Sokağımızdan tanıdığımız kişilerdir onlar; yıllar içinde pek çok hallerine tanık olduğumuz, en çok da hüzünlerine. Ve hüzün ki, bize en çok yakışan değil midir, şaire kanarsak eğer? Aysel Kaymaz’ın Çıkmaz Sokak Öyküleri kitabında konu komşu diye adlandırabileceğimiz işte o kişilerin hikayelerini okuruz.
Yazar, sadece kendi şahitliği ile yetinmez, biz okurlarını da bu çıkmaz sokaklarki hayatlara şahitlik etmeye çağırır kaleminin gücüyle. Yine dev bir şair der ya hani “Ellerinden belli olur bir kadın/Denizin dibinde geziyor gibi” diye; Aysel Kaymaz’ın insanın iç denizine daldığı ve her dalışında inciler çıkardığı o kadın elleriyle tuttuğu kalemi bizi çıkmaz sokaklarda gizlenmiş 18 öykünün kahramanlarıyla tanıştırıyor.
Bu sokaklarda en çok mutsuz kadınlar vardır, en çok da kadın hikayeleri saklıdır çıkmaz sokaklarda. Bir Nilüfer Hanım vardır mesela; “Leylekler Bu yıl Da Gelmedi” öyküsünün içinden bizim dünyamıza sızan. Çocukluğu bir banka reklamının ışıklı panosunda gördüğü ve bir gün uçacağına inandığı leylekle bütünleşen Nilüfer Hanım için zaman, tam da ölümü vurmak üzereyken başlar öykü ve geriye dönüşlerle devam eder. Yazar, belleği artık sislenmiş, ancak çocukluk zamanını hatırlayabilen Nilüfer Hanım’ın peşine takar bizi. Onun çocukluk hayallerine, genç kızlığına, hayal kırıklığı olan evliliğine uğrarız tek tek.
“Aynadan Önce Aynadan Sonra” öyküsündeki Ferda’nın yıllar sonra Nihan’a dönüşmesi, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden biri olarak okunup geçilebilecekken bir öykünün içinde yeniden hayat bulur. Mimar olmayı hayal eden bir üniversite öğrencisinin yüreği çirkin bir adamın adına aşk dediği saplantılı ve hastalıklı tutkusu ile hayallerinden uzaklaştırılması hepimize tanıdık gelecektir. Yarınlara umutla bakan bir Ferda olmaktan çıkan, yüreğinde korkular inşa eden, ismini dahi değiştirerek Nihan’a dönüşen bu öykünün kahramanı genç kızın terapiste anlattıklarının “ben” dili ile okura aktarılması şeklinde ilerler öykü.
Bir Meryem vardır ki “Meryem’in Külleri” öyküsünde, sorumsuz bir kocanın cinnetlerin eşiğine getirdiği, yoksullukla mücadele eden. Ama yoksulluğun bir başka türlüsü olan yoksunluk karşısında eşiği atlama cesaretini gösteren “Parmak Uçları” öyküsünün Ayten’inde bizzat kendi ruhunu öldüren yazara da rastlarız biraz. Sonra Esma’lar, Pekçe’ler vardır bir de; doğurdukları her kız çocuğu için bir kalem kıran, “Kuş Olsun Şemse” öyküsünde. Evet, Şemseler kuş olsun ve annelerinin kaderini yaşamasınlar. Ama yazarın tespitine göre keder duyar da kadınların bu duasını, kader duymaz.“Turna Avazlı Kadınlar” öyküsünün Selcan’ı ise kadere sesini duyurmuş bir kadındır ne mutlu ki; “insan isterse…” cümlesinin içini doldurması, gücünü keşfetmesini sağlar ki, böylece kaderini yeniden yazar.
Erkek kahramanlar da vardır Çıkmaz Sokak Öyküleri’nde. Onlar da yazarın mutsuzluklar kuşanan kadınlarınkilere benzer hayal kırıklıklarının ucundan tutsalar da kadınlar başkadır bu öykülerde;gazetelerin üçüncü sayfa haberleri kadar, hayaller kadar, umutlar ve umutsuzluklar kadar gerçektir kadınlar…