Dünyanın farklı bölgelerinde krizler yaşanıyor. İnsanlar göç ediyor. Türkiye, göçün ana üslerinden biri. Bu gelişmeleri engellemek için aklınızda nasıl bir plan var?
Sorunuz durumu çok doğru tespit ediyor. Şu anda yaklaşık bir milyar insan göçmen konumunda, bu, tarihin en yüksek seviyesi demek. Göçmenlerin dörtte biri uluslararası sınırları geçiyor, geri kalanı ise ülke sınırları içerisinde hareket ediyor. Bir başka deyişle her yedi kişiden biri göçmen. Tabir-i caizse oyun planımızın üç parçası var: Birincisi, silahlı çatışma ve siyasi baskılar gibi nedenlerle zorla yerinden edilen insanların sayısını azaltmak. İkincisi, yetenekli insanların mesleki nedenlerle hareketini kolaylaştırmak. Üçüncüsü ise tüm göçmenlerin haklarını garanti altına almak. Bu anlamda farklı alanlarda yoğun çalışma faaliyetleri sürdürüyoruz, ama her şeye rağmen yeterli değil.
TARTIŞMANIN DİLİ DEĞİŞMELİ
Avrupa’da İslamofobinin yükselişte olduğunu ve göçmenlere yönelik saldırıların arttığını görüyoruz. İnsanların sadece bir yere yerleştirilmesi yetmiyor. Bu aşamadan sonra siyasi olarak ne yapılabilir?
Bu sorunuz çok önemli. Size çok direkt bir cevap vereyim: Biz, iki büyük adım atılması gerektiğini düşünüyoruz. İlk hedefimiz İslamofobi ve göç tartışmasının dilini değiştirmek. Mevcut çekincelerin birkaç sebebi var. Öncelikle küresel ekonomik durgunluk, göçmenlerin geldikleri ülkede istihdam imkânlarını o ülkelerin vatandaşlarından alacakları endişesini doğuruyor. Ayrıca insanlar, küreselleşmenin etkisiyle kişisel ya da ulusal kimliklerini kaybetmekten korkuyorlar. Bu endişeler, İslamofobi dâhil bir dizi göçmen karşıtı hissiyatın ortaya çıkmasına neden oldu. Bizim çok çalışıp, bu endişelerin yersiz olduğunu ortaya koymamız gerekiyor.
GÖÇMEN KARŞITLIĞI EN ÇOK AVRUPA’DA
Ayrıca bazı ülkelerde insanların yabancı sayısındaki artışı kabul edemeyecekleri yönündeki düşüncelerine cevap vermemiz gerekiyor. Yakınlarda uluslararası bir kamuoyu araştırma şirketine yaptırdığımız anket, göçmen karşıtı duyguların en çok Avrupa'da yaygın olduğunu ortaya çıkardı. Bu durum, Avrupa'nın göç veren bir bölge olmaktan göç alan bir kıtaya dönüşmesiyle yakından bağlantılı. Eylül ayında İstanbul'da yapacağımız bir toplantı ile bu konuda daha net çıkışlar yapmamız gerekecek. Aslında Avrupa'nın ve Batının artık bu konuda başta sosyolik, siyasi olmak üzere bir çok noktada açılımlar yapması şart.