Bu yazıda yaklaşık 1950’den bu yana ülkemizdeki kuraklığa işaret etmek üzere somut örnekler vereceğim.
Sulak alanlar, tropik ormanlardan sonra biyolojik üretimin en yüksek olduğu dinamik ekosistemlerdir. Genellikle derinliği 6 metreyi geçmeyen, güneş ışığının dibine kadar ulaşarak sucul ve hayvansal planktonların, su altı ve su üstü bitkilerin, sucul hayvanların gelişmesine imkân veren, çok yeri saz, kamış gibi yüksek, kuşların saklanmasına, yuvalanmasına ve barınmasına uygun olan sulak alanlar ornitolojik açıdan büyük öneme sahiptir. Dünyanın en önemli genetik rezervuarı olan sulak alanlar, dünyadaki tüm türlerin %40’ını ve tüm hayvan türlerininse %12’sini barındırmaktadır. Sulak alanların başlıca işlev ve değerleri içme suyu sağlama; taşkın kontrolü; yeraltı sularının beslenmesi; sediman ve besin depolama; iklim değişikliğinin kontrolü; doğal arıtım; tarım, hayvancılık, balıkçılık, saz kesimi, turizm, ulusal güvenlik; kültürel kullanım ve rekreasyonel olanaklar olarak özetlenebilir.
İnsan hayatı için petrol mü kıymetli, su mu? Şunu bilelim ki bıçak kemiğe dayanmıştır.
Ülkemiz kurak kuşak içindedir. Gelecek nesilleri bir damla suya hasret bırakmayalım.