AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin MYK toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu.
Termik santrallere filtre takılmasını erteleyen yasa
Toplantıda, kamuoyunda tartışılan bir gündem maddesinin de ele alındığını belirten Çelik, "Meclis'te 21 Kasım'da kabul edilen torba yasanın 50'nci maddesine göre havayı kirleten 15 termik santrale baca filtresi takma zorunluluğu 2,5 yıl ertelenmişti, düzenleme Cumhurbaşkanımızın onayını bekliyordu.
Sayın Cumhurbaşkanımız bu düzenlemeyi doğru bulmamış ve biraz evvel veto etmiştir
" dedi.
Enerji sektörünün son derece önemli bir sektör olduğunu ve sektörün kazanımlarını koruma ve ilerletme konusunda kararlı olduklarını söyleyen Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aynı zamanda da çevre hassasiyetinin ülkemizin geleceğini, nesillerin geleceğini gözeten bir yaklaşım konusunda da çok yüksek bir hassasiyete sahibiz. Sayın Cumhurbaşkanımız bu çerçevede enerji sektörünün kazanımlarına, enerji sektörünün daha ileriye götürülmesine dönük hassasiyetini korumakla ve bunu daha da geliştirmek konusundaki iradesini ortaya koymakla birlikte 7 yıldır bu baca filtrelerinin takılmaması çerçevesinde buna yeni bir süre verilmesini yani 2,5 yıl kadar süre verilmesinin gerekli olmadığını değerlendirmiştir. Çünkü 7 yılda yapılmayan bir işlemin bu yeni süre verilmesiyle de yapılacağı konusunda bir kanaat oluşmamıştır."
Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çevre meselelerine verdiği önem, çevre kirliliğinin önlenmesi konusundaki hassasiyeti, bakanlıklara ve kurumlara verdiği talimat çerçevesindeki iradesinin bu yasa tasarısını veto etme sonucunu doğurduğunu dile getirdi.
Külliye'ye giden CHP'li tartışması
Geçen haftanın yoğun gündem maddelerinden birinin de
"Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Cumhurbaşkanlığı makamına atılan iftira"
olduğunu belirten Çelik, "Yalan haber üzerinden bir yalan siyaseti üretmişlerdi, bu yalan siyaseti vasıtasıyla kendi parti içi rekabetlerini, kendi parti içi yarışlarını Cumhurbaşkanlığı makamı üzerinden mevcut yönetim lehine bir olumlu duruma çevirmek şeklinde Cumhurbaşkanlığı makamına da iftira atan bir yaklaşımı maalesef parti sözcüleri, genel başkan yardımcıları ısrarla defalarca ifade ettiler" diye konuştu.
"Yalan ellerinde patladı"
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne giden bir CHP'linin Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan genel başkanlık için yardım talep ettiği ve Erdoğan'ın da bunu olumlu bulduğu iddialarını hatırlatan Çelik, "Gelişmeler zincir şeklinde gerçekleşti.
Önce yalan haberi yapanlar bu haberin arkasından çekildiler
" dedi.
Haberin kaynağı olarak gazetecinin başka bir gazeteciyi, o gazetecinin bir CHP'liyi ve CHP Genel Başkanını işaret ettiğini
anlatan Çelik, şunları söyledi.
"Bu konuda hedef alınan Cumhuriyet Halk Partili isim de yine kendisine dönük komplonun Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'nde gerçekleştiğini söyledi. Bu kadar çerçeveye rağmen ısrarla bu yalan siyasetini sürdürmeye devam ettiler. Netice itibarıyla da bu yalan ellerinde patlamıştır. CHP Genel Merkezi'ni adres gösteren bu yalan siyasetinin adresi olarak Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'ni işaret eden bir tablonun net, berrak, tartışmaya şüphe vermeyecek şekilde ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Cumhurbaşkanlığı makamından güçlü bir şekilde özür dilemeleri gerekiyor.
İkide bir çıkıp Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne karşı 'saray' gibi bir çirkin ifade kullanarak halen bunun Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından yapıldığını söylemeye devam ediyorlar. Biz anlıyoruz ki yalan haberin kaynağı Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'ni işaret etmesine rağmen, bu yalan haber üzerine inşa edilmiş yalan siyaseti çökmesine rağmen hala bunda ısrar edenlerin, aynı cümleyi kuranların bu yalan siyasetinin üreticisi ve yayıcısı olduğu konusundaki kanaatimiz pekişmiştir. Dolayısıyla bu yalan siyaseti konusunda kim ki Cumhurbaşkanlığı makamına iftira atan cümleleri kurmaya devam ediyor biliyoruz ki onlar bu işin içindedir."
Çelik, "Yalan siyaseti bu şekilde sürdürüldüğü zaman bir özür beklemek fazla lüks olabilir ama netice itibarıyla bu ortaya çıktıktan sonra hem Cumhurbaşkanlığı makamından hem vatandaşlarımızdan hem de Cumhuriyet Halk Partisi'ne gönül veren vatandaşlarımızdan güçlü bir özür dilemeleri gerekiyor. Denilebilir ki 'yalan siyasetini üretenlerin özür dileyeceğini düşünüyor musunuz?' Tabii her zaman için bir ahlaki tutumu ortaya koyacaklarına dair bir beklenti içinde olmak iyidir ama koymazlarsa da bu onların meselesidir son yıllarda
Türk siyasi hayatındaki en büyük skandallardan biri olarak Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi'nin üzerine yapışmıştır"
değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa liderleriyle görüşecek
Çelik, Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Angela Merkel, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile bir araya geleceğini, ayrıca Fransa, İngiltere ve Almanya liderleriyle dörtlü formatta görüşeceğini belirterek, "Suriye meselesi tabii ki önemli bir gündem olacak, Barış Pınarı Harekatı'ndaki tezlerimizi anlatmak için iyi bir fırsat olacak, DEAŞ'la mücadele gibi başlıklar, DEAŞ, PKK/YPG terör örgütüyle yürüttüğümüz mücadele önemli bir gündem teşkil edecek." dedi.
Göç meselesinin de İngiltere'deki NATO Zirvesi'nde gündeme geleceğini ifade eden Çelik, "NATO'nun en büyük ikinci kara ordusuna sahip ülke olarak güvenlik kaygılarımızın müttefiklere anlatılması konusunda güçlü tezlere sahibiz. Şimdiye kadar NATO misyonlarına özgürlük, demokrasi ve adalet için dünyanın her tarafında çağrı yapılan bütün görevlere en güçlü katılımı biz gerçekleştirdik. Bu çağrımıza NATO'daki müttefiklerimizden de aynı desteği bekliyoruz." diye konuştu.
Çelik, NATO'nun Barış Pınarı, Fırat Kalkanı ve Zeytindalı harekatlarıyla ilgili tutumlarına değinerek, "NATO'daki dostlarımız güvenlik kaygılarımızı anladıklarını söylemelerine rağmen bununla ilgili yeterince pratik adım atmasalar da Türkiye kendi güvenliğini sağlayabilecek imkan ve kapasiteye sahiptir. Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın en büyük, güçlü ordularından biri olarak ülkemizin güvenliğini sağlama konusunda her zaman hazır olduğunu ve hangi şartlarda olursa olsun bu güvenliği sağlamak için verilen görevi yerine getireceğini, en son bir kere daha Barış Pınarı Harekatı'nda bütün dünyanın gözleri önünde bütün dünyanın takdirini kazanan bir şekilde göstermiştir." ifadelerini kullandı.
"Terör örgütünün yöneticilerini en çok ağırlayan kişi Macron"
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un NATO'yla ilgili son açıklamalarına ilişkin eleştirilerde bulunan Çelik, şöyle devam etti:
"En çok Barış Pınarı Harekatı'na karşı görüş beyan eden kişi Fransa Devlet Başkanı oldu. Aynı zamanda da terör örgütünün yöneticilerini en çok ağırlayan kişi de en çok misafir eden kişi de Macron oldu. Özellikle 'Barış Pınarı Harekatı'nı yapan Türkiye, NATO'dan yardım bekleyemez' diyecek en son ülke Fransa, en son lider Macron'dur. Çünkü dünyanın çeşitli yerlerinde operasyon yapıyorlar, dünyanın çeşitli yerlerindeki bu operasyonlarında ülkelerinin çıkarlarını korumak için tek taraflı yaptıkları operasyonlarda bile uluslararası topluma ve NATO'ya çağrı yapıyorlar. Bizim bir NATO müttefiki olarak NATO Genel Sekreteri'nin de söylediği gibi en çok saldırıya maruz kalmış, terörün en çok saldırısına muhatap olmuş bir NATO üyesi olarak yaptığımız çağrılara dönük bu olumsuz yaklaşımın başını çekmeleri onların çifte standardının bir göstergesidir."
Çelik, Macron'un "Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?" açıklamasına ilişkin, "Burada Türkiye'nin Suriye'de ne işi olduğu bellidir, terörle mücadele ediyor, Türkiye hem kendi sınırlarının hem NATO müttefiklerinin ve Avrupa'nın güvenliğini sağlıyor. Macron'a sorulması gereken soru,
sizin Mali'de ne işiniz var ya da Afrika'nın çeşitli yerlerinde ne işiniz var, birçok yerde BM kararı olmadan yaptığınız operasyonlar ne amaca hizmet etmektedir', bunu sormak gerekiyor.
Öncelikle kendisinin Mali'de ne işiniz var sorusuna anlamlı bir cevap vermesi gerekiyor." şeklinde konuştu.
Geçen günlerde Türkiye ile Libya arasındaki deniz yetki alanı sınırlandırma mutabakatına ilişkin Çelik, "Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hak ve menfaatlerinin korunması pekiştirildi. Petrol ve doğal gaz arama çalışmaları konusunda Türkiye'nin eli güçlendi. Doğu Akdeniz'deki bu tarihi adım artık Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin yeni bir aşamaya geçtiğini göstermektedir. Türkiye ne kendi haklarını ne de KKTC'deki kardeşlerimizin haklarını koruma konusunda herhangi bir geri adım atacak ve herhangi bir taviz gösterecektir." değerlendirmesinde bulundu.
BM Deniz hukuku sözleşmesinin ilgili maddeleri dahil uluslararası hukuka uygun olarak imzalanmış bir anlaşmadır. Anlaşmanın uluslararası hukuka uygunluğu konusunda en ufak bir tereddüt yoktur. Burada özellikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin, Yunanistan'ın ve Mısır'ın itirazlarının hiçbir anlamı yok. Bunlar bir oldu bitti yaratarak Türkiye'nin Akdeniz'den çıkmasını engellemek, Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de sadece kendi sınırlarına hapsetmek şeklinde bir duvar örmeye çalışıyorlardı. Bu anlaşmayla birlikte bu duvar hukuken de yıkılmıştır. Herhangi bir şekilde oldu bittiye izin verilmeyeceği gösterilmiştir. Libya kara suları Türkiye'nin anlaşmasıyla devreye sokularak bizim münhasır ekonomik bölgenin batı sınırları çizilmiştir. Bu konuda da herhangi bir hukuki açık kalmamıştır."
"İmza atılan ilk vetodur"
(Termik santrallere filtre takılmasını erteleyen yasaya veto) Cumhurbaşkanımızın bu vetosunun doğal mantığı, şirketlerin çevrenin korunmasına dönük hassasiyetleri yerine getirecek uygulamaları hayata geçirmesidir. İmza atılan ilk vetodur ve bu da bir çevre hassasiyeti neticesinde meydana gelmiştir.
Tabii ki yeri söyleyemeyiz. Devlet bilgisi olduğundan paylaşılması doğru olmaz. Bakanımızın ortaya koyduğu irade şudur. FETÖ’ye yönelik mücadelede herhangi bir tavsama yoktur. Peşinde olduğumuz kim varsa biliyoruz ele geçirmeye çalışıyoruz. Bu mücadele devletin kılcal damarlarından temizlenene kadar sürecektir.
Şehir Üniversitesi ile ilgili tartışmalar
İstanbul Şehir Üniversitesi ile ilgili tartışmaların uzun bir zaman boyunca sosyal medyada gündem olduğunu hatırlatan Çelik, bu konuyla ilgili yönetim kurulunun ve bazı hocaların açıklama yaptığını söyledi.
Çelik, bu meseleye herhangi bir şekilde bugüne kadar girmediklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Fakat gelinen noktada Şehir Üniversitesine dönük tamamen teknik olan bu sürecin, çirkin bir şekilde bir siyasal öç olarak değerlendirilmesi ya da hocalarımızın ve öğrencilerin hayatlarının altüst olacağı gibisinden bir takım yaklaşımlar ortaya konulması ve bunun aslında hem oranın yönetim kurulu tarafından yapılan açıklamalarla hem de Cumhuriyet Halk Partisi heyetlerinin o üniversitenin yönetimine yaptığı ziyaretlerde hükümetimizi, partimizi, Cumhurbaşkanımızı suçlayan açıklamaları karşısında bizim de bir şey söylememiz gerekiyor. Normalde siyasetin aslında girmeyeceği, mesafeli duracağı bir konuydu."
İlgili kurumların gerekli açıklamayı yaptığını hatırlatan Çelik, "Üniversitedeki hocalarımızın ve üniversitenin ilmi birikimine hürmetimiz büyüktür.
Hiçbir şekilde bu üniversitenin ilmi birikiminin heba edilmesi gibi bir şey söz konusu değildir.
Aynı şekilde burada okuyan çocukların, hiçbir şekilde herhangi bir haktan mahrum edilmeleri, eğitim ve öğretim hayatlarının o üniversite çerçevesinde devam etmesinin engellenmesi diye bir şey söz konusu değildir." diye konuştu.
Ömer Çelik, bir üniversiteyi yok etmekle suçlandıklarını dile getirerek, şunları kaydetti:
"Cumhuriyet tarihinde en çok üniversite açmış, hükümet uygulamalarına imza atmış kişi Cumhurbaşkanımızdır, hükümetlerimizdir. Üniversite konusuna ne kadar önem verdiğimiz biliniyor.
Bir üniversiteyi yok etmek değil, biz sadece ihya ederiz ve yaşatırız ama ortada bir durum var.
Cumhurbaşkanımızın, başbakanlığı döneminde bu üniversiteye bir arsa tahsis edilmiş. Bununla ilgili klasörlerce dosya var. Çeşitli açıklamalar da yapıldı, teknik tarafını bilenler biliyor. Tamamen olayın hiçbir siyasi tarafı olmamasına rağmen bu bir şekilde üniversite yönetimi tarafından, üniversite yönetiminden birilerinin yaptığı basın açıklamaları ve Cumhuriyet Halk Partisi heyetinin yaptığı basın açıklamalarıyla bir siyasal sürece dönüştürülmüştür.
Siyasal bir elbise giydirilmeye, siyasal bir renk verilmeye, siyasal bir kılıf uydurulmaya çalışılmıştır ama kimse bu gerekçeleri görmüyor, süreci görmüyor.
"
Arazinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, cumhurbaşkanı olmasından sonra Başbakanlıkça tamamen bu üniversiteye hibe edildiğini açıklayan Çelik, şunları söyledi:
"Bu cumhuriyet tarihinde olmamış bir şey. Tahsis başka bir şey, hibe edilmesi ve mülkiyetin devredilmesi bambaşka bir şey. Hiçbir üniversiteye yapılmamış bu ve bilabedel yapılıyor. İlgili kanunlara ve uygulamalara da aykırı. Üniversitenin bankadan kredi almak için sadece tahsil edilmesi gereken bir araziyi daha sonra kendisine hibe edildikten sonra Cumhurbaşkanımızın tahsis ettiği bu durumu bir mülkiyet ve bilabedel bir devre dönüştürüyorlar. Bunu bankaya teminat olarak gösterip, bankadan kredi alıyorlar. Yani olmayan bir uygulamadan usule aykırı bir işlemden bankadan kredi almaya giden bir süreç söz konusu. O dönemde Mimarlar Odası dava açıyor. Burada bu dava süreçleri, ilgili mahkemelerden ve Danıştay'dan geçerek yoluna devam ediyor ama mülkiyetin devredilmesi aykırı bir işlem, aynı şekilde devredilmiş bir mülkiyetin bankaya teminat olarak gösterilip, burada bir kredi istenmesi aykırı bir işlem. Daha sonra bu borçlar ödenemeyince 'bunu öğrenci gelirleriyle öderiz' deyip, öğrenci sayısının artırılmasıyla ilgili birtakım başvurular yapılıyor. Neticede Danıştay burada haksız bir mülk edinme sonucuna varıyor. Bu kararın arkasından banka yeni fiili duruma göre harekete geçiyor. Harekete geçerken 'Mevcut durumda sizin taahhütlerini yerine getirmeniz bu finansmanı sağlamanız ne şekilde olacaktır.' diye söylüyor. Bankanın yaptığı standart bir uygulama olarak bir ihtiyati tedbir noktasına doğru gidiyor."
"Öğrenci ve hocaların mağdur olması söz konusu değil"
Burada siyasal öçten bahsedildiğini ifade eden Çelik, "Kulüplere yapıldı buralara neden yapılmıyor?" sorusunun sorulduğunu dile getirdi.
Herhangi bir şekilde öğrencilerin ve hocaların mağdur olmasının söz konusu olmadığına dikkati çeken Çelik, meselenin, herhangi bir şekilde hocalara, öğrencilere, üniversitenin akademik ve bilgi birikimine dönük olmadığına işaret etti.
Çelik, durumun üniversitenin yanlış yönetilmesinden veya yönetilememesinden kaynaklanan bir mesele olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
"Mesele sadece yönetimle ilgili meseledir. Dolayısıyla burada hami üniversite, bu üniversitenin yönetimini ve borçlarını devralacaktır. Üniversitenin akademik birikimi ve entelektüel birikimi korunacak. Üniversite öğrencilerinin eğitim öğretim hayatında bir aksama olmayacak. Şimdi biz acaba yeterince bilgili değiller mi diye iyi niyetle düşünüyoruz.
Üniversitede ders veren bazı hocalarımızın yaptığı öyle açıklamalar var, sanki bu üniversite ortadan kaldırılıyor, sanki bu üniversite imha ediliyormuş gibi. Bir üniversite meselesinin bu şekilde siyasallaşmasından da fevkalade muzdaribiz.
Bu kadar üniversite açmış Cumhurbaşkanımıza dönük olarak, hükümetlerimize, partimize dönük olarak kullanılan bu ifadeler tamamen yanlıştır, kınanması gereken ifadelerdir. Esasında burada kamu bir yük almaktadır. Yani üniversitenin yanlış yönetilmesinden doğan zaafı gidermek için borçları kapatmak, bu borçları devralarak bir yük almaktadır."
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Bundan sonrasında düzenleme mekanizması YÖK'tür. Hami üniversite, Marmara Üniversitesidir. Burada siyasallaştıran taraf üniversite yönetiminin siyaseti suçlayan açıklamaları ve CHP yönetiminin bu ziyaretten sonra yaptığı açıklamalardır." ifadesini kullandı.