Sadece filmlerinde kullandığı müziklere bakarak çok kolay bir şekilde Tony Gatlif için 'müzik avcısı' tasvirini kullanırız. Ancak onun müzikal zekasının dayandığı çok güçlü kökleri var. Cezayir asıllı Gatlif, Vengo'da flamenkoyu sufi müzikleriyle harmanladı. Gadjo Dilo'da çingene kültürüne odaklandığını izledik. Son filmi Djam'da ise rembetikoya doğrultmuştu kamerasını Gatlif. Film endüstrisi konferans serisi Beyond24 için İstanbul'a gelen Gatlif ile filmlerindeki müzikleri, çingeneleri ve göçü konuştuk.
Benim göçle ilgilendiğim şey göç eden insanların yanlarında neleri götürdükleri. Tarih boyunca insanlar hep bir yerden bir yere göçmüşlerdir. Nedenini bilmiyoruz ama en büyük göç ise romanların çingenelerin göçüdür. Bu göçleri boyunca vardıkları yerlerin güzel yanlarını alıp bir sonraki yerlere görtürmüşlerdir. Mesela rembetiko da bunun bir örneği.
Flamenko ya da blues'a benzerliğiyle ifade edebilirim rembetiko'yu. Flamenkoda olduğu gibi bu müziğin kökleri var. Her şeyin ötesinde bir göç hikayesi var. Çok güçlü. Sözleri de çok güçlü. Türkiye'den Yunanistan'a geri dönerken Türkiyeli Yunanlar beraberinde rembetikoyu götürdüler. Aslında ortak müzikleri kültürleri oldu.
Ben Cezayir'den ayrıldığımda küçüktüm. Ancak göçün ne demek olduğunu biliyordum. Bilmediğin bir ülkeye gittiğin zaman büyük bir boşluk olur. Hep geşmişin hatırları, özellikle koku hatıralarıyla yaşarsınız. Ne getiriyorsak kültürümüz ve ruhumuzdur. Bunlara paha biçilemez.
Djam'ın kırk beş dakikası müzik mesela. Diyaloglardan daha fazla. Müzik evrensel bir dil. İnsanları, halkları bir araya getiren bir harç olduğunu düşünüyorum müziğin. Dünyanın bütün dillerini konuşabilmek isterdim ama ben bunu zaten müzikle yapıyorum. Bir halkı anlamak için dil bilmek zorunda değilsin müziğini dinleyerek anlayabilirsin. Çingeneleri bu yüzden çok marifetli bulurum. Gittikleri ülkelerin dillerini bilmeseler bile müzikle birlikte hemen uyum sağlarlar.
Hep bir gülümsemeyle bitiriyorum. İlk öğrendiğim şiir Guillaume Apollinaire'nin Mirabeau Köprüsü şiiriydi. Bu şiirde acıdan sonra her zaman mutluluğun geldiği sözleri vardı. Bu söz benim hayatımda her zaman etkili oldu. Benim için insan hayatı bu demek.
Çingeneler batılı değiller doğu kökenliler. Doğudan geliyorlar ve geçmiş oldukları her ülkenin müziğini kendi yorumlarıyla tekrar yapmışlar. Muhteşem müzisyenlerdir. Bulundukları yerlerdeki kaybolan unutulan müziklere çingeneler sahip çıkıyor. Bir ülkeden diğerine geçerken de benimsedikleri müzikleri götürüyorlar. Aynen kuşlar ve arıların polen taşıması gibi çingeleneler de bunu müzikle yapıyor. Çingenelerin ta Hindistan'dan başlayan göçlerinden itibaren o aldıkları müzikler İspanya'da Endülüs bölgesinde en zengin halini almıştır. Mesela İspanya'da hala flamenkonun esasen nereden geldiği tartışılır. Flamenko bütün bu göç birikimlerinin sonucu oluşan bir müzik.
Göç hala ve şimdiye kadar olduğundan çok daha güçlü bir şekilde var olan, yaşamakta olduğumuz bir şey. Çok önemli bir konu bugün. Hepimiz bir şekilde bir gün bir yerlere göç etme fikriyle varız, bununla yaşıyoruz. Günümüzde ne yazık ki dünyanın aşarı sağa yönelme gibi bir eğilimi var. Çok fazla korumacılar özellikle aşırı sağ kesim. Batıdan bahsediyorum. Batı, göçü bir zenginlik olarak algılamayı tercih etmek yerine sorun olarak görüyor. Nedense bu ülkelerde yaşayan bu görüşteki insanlar göçmenleri gördüklerinde bir şeyleri almaya gelmiş gibi algılıyorlar. Onlar bir şey vermeye gelmiş olamazmış gibi.
Aynı devlet başkanı bulunduğu sürece geri döneceklerini düşünmüyorum, kendilerine yer bulamazlar ülkelerinde. Çok fazla acı ve çok fazla kin var. Kendi kardeşleri tarafından öldürülen insanlar var. Bu haldeyken kendi ülken dahi olsa geri dönmek çok zor. Gidenlerin gitmiştir, kimsenin geri Suriye'ye döneceğini düşünmüyorum. Suriye'nin normale dönmesi çok zaman alacakatır aynı Cezayir gibi.