Cumhuriyet bugün tam 100 yaşında. Cumhuriyet’in 100 yaşını hepimizden daha büyük bir coşkuyla kutlayan bir isim var: Orhan Halit Sobay. Cumhuriyet ile neredeyse yaşıt olan ve beş ay sonra 100 yaşına girecek olan Sobay’ın kapısını çaldık ve Türkiye’nin 100 yıllık hikayesini onun tanıklıkları üzerinden konuştuk. Doğma büyüme Kadıköylü olan Orhan Halit Sobay iki çocuk ve bir torun sahibi ve eşiyle birlikte Kadıköy’de kızının evinde yaşıyor. Yaşına göre son derece sağlıklı ve dinç. İlkokulu Kadıköy Misak-ı Milli Sokağındaki okulda okuduktan sonra orta öğretimini Haydarpaşa Lisesi’nde tamamlamış ve uzun yıllar Maliye Bakanlığı’nda memur olarak çalışmış. Sobay, bir süre sonra defterdarlıkta mülakatı kazanmış ve devlet dairelerinde hurdaların satışını yapan devlete bağlı bir şirkette çalışmaya başlamış. Buradan ayrıldıktan sonra bir dönem Sümerbank’a bağlı seramik fabrikasında yöneticilik yapmış olan Sobay, o dönemler Ankara, Bozüyük ve Konya’da görev yapmış. “1977’de emekli olduktan sonra Kadıköy Göztepe’de şu an oturduğum binaya tekrar geri döndüm” diyen Sobay ile Kadıköy Göztepe’deki evinde bir araya geldik.
Bir zamanlar Kadıköy Çayırbaşı’nda otururken evlerinin bir paşa konağı olduğunu anlatıyor Sobay. Paşa konağında doğduğunu ifade eden Sobay, “Oturduğumuz konak üç katlıydı. Paşa vefat etmişti ama en üst katında paşanın eşi oturuyordu. Onun alt katında da biz oturuyorduk. Haremlik, selamlıktı. O dönemler sokaklar hava gazıyla aydınlanırdı. O zamanlar paşanın eşine cici anne derdim, paşanın kız kardeşine de hala derdim. Oyun alanımız bahçemizdeki çimli bir alandı. Arkadaşlarımla hep birlikte o alanda oynardık. Yemyeşil, çok ferah ve çok güzeldi” diyerek doğduğu evi anlatıyor.
Sobay, Mustafa Kemal Atatürk’ün İstanbul’a trenle geldiği zaman oturdukları alana yakın bulunan Haydarpaşa Tren Garı’nda durduğunu belirtiyor. Sobay, “Atatürk’ün geleceğini duyardık ve hemen gara koşardık. O zamanlar Haydarpaşa Garı’na girmeden önce tren raylarına yön veren makasçılar olmadığı için tren dururdu. Biz de tren durduğu gibi hızlıca koşardık. Atatürk son vagonda olurdu. Atatürk vagondayken biz çocuklar da sevinç çığlıkları atar, bağırırdık. Atatürk trenin balkonuna gelir, pencereden bakardı. Balkonda ‘Napıyorsunuz çocuklar’ diye seslenirdi. Biz de ‘Yaşa Paşam, Yaşa Paşam’ diye hep bir ağızdan bağırırdık. Hatta bir seferinde bozuk para fırlatmıştı” şeklinde anlatıyor.
Cumhuriyetin ilanını çocukluğunda büyük bir coşkuyla kutladıklarını söyleyen Sobay, “Aynı coşku ve heyecan hâlâ var” diyor ve o coşkuyla 100. yılını kutlamaya hazırlandığını dile getiriyor. Sobay, günler öncesinden camlarına Türk bayraklarını asmış. “Hayatta en çok sevdiğim şey, yurdumuzun huzura kavuşması” diyen Sobay, gençlere de okumalarını, bilgi sahibi olmalarını ve tecrübe edinmelerini tavsiye ediyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın ilk başladığı yıllarda talebe olduğunu belirten Sobay, “Yayınlar yapılırdı. Bütün pencereler siyahla kaplı dışarıya ışık sızdırmak yasaktı. Biz de siyah perdelerle önlemimizi alırdık. İçeride elektriğimizi yakar otururduk. Ama dışarıdan kontrol ediyorlardı. İhlal eden olursa ceza yazılıyordu ve karne usulü vardı. Gıda sıkıntısı nedeniyle ekmek, şeker verildi şeklinde nüfus cüzdanına damgalanırdı. Tabii yetmiyordu o zamanlar. Mesela çeşmeye suya giderdik. Kayışdağı çeşmesi vardı. Orada testiyle eve su taşırdık” şeklinde yaşadığı zorlukları anlatıyor.” Kadıköy İskele Meydanı’nda da dört tane uçaksavar top bataryası vardı” diyen Sobay, “Alman uçakları gelirse hazır bekliyorlardı ve bir gece sesler duyduk. Meğerse bir Alman uçağı yolunu şaşırmış. Alemdağ’a kadar gelmiş. Bizimkilerde Alemdağ’da uçağı düşürmüşler” diye ifade ediyor.
1944-1945 yıllarında İkinci Dünya Savaşı’nda aen curcunalı zamanlarında iki buçuk yıl askerlik yaptığını söyleyen Sobay, aynı zamanda askerliğini Ankara’da muhafız alayında yaptığını ifade ediyor. Sobay, İsmet İnönü’nün muhafız ekibinde olduğunu dile getiriyor ve ekliyor: “Sürekli onunla vakit geçirirdim. Köşke girip çıkardım. İnönü sürekli ata binerdi. Çok disiplinliydi, yanımıza gelerek sakallarımızı kontrol ederdi, temiz olmamızı isterdi. Bir gün çenemi sıvazladı. ‘Sen yüzünü yıkamamışsın’ dedi. Aslında tıraş olmamışsın demek istemişti. Biz de anlardık tabii.”
“Kazım Karabekir, Atatürk’e çok yardımcı oldu. Onun arkasındaydı. Kazım Karabekir olmasaydı İstiklal Savaşı olmazdı zaten” diyen Sobay, askerlik yaparken Kazım Karabekir’in hayatını kaybettiğini söylüyor. Sobay, “Kazım Karabekir’in cenazesi için her bölükten ikişer kişi ayırdılar. 12 kişi arasında ben de vardım” diyor ve Kazım Karaber’in naaşını taşıdığını söylüyor. Sobay, o anları şu sözlerle paylaşıyor: “Hacı Bayram Camii’nden Kazım Karabekir’in naaşını 12 kişi kaldırdık ve top arabasına naaşını taşıdık. O zamanlar sivil halk bir durumu yanlış anlamış. Naaşı Anafartalar Caddesi’ne kadar naaşı götürüp askerlerin alacağını anlamışlar. Hacı Bayram Camii’nde polis kordon yapmış. O sivil halk bize tabutu vermedi. Çok büyük bir kalabalık ve kaos oluştu. Ana baba günüydü. Sonra biz altı kişi tabutu aldık kendimize doğru çektik. Sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne götürdük. Top arabasının içine koyduk. Naaş arabadayken kayışı çıkarma görevi benimdi ve en öndeydim. Sonra kayışı çekmeye çalıştım ama sıkıştığı için gelmedi. Üstteki kayışı söktüm ama alttakini sökemedim. Cebimde her zaman çakı vardı. Ben de çakıyla kestim. Kesmemle birlikte gerilen kayış fırlayarak İnönü’nün başına geldi. İnönü tam karşımdaydı. Çok panikledim ama sonra bir şey olmadı çünkü mahşer yeri gibiydi. Afalladım, korktum ve hiçbir şey demedi.”