Prof. Dr. İlhan İlkılıç, “Aşı reddi sadece aşıyı reddeden kişinin sağlığını değil, tüm toplum sağlığını olumsuz etkiliyor. Bu nedenle tıp etiği açısından aşı reddi bir hak olarak görülemez” dedi.
Koronavirüs salgını tüm dünyada can almaya devam ederken, aşılama çalışmaları da sürüyor. Salgının bir an önce bitmesi için aşılama çalışmalarının tamamlanması öngörülüyor.
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlhan İlkılıç, son dönemde dillerden düşmeyen aşı karşıtlığına açıklık getirdi. Aşı reddinin tıp etiği açısından temel bir hak olmadığını söyleyen Prof. İlkılıç, “Tıp etiğinde bahsedilen negatif hak, hasta bir kişinin gerekli olduğu halde kendisine yapılması gereken muayene, teşhis veya tedaviyi reddetme hakkı anlamına gelir. Bu girişimler hastanın şuurunun açık olmadığı acil durumlar veya hastanın yaşından ve hastalığından dolayı rıza veremeyecek durumda olması haricinde, hastanın rızası olmadan uygulanamaz. Aşı reddi, sadece reddeden kişinin sağlığını değil, toplum sağlığını olumsuz etkiliyor. Bu nedenle tıp etiği açısından aşı reddi bir hak olarak görülemez” dedi. İlkılıç Yeni Şafak’ın konu ile ilgili sorularını şöyle yanıtladı:
Aşı karşıtlığı, farklı nedenlerle insanlara aşı uygulamasının faydasız ve zararlı olduğunu iddia eden ve bunun için de aşı olunmaması gerektiğini savunan bir görüş ve tavırdır. Bu durumu tereddütü olanlardan, zamanı olmadığı için ya da yeterince önemsemediği için henüz aşı olmayanlardan ayırmak gerekir. Avrupa’da 18’inci yüzyılın sonlarından itibaren aşı karşıtları var. Bunların dayandığı gerekçelerin bir kısmı bilimsel olmayan ya da komplo teorilerine dayanan ciddiye alınması mümkün olmayan mesnetsiz gerekçeler. Toplum sağlığını tehdit eden bir davranış, özgürlük mefhumu içerisinde değerlendirilemez. Ahlaki olarak özgür bir davranıştan bahsediyorsak bu, sağlık hakkı gibi başka insanların haklarını ihlal etmemeli. Diğer taraftan bu davranış etiğin sorumluluk ilkesi açısından kabul edilebilir olmalıdır. Aşı karşıtlığı bu iki şartı da ihlal ettiği için ahlaken yanlış bir davranış ve etik açıdan da meşruiyeti yok.
Tedbir alındığında kurtarılabilecek canların, önlenebilecek maddi ve manevi zararların olduğunu görmek gerçekten çok üzücü. Aşı karşıtlığı yaparak ve başkalarını da aşı olmaktan vazgeçirerek, toplum sağlığını tehlikeye atmaya hiç kimsenin hakkı yok. Yetersiz aşı oranı sadece daha fazla can kaybına değil, eğitim, sanayi ve ekonomi gibi diğer alanlarda zarara ve kaynak kayıplarına yol açmakta.Kanaatimce aşı karşıtları ortaya koyduğu bu tavırla önlenebilecek kayıplardan da sorumlu. Bu süreçte belki ilk aşamada doğru bilgilendirme yoluyla en azından tereddütlü ve aşı olma konusunda tembel olanlar ikna edilebilir. Aşı karşıtlarındaki tavır rasyonel olmayan bir düzlemde oluştuğu için onları bilimsel ve mantıki argümanlarla ikna etmek imkânsız görünüyor.
Toplum sağlığı söz konusu olduğunda, eğitim, iş ve sosyal hayatımızda önemli mağduriyetler yaşandığında, bu yaptırımları uygulamak etik açıdan meşrudur. Belli bir aşamadan sonra aşılı olan kişilerin sayısı bilgilendirme yoluyla arttırılamıyorsa, kanunlara aykırı olmamak şartıyla bazı yaptırımlar uygulanmalıdır. Zaten bu yaptırımların bazıları İçişleri Bakanlığı'nın genelgesiyle 6 Eylül 2021 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş durumda.
Sıklığı bilimsel kriterlerle belirlenen bu testin yapılmasının mecburi olmasını doğru buluyorum. Haftada 2 kez Kovid-19 testi bazı Batı ülkelerindeki okullarda da uygulanıyor. Beni bir etikçi olarak oldukça yüksek rakamlara varacak bu testlerin maliyeti de ilgilendiriyor. Kendine ve topluma karşı aşı olup sorumluluğunu yerine getiren bir vatandaş olarak; neden vergilerimle ya da sağlık sigortası ödemelerimle ahlaken yanlış davranan bir insanların ortaya koyduğu masrafları üstleneyim. Tasarruf edilebilecek bu kaynakların, bilimsel mesnedi olmayan davranışlarla israfını ahlaki bulmuyorum. Bu testlerin ücretlerini, bu kişilerin üstlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
İnsanlık tarihinde eşi benzeri olmayan bir pandemiyle karşı karşıyayız. Bunu yenmek için herkes ve her kurum üzerine düşeni yapmak zorunda. Söz konusu olan elimizde şifaya kavuşturan bir ilacın olmadığı bir viral infeksiyon olduğu için, bazı insanların mücadelede gerekli kurallara uymaması ve aşı olmaması bu mücadelede hepimizi başarısız kılacaktır. Eğer önlenebileceği halde hala kaybedilen canlar, maddi ve manevi zararlar varsa, bunlara doğrudan ya da dolaylı olarak sebebiyet verenler büyük vebal altındadırlar.