Paralel yapıyı casusluk ekseninde inceleyen ilk kişi olan Necip Hablemitoğlu neden öldürüldü? Suikastı gerçekleştiren kişi polis miydi? Cinayetin ayrıntıları neden gizlendi? Gerçek Hayat dergisi bugün satışa sunulan yeni sayısında bu soruların cevaplarını çarpıcı ayrıntılarla ortaya çıkarıyor.
Necip Hablemitoğlu, Ankara Üniversitesi'nde İnkılap Tarihi dersleri veriyordu. Paralel yapıyı “casusluk” ekseninde inceleyen ilk kişiydi. Mesaisini büyük bölümünü Alman vakıflarını izlemeye ayırmıştı. Bu vakıfların Türkiye'de kirli işler çevirdiğini yazıp duruyordu. Görünürde hiç istihbaratçı geçmişi olmamasına rağmen, kendisine MİT Müsteşarlığı vaat edildiği söyleniyordu.
18 Aralık 2002'de Çankaya'daki evinin önünde oldukça profesyonel bir suikastla öldürüldü. 13 yıldır polisin elinde kayda değer bir şüpheli bile yoktu ve dosya artık kapanmıştı.
Ta ki geçen haftaya kadar… Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın dosyayı raftan indirmesiyle Hablemitoğlu cinayetinde yeni bir dönem başlıyor. Gerçek Hayat, derin yapının belki de ilk güç gösterisi yaptığı suikastı masaya yatırdı. Kritik isimlere konuştu, soruşturmada nerede hata yapıldığını araştırdı ve hiç bilinmeyen detaylara ulaştı.
Necip Hablemitoğlu, suikastı son dönemin en kritik ve belki de en profesyonel faili meçhul cinayetlerinden biri. 18 Aralık 2002'de Çankaya'da Portakal Çiçeği Sokak'ta bulunan evinin önünde öldürülmesinin üzerinden 13 yıl geçti. Polisin elinde ne yazık kayda değer bir şüpheli bile yok.
Bilebildiğimiz öldürülmeden önce bazı Alman vakıflarının Türkiye'de illegal faaliyet içerisinde olduklarına dair tezleri ve Fetullah Gülen cemaatinin CIA destekli, Moon tarikatı benzeri bir yapılanmayla tüm devlet kurumlarını kendi gizli gündemi doğrultusunda ele geçirmeye çalıştığı, önüne çıkanı isimleri de ezip geçtiğini anlatan çalışmalarıydı.
Fetullah Gülen'i ve cemaatini konu edinen “Köstebek” isimli kitabı yazım aşamasındayken öldürüldü.
Kitap tamamlanmamış haliyle suikasttan sonra yayınlandı.
Paralel yapıyı casusluk çerçevesinde ele alan ilk çalışma budur diyebiliriz.
Sadece bu bile paralel yapıyı olağan şüpheli yapmaya yeterdi aslında… Suikastın sümenaltı edilişini, paralel yapının son 20 yıl emniyet teşkilatı içerisindeki kudretiyle birlikte okumamız gerekiyor.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 13 yıl önce belki de bilinçli olarak hiç açılmamış dosyayı geçen hafta raflardan indirdi.
Son iki yılda paralel yapının emniyet ve yargıdan tasfiyesi, cinayetin aydınlatılması için umut olabilir.
Suikast günlerine dönelim…
Şengül Hablemitoğlu suikasttan 3 gün sonra polise verdiği ifadede eşinin Ankara Üniversitesi İnkılap Tarihi Enstitüsü'ndeki doktora ve mastır programlarındaki usulsüzlükleri ortaya çıkardığı için zaman zaman tehditler aldığını hatta 1986, 1990 ve 1991'de olmak üzere 3 kez görevinden uzaklaştırıldığını belirtiyor.
Hablemitoğlu bunları sıradan olaylar gibiymiş anlatıyor.
Hablemitoğlu ailesini asıl ürküten Fetullahçı yapılanma ilgili makaleleri ve “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” isimli kitabından sonra gelen tehditlermiş.
Aile efradına ağza alınmayacak küfürlerden başlayıp “öleceksin”e varan mesajlar…
Şengül Hanım, 1990'lı yılların ikinci yarısı itibariyle niteliği değişen mesajları polise şu şekilde aktarıyordu:
“Bu tehditler, telefon ve yoğun biçimde e-mailler ile yapılmaktaydı. Hatta Mehmet Eymür'ün web sitesinde, eşim ile ilgili yaptığı bir yorumu 'mezarlıklar senin gibiler ile dolu' cümlesi ile bitmekteydi. Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabı çıktıktan sonra arabamızın lastikleri patlatıldı. Ankara'da bürosu bulunan vakıflardan birisinin temsilcisi, eşimi ev telefonunda arayarak benim de olduğum bir sırada Türkçe konuşarak tehdit etti.”
Hablemitoğlu'nun 07 Ocak 2003'te savcıya verdiği ifade ise özetle şu şekildeydi:
“1997 Mart'ından sonra Fetullah Gülen ile ilgili birtakım kasetleryayınlamaya başlayınca, eşime karşı telefonla e-maille tehditler ve hakaretler yoğun şekilde arttı. 2001 yılı içinde gelen bir mailde, 'seni çok iyi tanıyoruz,her gün nereye gidip geldiğini biliyoruz, bir gün ensende kurşun hissedeceksin' yazıyordu. Bundan sonra gelen çeşitli maillerde de'Hocaefendiyle uğraşma, sen ateist bile değilsin, sonunda cezanı bulacaksın' gibi çok sayıda tehdit aldık.”
“Eşimin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurumsal olarak birçok kademesinde özellikle emniyet güçleri bazında Fetullahçı yapının olduğu yönünde fikirleri vardı. Hemen hemen tüm makalelerinde ve en son yayınlanmayan kitabında, bu Fetullahçı yapılanmayı ortaya çıkarmaya yönelik yazılar yazıyordu. Bu nedenle kendisinin yoğun olarak bu grup tarafından tehdit edildiğine inanıyorum.”
Emniyet İstihbarat Dairesi'nin eski başkanı Sabri Uzun, Ocak 2015'te Yeni Şafak gazetesine bir itirafta bulundu. Hablemitoğlu cinayetinin çözülememesinin kendi hatası olduğunu ifade eden Uzun, “Cemaatçi olduğunu bilmediğim adama bu işi aydınlatma görevini verdim. Üzerinde çok durmama rağmen sonuç alınamadı” diyordu.
Sabri Uzun, paralel yapıyı anlattığı “İn” isimli kitabında ise aldatıldığını ve oyalandığını şu sözlerle anlatıyor:
“Görevlendirdiğim Şube Müdürü her defasında 'tespitlerimize göre katil İstanbul'dan gelip, cinayeti işleyip dönmüş' dedi.”
Uzun, şahsi kanaatinin “suikastı polisin işlediği yönünde” ama elinde kanıt olmadığını söylüyor.
Uzun, kendisini aldatan polis şefinin adını vermiyor.
Fakat Gerçek Hayat o ismin paralel yapının önemli ismi
Muharrem Durmaz olduğuna ulaştı. Durmaz, suikastın olduğu dönemde, Ankara İstihbarat Şube Müdürü'ydü.
Türkiye, 3 Kasım 2002 seçimlerinden yeni çıkmış, AK Parti ile birlikte değişim rüzgârı esiyordu. 45 gün sonra ülkeyi derinden sarsan bir cinayet işlenmişti. Çiçeği burnunda hükümet hemen MİT ve Emniyet'e cinayetin aydınlatılması talimatını verdi.
Ne var ki Ankara istihbaratının başındaki isim, sonuç alacak hiçbir adım atmıyordu. Siyasi anlamı derin bir olay değil de sıradan, adli bir olaymış gibi aileyi ve yakın akrabaları takibe almakla yetindi.
Ve dosya neredeyse hiç açılmadan kapandı…
Durmaz yıllar sonra, Danıştay sanığı Alparslan Arslan'ın emekli asker Muzaffer Tekin ile yaptığı 56 saniyelik görüşmeden hareketle Danıştay'ın Ergenekon'a bağlanmasını sağlayan kişiydi aynı zamanda.
Yine emniyet kulislerine göre Ahmet İlhan Güler'in yerine İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olması gündeme gelmiş, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'tan veto yemişti.
17-25 Aralık darbe girişimlerinin ardından paralel polislerin kirli çamaşırları ortaya döküldüğünde Muş Emniyet Müdürlüğü yapan Durmaz merkeze alındı.
Durmaz'ın kariyerinde Ankara Emniyet Müdür Yardımcılığı da vardı. Usulsüz dinlemelerden sorumlu olduğu iddiasıyla tutuklanıp cezaevine konuldu.
Hablemitoğlu cinayeti Ruger marka silahla işlenmişti. Bu silah bir dönem poliste sıklıkla kullanılan silahlardandı.
18 Aralık akşamının da bilinçli tercih olma ihtimali var. Galatasaray-Ankaragücü maçı oynanıyordu ve o saatte sokaklar oldukça tenhaydı.
Etrafta tanık olması istenmemişti anlaşılan.
Tetikçi arabasının farlarını söndürerek sokağa geldi.
İki el ateş etti. Şengül Hablemitoğlu dahil kimse silah sesi duymadığını söyledi. Bu tetikçinin silahına susturucu taktığı ihtimalini güçlendiriyor.
Tetikçinin Hablemitoğlu'nun önce gözüne, Hablemitoğlu yere düşünce de kafasına ateş açması, sonra da sakince uzaklaşması sıradan biri değil, profesyonel olduğunu gösteriyordu.
Yakın mesafeden ateş edilmesine rağmen Hablemitoğlu'nun ellerinde barut izine rastlanmadı. Yani katil, Hablemitoğlu'nun tepki göstermesine, ellerini kaldırmasına dahi fırsat bırakmayacak denli ustaydı.
Uzmanlar, böyle bir cinayeti özel kuvvetler mensubu askerler veya özel harekat polisleri gibi eğitimli kişilerin yapmış olabileceğini düşünüyor. Dosyayı raflardan indiren savcılık da, o dönem ordudan veya emniyetten atılma kişilerin listesinin çıkarılması için geçen hafta düğmeye bastı.
Şengül Hablemitoğlu, cinayet sabahı evlerinin etrafında şüphelendiği iki erkeğin eşkalini daha sonra polise vermişti. Eşkaller de listedeki isimlerle karşılaştırılacak.
Soruşturmayı yürüten Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçları Soruşturma Bürosu Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen, yeni yol haritasını da çıkardı.
Gerçek Hayat'ın edindiği bilgelere göre öncelikli olarak o dönem polis laboratuvarında incelenen boş kovan ve mermi çekirdeğinin akıbeti sorulacak.
Hablemitoğlu'nun olay günü bulunduğu Migros ile araç sigortalarını yenilediği Zorlu Sigorta Acenteliği yakınındaki baz istasyonlarını hangi telefonların kullandığı araştırılıyor.
Hablemitoğlu'nun oturduğu sokağın yakınındaki baz istasyonları da cinayet saatinden 1 ay geriye gidilerek incelenecek, telefon numaraları analiz edilecek. Ankara polisinin, cinayet soruşturmasında baz istasyonlarıyla ilgili hiçbir inceleme yapmadığını hatırlatalım.
Savcılığın atacağı diğer adım, Hablemitoğlu'nun öldürülmeden önceki son 6 aylık telefon dökümünü çıkarıp kimlerle görüştüğünü tespit etmek olacak.
Olay günü ve yakın tarihlerdeki çalıntı araç ile çalıntı plakalarının tespit edilmesi için çalışma başladı.
Ev, ABD Büyükelçiliği personelinin ikamet ettiği lojmanlara yakındı. Buradaki güvenlik görevlilerinin 18 Aralık 2002 günü ve öncesinde şüphelendikleri ya da sorguladıkları bir araç var mı bakılıyor.
18 Aralık'tan bir hafta önce ve sonra Ankara'da konaklayan yabancı uyruklu kişilerin kimlikleri ile Türkiye'ye giriş çıkış tarihleri de yakın takipte.
5 cinayet, 4 gasp ve bir tecavüzle suçlandığı için “seri katil” olarak anılan Durmuş Anuçin isimli bir kişi, Nisan 2003'te çıktığı mahkeme salonunda Hablemitoğlu suikastını üstlenivermişti.
Anuçin'in iddiaları çok gerçekçi görünmese de kullandığı telefon, cezaevinde temas kurduğu kişiler inceleniyor.
Olay yerinden alınan 9 mm. çapında parabellum tipi, biri MKE diğeri yabancı menşeli 2 adet kovan ile Hablemitoğlu'nun vücudundan çıkan kısmen deforme olmuş mermi çekirdeğinin balistik raporu hemen çıkarılmıştı. Mevcut balistik raporu şüpheli bulunmasa da yeni teknolojiler kullanılarak ikinci bir balistik çalışması yapılacak.
Suikastla ilgili ilginç bir detaya daha dikkat çekmekte fayda var.
Hablemitoğlu'nun öldürülmeden kısa süre önce yakın çevresine Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) başına atanacağını haber verdiği söyleniyor.
Hablemitoğlu'na göre MİT, “gayri milli” bir yapıdaymış ve kendisi görevi devralır devralmaz ülkeyi etki ajanlarından temizleyecekmiş. Hatta Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki gibi hainleri bertaraf edecek “150'likler listesi” oluşturmak gerekiyormuş.
Görünür bir istihbarat geçmişi olmayan Hablemitoğlu'nu kimler, hangi gerekçeyle MİT'in başına geçirmek istemiş bilinmiyor.
Şengül Hablemitoğlu daha sonraki yıllarda, eşinden MİT Müsteşarlığı'na getirileceğine dair bir söz duymadığını ama suikastın söylenti ile alakalı olabileceğini dahası söylentinin suikastı hızlandırma ihtimalinin bulunduğunu söyledi.
Paralel yapının, Fetullah Gülen'den sonra gelen ismi Mustafa Özcan üzerinden Hablemitoğlu ile irtibat kurmaya çalıştığı da iddia ediliyor. Fakat elimizde bunu doğrulayacak bir veri yok. Doğruysa bile bu çaba, paralel yapının bir dönem herkesle iletişim ve diyalog içerisinde olma refleksinden kaynaklanan rutin bir çabaya benziyor.
Dosya raftan indi. Dileriz kafamızı kurcalayan soruların cevaplarını buluruz artık…