Savaştan kaçarak ülkemize sığınan Suriyelilerin tek gündemi, hayatta kalma mücadelesi. Yeni Şafak olarak bayramda o ailelerden ikisine, Ducana Hacali (40) ve Verda Hüseyin’in (45) evine konuk olup hikayelerini dinledik.
Verda Hüseyin, dokuz yıl önce eşini kaybetmesinin ardından altı ay rejimin askerleri tarafından Suriye istihbarat servisinde göz altına alınıp çeşitli işkencelere maruz kalmış. Serbest kalınca 2014 yılında çocukları Beyan (18), Liva (14), Kina (18) ve Muhammed (22) ile birlikte Kağıthane’ye göç etmiş. Hüseyin, “Eşim Şam’da müteahhitlik yapıyordu. İç savaşın ilk başladığı yıllarda şehit oldu. Ben dört çocuğumla tek başıma kaldım. 16 yaşındayken oğlumu Türkiye’ye çalışmaya gönderdim. Evimiz kendimizindi. Oğlum bize para gönderiyordu. O dönem kız kardeşim muhalif olduğu için tutuklanmıştı. Ben de ona destek için Facebook paylaşımları yapıyordum. Bunu gerekçe göstererek istihbarat teşkilatı beni gözaltına aldı. Ailemden kimse olmadığı için üç kızım evde yalnız kaldı. Zindanda benim dişlerimi kırıp kaburgama zarar verdiler. Çok zor zamanlardı. 2014 yılında önce Halep’e sonra İdlib’e geçip Türkiye’ye kaçtık” dedi.
Oğlu Muhammed’in Perpa’da sigortasız bir şekilde garsonluk yaptığını kaydeden Hüseyin, “Aylık 2 bin TL alıyor. Evimizin kirası ve faturalarıyla birlikte bin 600 TL ödüyoruz. Biz bu aşamaya gelene kadar çok yorulduk. Şikayetçi değiliz. Fırınlarda çalıştım ancak şimdi boyun fıtığı çıktı. Kızlarımın ikisi okula gidiyor. Birinin kulağında duyma problemi var, o yüzden okulda öğretmeniyle anlaşamadık. Gitmek istemedi. Kim ülkesini evini bırakıp gelir ki keyfinden? Ben işkenceyi yaşamasam, aç susuz kalmasak gelir miydik? Biz ülkemizi seviyoruz ve vatansız değiliz. Biz Türkiye vatandaşı nasıl yaşıyorsa öyle yaşıyoruz. Biz kimseden maaş almıyoruz. Çocuğum çalışıyor. Sosyal medyada yazılanlara çok üzülüyoruz. Dört yetimim var. Kapımız herkese açık gelip baksınlar” şeklinde konuştu.
Ducana Hacali’nin eşi beş yıl önce markete diye Halep’teki evlerinden çıkmış, iki gün sonra şehit olduğu haberi gelmiş. Çocukları Emine (16), Maria (3), Muhammed (8) ve Abdulmuttalip (11) ile birlikte İstanbul Fatih’e gelmiş. Ducana Hacali’nin henüz Türkçesi olmadığı için kızı Emine Hac Ali bize şunları söyledi: “Dört sene önce Halep’ten İstanbul’a geldik. Benim babam markete yiyecek almaya gitti daha gelmedi. Türkiye’ye gelmek de hiç kolay olmadı. İstanbul’a geldik. Amcam buradaydı onlarla birlikte oturduk. Ben o zaman 11 yaşındaydım. Tekstilde çalışmaya başladım. Amcamların yanından bir sene sonra bu eve geçtik.” Sonra annesinin manavda çalışmaya başladığını belirten Hac Ali, “Çok yorulmuştum. Halk eğitimde okula gitmeye başladım. Ben evde yemek yapıp kardeşlerime bakıyorum. Annem de çalışıyor. Evimizin kirası bin TL, annem asgari ücretten az alıyor. Kardeşlerim ‘Siz Suriyelisiniz burada işin yok’ gibi cümleler söyledikleri için okula gitmek istemiyorlar. En çok Suriye’de denize gitmeyi özledim. Savaş başladığında çok küçüktüm ama babamla olan anılarımızı annem sürekli anlatıyor. Babam bizi sürekli hafta sonları denize götürürmüş. Evimiz Suriye’de çok güzeldi. Burada camdan güneş zor giriyor. Ben okumak istiyorum. Babam okumamızı isterdi zaten. Evimizi çok özledim” dedi.