
Pera Müzesi 20. yaşını Alistair Hicks küratörlüğünde “Marcel Dzama: Ay Işığıyla Dans - Arkadaşı Raymond Pettibon’dan küçük bir yardımla” sergisiyle kutluyor. Kötü yönetimlerin eleştirisi, çevresel yıkım ve savaşın sebep olduğu felaketleri ele alan sanatçı bu konuları kimi zaman kara mizahla kimi zaman da adaşı Marcel Duchamp’tan esinlendiği satranç metaforuyla ele alıyor.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 20. kuruluş yılında, sanat dünyasında kendine özgü bir yol izleyen sanatçı Marcel Dzama’yı sergisiyle sanatseverlerle buluşturuyor. “Marcel Dzama: Ay Işığıyla Dans - Arkadaşı Raymond Pettibon’dan küçük bir yardımla” başlıklı bu sergi, Dzama’nın görsel sanatlar, film ve heykel gibi farklı disiplinlerdeki üretimlerini bir araya getiriyor. Sanatçı, Türkiye’deki ilk kişisel sergisinde izleyiciyi büyüleyici bir yolculuğa davet ediyor. Serginin küratörlüğünü geçtiğimiz yıllarda yine Pera Müzesi’nde sergilenen “Paula Rego: Hikâyelerin Hikâyesi”nden hatırlayacağımız yazar Alistair Hicks üstleniyor. Sergi, Dzama’nın sanat pratiğinde öne çıkan üç temel temayı mercek altına alıyor: Kötü yönetimlerin eleştirisi, çevresel yıkım ve savaşın sebep olduğu felaketler. Dzama, bu konuları kimi zaman kara mizahla kimi zaman da Dadaizmin en önemli temsilcilerinden, adaşı Marcel Duchamp’tan esinlendiği satranç metaforuyla ele alıyor. Sanatsal üretim sürecinde bireysel kimliğin yanı sıra kolektif iş birliklerine de büyük önem veren Dzama’nın, New York’lu sanatçı dostu Raymond Pettibon ile ortak çalışmaları da serginin önemli bir bölümünü oluşturuyor.
Gecenin ilhamıyla üretiyor
Serginin adı Marcel Dzama’nın ilhamı geceden almasından geliyor. Yaşam düzenini “Vampir saatlerine tabiyim” diyerek özetleyen sanatçı, atölyesine kapanıp Ay’ın çekim gücünden ve yaşamdan besleniyor. Dünyadaki kötü yönetimlere, kaynakların bilinçsizce tüketimine, çevre krizine, savaşlara odaklanan eserler üretiyor. “Ay dolunay hâlindeyken ekstra enerjim olduğunu fark ettim. En ilginç eserlerimin de hep o zaman dilimine denk geldiğini görüyorum” diyen sanatçı bu günlerde geç saatlere kadar ayakta kalıyor hatta iki gün boyunca hiç uyumadan çalışıyormuş. Bu yüzden her zaman Ay’la bu şekilde bir bağlantısı olduğunu hissettiğini söylüyor ve “Pandemi sırasında Long Island’a taşındık, köpeğimizle birlikte üç yıl boyunca orada kaldık ve daha geçen yıl şehre geri döndük. Orada yaşarken Ay döngüsünü gerçekten fark ettim. Ondan da önce Fas’a seyahat ettiğimizde, 5-6 yıl önce, bir araba kiraladık ve tüm Fas’ı gezdik. Chefchaouen’in dağlarında, mavi şehirde, Ay’ı fark etmiştim. Onu daha önce hiç bu kadar büyük görmemiştim. Pembe bir bahar Ay’ıydı, kendimi ona çok daha yakın hissediyordum ve araba kullanırken sanki bizi takip ediyormuş gibi geliyordu. Ondan sonra çizimlerime Ay’ı dahil etmeye başladım” açıklamasını yapıyor.
Popüler kültürden tanıdık yüzler
Dzama’nın eserleri, ilk bakışta popüler kültürden ve güncel siyasetten tanıdık ögeleri bir araya getiren çok katmanlı ve mizahi bir anlatı sunuyor; ancak yakından incelendiğinde, sanat tarihine dair zengin birikimi ve dünya tarihinden evrensel meseleleri ele alış biçimi ortaya çıkıyor. Sanatçının pratiği yalnızca çizim ve resimle sınırlı kalmıyor; diorama, kukla, kostüm, sahne tasarımı, film, şarkı, fanzin ve heykel gibi pek çok farklı disiplini kapsıyor. Farklı anlatım biçimlerini bir araya getiren bu üretim anlayışı, Dzama’nın dünyasını daha da derinleştirirken, sanatıyla kurduğu ilişkide sınırları ortadan kaldırıyor. Çeşitli projelerde Spike Jonze, Maurice Sendak, Beck, Kim Gordon, Raymond Pettibon, Bob Dylan ve New York City Ballet başta olmak üzere, çeşitli disiplinlerden isimlerle gerçekleştirdiği iş birlikleri de sanatçının çok yönlü yaklaşımını ve geniş ilgi alanlarını gözler önüne seriyor.
Tüm satranç oyuncuları sanatçıdır
Serginin öne çıkan eserleri arasında, Dzama’ya ait dört video yer alıyor: Kafirler (2010), Bir Satranç Oyunu (2011), Ay’da Yaşamak (Lorca için) (2023) ve Ölüm Disko Dansı (2024). Bu videolar, oyun ve savaş arasındaki ince çizgiyi vurgularken, satranç tahtasını bir strateji alanı olmanın ötesinde politik gücün ve toplumsal düzenin bir metaforu olarak ele alıyor. Satranç oynamayı çok sevdiğini ve ilkokuldayken Marcel Duchamp’a kafayı taktığını anlatan Dzama sırf aynı isme sahip olduğu için onun bir kitabını aldığını anlatıyor. Dzama, Duchamp’ın, “Tüm sanatçılar satranç oyuncusu olmasa da, tüm satranç oyuncuları sanatçıdır” sözünden ilham alarak sanatçının topluma bakış açısını ve entelektüel bir strateji geliştirme gerekliliğini vurguluyor. Daha önce İstanbul’a hiç seyahat etmediğini ifade eden Dzama, “Orada olacağım için çok heyecanlıyım ve onur duyuyorum. İstanbul’a seyahat etmedim ama çok gezen sanatçı arkadaşlarım İstanbul’a gittiler ve en sevdikleri yer orası. They Might Be Giants adlı bir gruptan İstanbul (Not Constantinople) adlı bir şarkı yazan bir arkadaşım vardı. Onlar için albüm kapağı yapmıştım” diyor. Pera Müzesi’nin 20. kuruluş yılında sanatseverlerle buluşturduğu “Marcel Dzama: Ay Işığıyla Dans”, 17 Ağustos’a kadar ziyaret edilebilir.

Satranç tahtasında iki rakip gibi
- Raymond Pettibon’la iş birliği, bu anlamda Dzama’nın kolektif yaratım sürecine olan ilgisini de gözler önüne seriyor. Dzama ve Pettibon, satranç tahtasındaki iki rakip gibi bir yaratıcı diyalog içinde eserlerini ortaya çıkarıyor. Dzama’nın gerçeküstü karakterleri, Pettibon’un politik eleştirileri ile birleşerek izleyiciyi toplumsal meseleler üzerine derinlemesine düşünmeye davet ediyor. Öte yandan bu çalışmalar, sanatın bir diyalog alanı olarak nasıl işleyebileceğine dair güçlü bir örnek oluşturuyor. Dzama, arkadaşı Pettibon için, “Çağdaş sanatta çizimin yolunu o kadar güçlü bir şekilde açtı ki eğer o bunu yapmasaydı ben de o kapıdan geçebilir miydim, bilmiyorum. Kapıdan içeri adım attı ve benim de içeri girmem için kapıyı tuttu. Bunu hiçbir zaman unutmadım hem bu yüzden hem de yeteneği nedeniyle her zaman onun hayranı oldum. Ayrıca oğullarımız aynı yaşta ve onlar da arkadaş oldu” diyor.

Oğlum ‘ana ortağım’
- Günü tersine yaşayan sanatçı oğlu Willem’ı okula gönderdikten sonra uyuyor ve oğlu okuldan gelince güne başlıyor. Böylece tüm gün onunla vakit geçirebildiğini söyleyen sanatçı, oğlunun uyku saatlerini de çalışmalarına ayırıyor. Marcel’in oğlu Willem de sık sık babasıyla birlikte çalışıyor. Geçtiğimiz şubat ayında, birbiri ardına çalışılan Exquisite corpse çizimlerinden hareketle bu sergide de yer alan Buzullar üstünde’yi üretmişler. Çalışma yüzyıl önce, 1925’te, Duchamp bir çizimin katlanarak bitirilmesi için arkadaşa verildiği eski bir çocuk oyunundan ilham alıyor. Sergi için Ulya Soley’e verdiği röportajda özellikle pandemi sırasında oğluyla çok fazla iş birliği yaptığını anlatan Dzama “O, benim ana ortağımdı. Birlikte pek çok film yaptık. O film de yazıyordu. Filmleri göstermedim çünkü içlerinde yüzü yer alıyor. Şimdi 12 yaşında ama o zamanlar daha küçüktü” diyor.