11 Mayıs 1949 BM Genel Kurulu’nda tarihi bir gündü. İsrail’in BM’ye kabulü oylanacaktı. Daha önceden İsrail’in BM’ye iki başvurusu BM Güvenlik Konseyi’nden dönmüş, 4 Mart 1949’daki üçüncü başvurusu ise bir aleyhte oya karşılık 9 üye tarafından kabul edilmişti. Böylece, BM Güvenlik Konseyi BM Genel Kurulu’na İsrail’in üye kabul edilmesini tavsiye etmiş ve İsrail’in üyeliği oylanacaktı.
Yapılan oylamada 37 devlet İsrail’in üyeliğe alınması lehinde, 12 ülke aleyhinde oy kullanmıştı. 9 ülke ise çekimser kalmış ve İsrail’in BM üyeliğine katılımı kesinleşmişti. Hindistan İsrail’in BM üyeliğine ret oyu vermişti.
Hamas’a bağlı İzzeddin Kassam Tugayları’nın 7 Ekim 2023’te, başlattığı “Aksa Tufanı Operasyonu” tüm dünyayı şaşkınlığa düşürdü. Sanki İsrail’in elektronik güvenlik gözleri kör olmuştu; Kassam Tugayları, dört bir koldan Gazze Şeridi’ni kuşatan ve işgal edilmiş topraklar üzerine inşa edilmiş “Yerleşimlere” girdi. Tüm dünya neredeyse canlı olarak hadiselere şahitlik etti.
İsrail “Aksa Tufanı” bahanesiyle bir taraftan, bebek, çocuk, kadın, yaşlı demeden Gazze’nin sivil halkına karşı eşi benzeri görülmemiş bir vahşi savaş başlatırken, daha sonradan çoğunun yalan olduğu ortaya çıkan, bebeklerin kafasını kesmek, Supernova Festivali’ne katılan sivilleri katletmek gibi dezenformasyonlarla, uluslararası medya kuruluşlarının büyük katkısı ile dünya kamuoyunun desteğini arkasına almak istedi. Bunda büyük oranda da başarılı oldu.
Hindistan Başbakanı Narendra Modi saldırı üzerinden henüz birkaç saat geçmeden Hindistan’ın İsrail ile dayanışmasını ilan etti. Modi attığı tweette “İsrail’deki terör saldırıları haberiyle derinden sarsıldık. Düşüncelerimiz ve dualarımız masum kurbanlar ve aileleriyle birliktedir. Bu zor zamanında İsrail’le dayanışma içindeyiz” diyerek İsrail’in arkasında duranların yanında yer alacaktı.
Hindistan Dışişleri Bakanı S. Jaishankar, Modi’nin tweetini retweetledi. Modi, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun kendisini araması sonrasında da “Hindistan, terörizmin her biçimini ve tezahürünü güçlü ve kesin bir şekilde kınıyor.” açıklamasında bulundu. Demeçlerinde İsrail’in soykırımına uğrayan Gazze’ye bir atıfta bulunmadı.
Ayrıca, 27 Ekim 2023’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapılan, kararı bağlayıcı olmayan Gazze’de savaşa “insani ara” oylamasında çekimser kalmayı tercih etti.
İsrail’in BM’ye kabulü oylamasıyla, Modi’nin İsrail’e, İsrail’in Hindistan Büyükelçisinin tabiri ile “yüzde yüz” destek vermesi arasında 74 yıl var ve de uzun dönem Filistin yanlısı politika güden Hindistan’ın Filistin politikasının büyük ölçüde Filistin aleyhine dönüşümü söz konusu.
Peki nasıl oldu da İsrail’in BM’ye kabul oylamasında ret oyu veren Hindistan, İsrail’le “tomurcuklanan kardeşlik” başlattı.
74 yıllık sürece baktığımızda Hindistan’ın Filistin politikası ile ilgili dört aşama görüyoruz.
Hindistan’ın ilk başbakanı Nehru ve İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi veren Mahatma Gandi, İsrail devletinin oluşumuna karşı çıktılar. BM’de ret oyu verdiler.
Hindistan 1974’te Filistin Kurtuluş Örgütü’nü Filistin’in tek ve meşru temsilcisi olarak resmen tanıyan, Arap olmayan ilk devlet oldu ve ertesi yıl Yeni Delhi’de bir FKÖ bürosu açıldı. Yine Hindistan, 1988 yılında ilan edilen Filistin devletini resmen tanıyan Arap olmayan ilk ülke oldu. Hindistan İsrail’i resmen tanıdıktan sonra da BM’de Filistin taraftarı olarak kaldı.
Hindistan İsrail’i resmen 1950 yılında tanıdı. 1953 yılında Mumbai’de bir konsolosluk açmasına izin verdi. Soğuk Savaş’ın büyük bölümünde Hindistan-İsrail ilişkiler sınırlı kaldı.
FKÖ’nün İsrail ile diyalog içerisine girmesi ve ABD baskıları iledir ki Hindistan 1992 yılında İsrail ile tam diplomatik ilişkiler tesis etti ve İsrail Yeni Delhi’de büyükelçilik açtı. İsrail ile Filistinliler arasında uzlaşma sağlama amacında olan Oslo Anlaşması Hindistan’ın İsrail’e mesafe koyma politikasının da sona ermesi manasına geliyordu.
Hindistan İsrail ilişkilerinde dönüm noktası 1999’da geldi. 1999 yılında Pakistan destekli militanlarla girişilen Kargil savaşında İsrail, Hindistan’a silah ve mühimmat vermeye istekli göründü. İki ülke arasındaki savunma ilişkileri böylece başladı katlanarak büyüdü.
Modi’nin 2014’te işbaşına gelmesi ile birlikte Hindistan-İsrail ilişkilerinde köklü değişimler olmaya başladı. Modi 2017 yılında İsrail’i ilk ziyaret eden Hindistan başbakanı olacak, Netanyahu 130 iş adamıyla birlikte bu ziyarete 2018 başında karşılık verecekti. Böylece, Hindistan medyasının tabiri ile, Hindistan ile İsrail arasında stratejik bir “kardeşlik tomurcuklanmaya” başlayacaktı.
Gelinen noktada, Modi’nin tweetlerinde de gözlemlendiği üzere, İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırıma rağmen, Filistin kelimesi bile geçirmeden İsrail’e Hindistan’dan tam bir destek görüyoruz. Modi’nin partisi ve Hindutva taraftarları da aynı şekilde davranıyorlar.
Halkın genelini özellikle de resmi rakamlara göre nüfusun yüzde 14’ünü (200 milyondan fazla) oluşturan Müslüman kitleyi büyük oranda resmi politikadan ayrı değerlendirmek gerekiyor. Her şeye rağmen, entelektüeli, düşünürü, bürokratı, diplomatı ve medyası ile halk içerisinde Filistin taraftarı güçlü bir damarı da burada zikretmek gerekiyor.
Hindistan’ın geleneksel Filistin pozisyonundan çark etmesini üç noktada değerlendirmek mümkün olabilir.
Öncelikle, konjonktürdeki değişimi görmek gerekiyor. Soğuk Savaş döneminde Bağlantısızlar Hareketi içerisinde olan Hindistan, Filistin’le ilgili, ideolojik boyutu da olan ve hatta Filistin yanlısı bir denge gözetmeye çalıştı.
Soğuk Savaş’ın bitmesi, iki kutuplu dünyanın yıkılması, Bağlantısızlar Hareketinin önemini kaybetmesi ve daha da önemlisi tek kutuplu dünyada ABD’nin Hindistan’a yakınlaşması ve onu strateji belgelerinde kendisine stratejik ortak olarak benimsemesi, Hindistan’ın savunma ihtiyaçlarını İsrail üzerinden karşılamaya yönlendirmesi Hindistan’ın geleneksel Filistin politikasını rayından çıkarttı.
Hindistan İsrail ile yakınlaşınca, onda dini ve ideolojik bir kan uyuşması da buldu. Nükleer Pakistan ve onların tanımı ile “radikal İslam’a” her iki ülke de düşmanı idiler.
Diğer taraftan süreç içerisinde Filistin davası değişmese de bayraktarlığını yapan gruplarda değişim oldu. FKÖ’nün İsrail ile uzlaşıp bir yerde kabuğuna çekilmesiyle birlikte İslami Direniş Hareketi (Hareketül Mukavemetil İslamiyye–HAMAS) öne çıktı. Diğer İslami gruplar güçlenmeye başladı. Filistin direnişinin lokomotifi İslami güçler oldu.
Soğuk Savaş şartlarında Filistin silahlı devrimci soluna yakın duran küresel radikal devrimci sol HAMAS’ın ön almasıyla genelde Filistin davasından soğudu. Hindistan da bundan bir istisna değildi. Hatta Keşmirli direniş gruplarından dolayı bir düşmanlığı da vardı.
Hindistan ulusal çıkarları ve küresel güç olma eğilimlerini de bir başka sebep olarak zikredebiliriz.
Arap ülkelerinin Filistin meselesine uzak durdukları ve İsrail’le ilişkileri geliştirdikleri bir ortamda Hindistan da Filistin meselesi ile arasına mesafe koyarak kendisine ABD ve İsrail üzerinden bir menfaat alanı açtı.
ABD’nin Hindistan’la ilişkileri güçlendirme bağlamında Hindistan’ı İsrail’e yönlendirmesi önemlidir. Artık, Hindistan–İsrail bağları savunma iş birliği başta, güvenlik, istihbarat paylaşımı, enformasyon teknolojileri, ticaret, tarım, ortak altyapı projeleri, kültür ve diğer alanlarda her geçen gün güçleniyor. İsrail silah ihracatının yüzde kırktan fazlasını Hindistan’a yapıyor.
İş burada da kalmıyor: ABD teşvikiyle, Hindistan, küresel bir proje olan ve de Çin’e bir alternatif oluşturmayı hedefleyen Hindistan Orta Doğu Avrupa Koridoru’nu İsrail ile birlikte hayata geçirmeye ve ilişkileri bir üst ufka taşımaya çalışıyorlar. Modi’ye yakın Hintli iş adamı Gautam Adani’nin stratejik Hayfa limanını satın alması boşuna değil.
Hindistan’ın Filistin duruşunda kesin olarak bir stratejik değişim var. Değişen şartların Hindistan’ı İsrail’e yakınlaştırdığı ve Filistin sahnesinde Hamas’ın ön aldığı bir ortamda Filistin davası Hindistan’ı kaybetmiş gibi duruyor.
Şu da var ki, Hindistan, Filistinlilerin “devredilemez haklarını” desteklediğini söylemeye devam ediyor. Bunun bölgesel ve hatta küresel bir güç olma iddiasındaki Hindistan tarafından dillendirilmesi önemli. Ülke içinde güçlü bir Filistin taraftarı damara ve dünyanın üçüncü büyük Müslüman nüfusuna sahip Hindistan en azından bu söylemi kaybetmemeli ve hatta kaybettirilmemelidir.
Gelenek-sel olarak Hindistan hükümeti, Filistin’in İsrail ile birlikte var olacağı ve Doğu Kudüs’ün başkenti olacağı bir politika gütmektedir. Bu Hindistan dışişleri bakanlığının resmî açıklamasıdır. Hindistan hükümeti çok uzun bir zamandır bu politikayı gütmektedir.
Prensipte evet, Hindistan hep bir sürdürülebilir Filistin Devleti kurulması lehinde olmuştur. Şu da var ki Hindistan’ın Filistin siyaseti ile ilgili rezervleri olmuştur. Özellikle de Hindistan’ın Batı Yakası ile FKÖ’yle resmi irtibatları olmuştur, Hamas’ın yönettiği Gazze ile değil. Hindistan’ın Gazze merkezli örgütün, isyan hareketi, şiddete bulaşması veya militan faaliyetlerinin desteklenmesinde hep bir çekincesi olmuştur.
Hindistan, Hamas’ı resmen bir terör örgütü olarak sınıflandırmamıştır. Hindistan’ın sürekli yayınladığı terör örgütleri listesinde Hamas yoktur. Örneğin ABD, Hamas’ı bir terör örgütü olarak görmektedir ama Hindistan görmemektedir. Bu Hindistan’ın resmi pozisyonudur.
Şu da var ki, Hindistan’da birçok siyasi parti, Başbakan’ın açıklamasının, o günün eylemleri üzerine iyi bir gözleme dayandığını hissetse de aynı zamanda, İsrail tarafından birçok şiddete maruz kalan Filistinliler için bir dengelemeye ihtiyacı olduğu hususunda hemfikirdir.
Bugünkü yaşananlar bağlamında, biliyoruz ki, İsrail tarafından uygulanan orantısız bir şiddettir ve hep bu şekilde olagelmiştir.
Bu sefer Hindistan, Filistin politikasını değişmekte olan bölgesel ve küresel perspektifte oluşturdu. Hindistan artık Bağlantısızlar baskısı altında değil. Bugün Hindistan’ın Batı ile, özellikle de ABD ve İsrail’le bağlantıları mükemmel. Aynı zamanda, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer Körfez ülkeleri ile ilişkileri de çok gelişti. Bu bağlamda, Hindistan hem İsrail ile ilişkilerini olağanüstü bir şekilde geliştirdi ve hem de diğer taraftan Filistin’le ilgili bir denge kurmaya da çalışıyor.
Hindistan şöyle düşünmeye başladı: Tüm Arap ülkeleri İsrail ile iyi ilişkiler geliştiriyorsa, Hindistan neden uzak dursun. Dolayısıyla, Hindistan da İsrail ile ilişkilerini güçlendirmek durumunda idi.
Bugünlerde, Hindistan-Orta Doğu Ekonomik Koridoru üzerinden Hindistan, Avrupa’ya iki Batı Asya partneri yardımı ile bir ekonomik bir koridor oluşturmak istiyor. Suudi Arabistan ve İsrail yardımı ile. Birçok kimse bu şiddetin Hindistan Orta Doğu Ekonomik Koridoru projesini de etkilediğini söylüyor. Bunun manası, bu şiddet doğrudan Hindistan menfaatlerini, özellikle de Hindistan’ın ekonomik genişleme projesi olan Hindistan Orta Doğu Ekonomik Koridorunu etkilemektedir. Bu yüzdendir ki Hindistan Hükümeti oldukça endişelidir ve şiddete karşı güçlü bir pozisyon almıştır. Ama diğer yandan, Hindistan hükümeti ve Başbakan hastanenin bombalanması bağlamında hayal kırıklığını ifade etmiştir.