Ayasofya Vakfiyesi’nin orijinal belgesinin muhafaza edildiği Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü kapılarını Yeni Şafak’a açtı. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime ve İlmi Araştırmalar Birim Sorumlusu Hakkı Şahin, Ayasofya Vakfiyesi ve tapusu hakkında bilgi verdi.
Türk-İslam geleneğinde fethedilen yerin mabedinin camiye çevrildiğini söyleyen Hakkı Şahin, “Ayasofya da kılıç hakkı olarak camiye dönüştürüldü. Ayasofya Vakfiyesi yılda bir kez törenle açılır, şartların yerine getirilip getirilmediği Fatih Sultan Mehmet tarafından kontrol edilir ve eksiklik varsa tamamlanması konusunda uyarılır, eksiklikler giderilmezse cezalandırılırdı” dedi.
Vakfiye ile Ayasofya’nın işleyişi için şartlar oluşturulduğunu belirten Şahin, şöyle devam etti:
“Fatih Sultan Mehmet tarafından 1463 yılında vakfiyesi hazırlanıyor. 65,30 metre uzunluğunda ve 38 santimetre eninde olup Arapça yazılmış. Dışı ipek atlas kaplı, kısmen ceylan derisi ve aharlı kağıt kullanılmış. Vakfiye Besmele ile başlıyor, hamd, sena ve metiye ile devam ediyor. Akabinde vakfedilen menkul ve gayrimenkullerin bulunduğu asıl olan ‘mevkuf’, vakfın nasıl işletileceği ve görevlilerle ilgili ‘vakfın şartları’, olası değişikliklerle ilgili ‘vakfın rücu şartları’, vakfı bozacaklarla ilgili ‘beddua’ ve hukuki işlerle ilgili ‘kadı hükmü’ isimli 6 bölümden oluşmaktadır.
Ayasofya’da sürekli Kur’an okunacağı yazıyor. Yetimlere günlük 100 akçe ayrılacağı belirtiliyor. Ayasofya’nın gelirlerinde köyler ve tarlaların büyük bir kısmı Trakya’dadır. Silivri’nin tamamı, Tekirdağ, Çorlu, Kırkkilise (Kırklareli) ile Vize’nin büyük bir kısmı, Hayrabolu, Pınarhisar’ı sayabiliriz. Çarşılar, hanlar, hamamlar, dükkanlar ve diğer akarların tamamı İstanbul’dadır.”
Ayasofya’nın gelirleri ile birçok kurumun kurulduğunu dile getiren Şahin, “Ayasofya Vakfiyesi 12 cami, aşevi, şifahane yerlerini içeriyor. Ayasofya Camii, Fatih Camii, Zeyrek Camii, Şeyh Vefa Zade Camii, eski İmaret Camii, Darülfeth Camii, Kule-i Cedide Camii, Darüşşifa, Darüt-talim, İmaret-i Amire, İmaret-i Amire mutfağı ve medreselerine ödenek ayrılıyor. Yani tamamı hayır üzerine kurulmuş. Aslına bakarsak da Osmanlı hayırdan bir medeniyet oluşturmuş” diye konuştu.
“Ayasofya Vakfiyesi, Ayasofya’nın halen bir cami olduğunun belgesidir” diyen Şahin, “Yeniden ibadete açılması ile birlikte Ayasofya’nın yaptığı hayır işleri yeniden canlanabilir. Bütün vakfiyelerde başlangıçta bir dua vardır. Vakfı amacı doğrultusunda kullananlara ‘Allah’ın, meleklerin rahmeti, bereketi üzerine olsun’ der. Ve sonunda da ‘Kim bu vakfın şartlarını değiştirirse veya değiştirmeye meyil ederse meleklerin laneti üzerine olsun. Kabir azabı dinmesin’ diye bitiyor. Camiyi müze şeklinde değiştirenlere bu dua geçerlidir. Cami dışında başka bir hizmet alanına dönüştürmek bu bedduaya müstehak olmaktır” şeklinde konuştu.
Vakfiyede vakıf akarlarının kıyamete kadar geçerli olduğu belirtiliyor: “Kıyamete kadar geçerlidir, satılamaz, bağışlanamaz, rehin verilemez, hiçbir şekilde ve sebeple değiştirilemez, vakfın gayesine aykırı tebdil ve tağyir manasında tasarrufta bulunulamaz, mevkufun yahut onunla alakalı her şeyin varlığını tehlikeye sokacak veya bunlarda noksan iras edecek tasarruflara teşebbüs edilemez, ancak vakfa yönelik açık bir maslahatı gerektiren tağyir ve tebdiller bunun istisnasını teşkil eder."
Ayasofya Vakfiyesi’nin de korunduğu Server Efendi Sergi Salonu’nda, 1236 yılından itibaren başlayan vakfiyeler, fermanlar, mülknameler, hududnameler, mühürler, tapu tahrir defterleri ve özel mülkiyete ilişkin düzenlenen tapu kayıt defterlerinden oluşan tarihi değere haiz belgeler bulunuyor. Bu belgeler parmak izi ile açılan kilitli kapılar arkasında korunuyor. Belgenin bulunduğu sergi salonuna girme yetkisi 4 kişide bulunuyor. Server Efendi Sergi Salonu’na, 1 daire başkanı, 2 şube müdürü ile görevli bir personel parmak iziyle girebiliyor.
Şahin, “24 Kasım 1934 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürüldü. Elimizde tapu var. 1936 yılında tescil edilmiş. Tapu niteliğinde türbe, akaret, muvakkithane ve medreseden oluşan Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi, Ebulfetih Sultan Mehmet Vakfı üzerine kayıtlıdır” dedi. Şahin, vakfiye için “Fatih’in tuğrası, zamanın kadısının mühürü, besmele, hamdele ve salvele kısmının bulunduğu ilk 3 metrelik kısmı 1950’lerde bir sergi için götürüldüğü İngiltere’de çalınmıştır. Bu eksik kısımlarla ilgili bilgiler diğer nüshalardan bakılarak elde edilmiştir” diye konuştu.