Mehmet Acet, Zekeriya Kurşun, Aydın Ünal, Merve Şebnem Oruç ve Kemal Öztürk'ün yazısının dikkati çeken bölümleri:
Afrin’e Zeytin Dalı Harekatı başladıktan sonra, bu operasyon nedeniyle en büyük ıstırabı, İmralı sakini Abdullah Öcalan çekiyor olmalı. Diyebilirim ki, PKK’ya başka yerlerde yapılan operasyonların hiçbiri Afrin’deki kadar onun canını acıtmamıştır.
Neden mi?
Anlatalım:
Deneyimli siyasetçi Ömer Vehbi Hatipoğlu, Kürt mahallesinin nabzını iyi tutan, kitaplar yazan, PKK’nın fikriyatı ve tarihi konusunda derinlemesine bilgi sahibi bir isimdir.
Pazartesi akşamı Ülke Tv’de yaptığımız programda Afrin’in PKK için önemini anlattığı bir bölüm vardı ki, bu bölümü hayli dikkat çekici buldum.
Devletin resmi kayıtlarına göre PKK, 1970’lerin sonunda Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nin Fis Köyü’nde kuruldu.
Ama o dönemde PKK ismi yoktu.
Örgüt, ‘Apocular’ diye biliniyordu.
PKK ismini ise Afrin’de aldı.
Bu nedenle Hatipoğlu, 20 Ocak’ta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özgür Suriye Ordusu ile birlikte başlattığı Zeytin Dalı Harekatı’nın hedefindeki bu kenti, “PKK’nın ana rahmine düştüğü alan” olarak tanımlıyor.
Türkiye büyük bir karar verdi. Elbette riskleri olan ve hepimizin hayatında kademe kademe hissedeceğimiz bir karar. TSK bu zor iklim koşullarında ve arızalı bir coğrafyada büyük bir askeri harekat içinde iken hayatımızın eskisi gibi normal devam etmesini düşünmemiz mümkün değil. Daha harekatın başında olmamıza rağmen etkisini ve ağır sonuçlarını şehitlerimiz ile görmeye başladık bile.
Doğru, isabetli ve sürdürebilir karar aynı zamanda riskleri de içinde barındıran karardır. Kararsızlık ise bir felakettir. Bireyi de toplumu da ateşe sürükler. Bu yüzden “en kötü karar karasızlıktan iyidir” sözü dilimize pelesenk olmuştur. Hele dirayet gösterip karar veremeyenler toplumun önderleri, liderleri ve siyasetçileri ise hem kendi çağının hem de tarihin mahkûmları olurlar. Unutulmamalıdır ki, büyük kararlar daima riskler ile doludur. Riski göze alamayan lider başarısızlığa, milleti de zillete mahkûmdur. Tarih bunun binlerce örneğine şahittir.
Türkiye nev-zuhur bir devlet değildir. Binlerce yıllık tecrübeden süzülerek gelmiştir. Tarihinde şanlı zaferleri ama kararsız kaldığında da yaşadığı mağlubiyet ve felaketleri vardır. Bu yüzden Türkiye, kararlarında kendi tarihi tecrübesini hatırlamaya, ondan dersler ve cesaret almaya muhtaçtır.
Hükümetin bugüne kadar yaptığı sınır ötesi operasyonlar arasında, Afrin’e yapılan ‘Zeytin Dalı Operasyonu’ kadar geniş kamuoyu desteği alan başka bir harekat olmamıştır. HDP hariç, CHP dahil tüm siyasi partiler, her kesimden sivil toplum kuruluşu, medyanın neredeyse tamamı, Afrin harekatında hükümete destek veriyor.
Hükümeti birçok konuda eleştiren yazarların, tv yorumcularının ve entelektüel, sanatçının (küçük bir azınlık hariç) operasyona güçlü destek vermesi dikkat çekici.
Vatandaşlar arasında da durum farklı değil. Askeri operasyona gönüllü olarak katılmak isteyen 15 Temmuz gazileri, Suriyeli, Doğu Türkistanlı, Afrikalı göçmenler ve gençler askerlik şubeleri önünde uzun kuyruklar oluşturdu.
Camilerde, mescitlerde, evlerde sabahlara kadar Fetih suresi okundu, dualar edildi. Askeri konvoyların geçtiği güzergahlarda halk yol kenarlarında bayrak salladı, dua etti, kurbanlar kesti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm sözcüleri, Afrin’e yönelik harekatın Kürtlere karşı değil, terör örgütü PKK’ya karşı yapıldığının altını çizdiler. Sahadan gelen haberler de bu açıklamaları doğrular nitelikte. Anadolu Ajansı, önceki gün, PKK/PYD’den arındırılan Şenkal köyüne Kürtlerin dönmeye başladığını duyurdu. 55 yaşındaki bir Kürt anne, Türk askerlerini alınlarından öpüyor, köyüne kavuşmanın sevincini yaşıyor, PYD elinde esir olan eşi ve 3 oğlu için gözyaşı döküyordu.
Şunu kabul edelim: Türkiye’nin, meselenin Kürtler değil terör örgütü olduğu yönündeki tüm açıklamaları ya da sahadaki gerçeklik, Kürtlerin tamamını ikna etmiyor.
İran, Irak, Türkiye, Suriye ve dünyanın diğer bölgelerindeki Kürtlerin önemli bir kısmı açıklamalardan ve sahadaki gerçeklikten tatmin olmuyorlar ve harekatın Kürtlere karşı yapıldığını düşünüyor, bunu da çeşitli mecralarda ifade ediyorlar.
Kuşkusuz, iyi bir lider, başarılı bir siyasetçi ve devlet adamı olmanın gerektirdiği çeşitli nitelikler var. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en belirgin özelliklerini saymam istenseydi, olağanüstü derecede kararlı, sabırlı ve uygulayıcı oluşunu ilk üç sıraya yazardım.
Kendisini muhtar bile yapmamaya kararlı derin devletle mücadelesinden paralel devlet yapılanması FETÖ’ye, kendisini Türkiye ve dünya siyasetinden silmeye kararlı küresel sisteme karşı verdiği savaştan yedi yılını dolduran Suriye İç Savaşı’na, hatta Zeytin Dalı Harekatı’na bu üç karakteristik özelliğin etkilerini görmekteyiz.
24 Ağustos 2016 günü başlayan Fırat Kalkanı Harekatı bir sabah ansızın gelmişti. Yaklaşık bir yıldır konuştuğumuz, ha bugün ha yarın olacak diye beklediğimiz Afrin operasyonu ise, acaba sadece taktiksel bir söylem mi diye düşündürecek kadar beklememizden sonra, göstere göstere başlatıldı. Fırat Kalkanı’ndan farklı olarak Suriye’de doğrudan PYD’ye karşı başlatılan ilk operasyon olan Zeytin Dalı Harekatı, örgütün koruyucu ve kollayıcısı olan ABD’nin ya da Afrin’de bugüne kadar yanında bulunan Rusya’nın, başkalarında olduğundan farklı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’da cesaret kırıcı, kararlılık bozucu ya da sabır sonlandırıcı bir etki yapmadığını gösterdi.