Bu kadim geleneğimizin kökleri şeker bayramı isminden değil, Asr-ı Saadet’e uzanan geleneklerimizden gelir. Dini ve sosyal olmak üzere iki yönü bulunan Ramazan ve Kurban Bayramı kutlamaları Asr-ı Saadet’te musalla adı verilen geniş bir alanda, kadınların ve çocukların da katıldıkları bayram namazı ile başlardı (bk. Tirmizi, Cum’a 36). Efendimiz (sav)’in bayramları kalabalıkla ve büyük bir coşku içinde kutlanmasını arzu ettiği bilinmektedir. Peygamber Efendimiz (sav)’in bayram namazını kıldıktan sonra musallaya çıkmadan önce hurma yemesi, bu âdetin sünnet olarak telakki edilmesine ve bayramda tatlı ikramı geleneğinin doğmasına yol açmıştır. Daha Tabiin döneminde İbn Sirin gibi un, tereyağı ve bal veya hurma ezmesinden yapılan bazı tatlıları ikram etmeyi adet haline getirenler vardı. Bağdat’ta 380 yılında yapılan bir bayram kutlamasında uzunluğu yaklaşık 150 metreye varan sofralarda tatlıların sunulduğu rivayet edilmektedir. Bu güzel gelenek binlerce yıldan beri bütün İslam alemi tarafından devam ettiriliyor.
Bayramlarda yenilen tatlılar, bayramın neşe ve paylaşma günü olduğunu, tatlılarla birlikte gönüllerin de tatlandırılması gerektiğini hatırlatır bizlere. Ancak bayramda tatlı yeniyor diye Ramazan Bayramı’na Şeker Bayramı demek, bayramı ticarileştirmek doğru değil. Arapça “idü’l-fitr” ve “idü’l adha” isimleriyle adlandırılan Ramazan ve Kurban bayramları, hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlamıştır. Esasen Ramazan orucu ilk defa bu yıl farz kılınmış, bu ayı oruçla geçiren mü’minler, ardından gelen Şevval ayının ilk üç gününü bayram olarak kutlanmışlardır. Bu sebeple bu bayrama “Ramazan Bayramı” veya bayramdan önce fitre (fıtr sadakası) verildiği için “Fıtr Bayramı” denilir.
Osmanlı dönemindeki bayramlarda ise padişah önce saray içerisindeki bayram alayına katılır, ardından Has Oda önüne konulan tahtına oturur, burada saray nedimleri ve musahiplerinin birbirinden güzel nüktelerini seyrederek eğlenirdi. Bu sırada padişahın yanında yer alan saray erkânına, vezirlere ve meşayihe helvalar, tatlılar dağıtılırdı. Hemen ardından vezirler ve ehl-i divan yerine oturur, Matbaha-ı Amire (Saray Mutfağı)’ ‘den getirilen yemekler yenirdi. Bayramlarda en başta şekerciler olmak üzere çarşı pazar dolup taşar; bayram tebriklerinde herkese şeker ikram edilirdi. Özellikle bugün halen süregelen geleneklerimizden olan akide şekeri ikramı çok makbuldü.
Bu vesileyle küskünlerin barıştığı, sevenlerin bir araya geldiği, rahmetle ve şefkatle dolu günlerin en değerlilerinden olan Ramazan Bayramı’nızı kutluyor, bu bilgilere sahip olduktan sonra Ramazan Bayramı’na halen şeker bayramı diyenlere ne cevap verilmesi gerektiğini sizlere bırakıyorum.
1 kahve fincanı su
1 tatlı kaşığı kuru maya
1 kahve kaşığı pudra şekeri
250 gr. un
1 su bardağı ılık su
1 kahve kaşığı tuz
1 adet yumurta
1 kg. toz şeker
2 su bardağı su
1 limonun suyu
Kızartmak için 4 su bardağı zeytinyağı