söz konusu. Merkezi yönetim bütçe açıklarının milli gelire oranı yüzde 6,4 olacak demiştik. Güncellediğimiz OVP'de bu yüzde 4,9'a düştü, depreme rağmen, EYT'ye rağmen. 1,5 puan civarında öngörülenden daha iyi bir performans sergilemiş olduk. Bu, gerçekten büyük bir başarı."
Tasarrufların devam ettiğini de dile getiren Yılmaz önceliklendirme, odaklanma ve verimliliği artırma anlamında ciddi bir çalışmanın sürdüğünü anlattı.
Bilişim ve sanayinin de öncelik verilen alanlar olduğunu aktaran Yılmaz, kamu yatırımlarının da bu anlamda gözden geçirildiğini ve proje bazlı bakıldığını söyledi.
Yılmaz, şunları kaydetti:
"Hangi sektörler öncelikli, kaynaklar daha çok oralara tahsis ediliyor. Proje bazı olarak şöyle bir prensibimiz var. Bitmek üzere olan projelere, belirli bir oranın üzerinde tamamlanmış, bir miktar ekstra çalışmayla bitecek projelere öncelik veriyoruz. Bu da verimliliği artırıcı oluyor. Kamu yatırımlarının enflasyonist etkisini bu azaltır. Sadece harcayıp bir çıktı elde etmediğiniz bir proje, aslında enflasyonist bir etki de yapar. Dolayısıyla projeleri hızla bitirip bunların hizmet üretmesini sağladığınızda bu, ekonominin genel verimliliğini ve enflasyonun düşmesine de katkı sunan bir anlayış. Yine yatırım programımızda böyle bir anlayışla hareket ediyoruz."