Edebiyatımızın büyük fikir ve düşünce insanı Cemil Meriç, “Hazin bir kaderi var dergilerin” diyor. Ona göre dergiler, “Hür tefekkürün kalesi”dir. Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür. Meriç’e göre bir neslin vasiyetnamesidir dergi; daha doğrusu mesajıdır. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihardır. “Bizde hazin bir kaderi var dergilerin; çoğu bir mevsim yaşar, çiçekler gibi. En talihlileri bir nesle seslenir. Eski dergiler, ziyaretçisi kalmayan bir mezarlık” şeklinde sürdürür sözlerini. Kültür ve edebiyatta, dergiler hayati bir öneme sahiptir. Düşünce, üslup, tavır, bakış ve akımlar, dergilerde kendilerine yer bulur. Bir edebiyat dergisi için de devamlılık önemlidir. Yedi İklim dergisi de dile kolay tam 36 yıldır yayın heyecanını sürdürmeye devam ediyor. Ali Haydar Haksal birlikte olduğu bir grup arkadaşıyla birlikte yayımladığı bir dergi. Mart 1987’de yayımlanan ilk sayısından bugüne Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Akif İnan, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören, Ebubekir Eroğlu, Kâmil Eşfak Berki gibi yazar ve şairleri öncü isim olarak kabul etmiş, Sırat-ı Müstakim, Sebilü’r-Reşad, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera ve Yönelişler gibi Türk edebiyat tarihinde önemli yere sahip dergilerle aynı izlek üzerinde durmuştur.
400. sayıya ulaşmanın kıvancını yaşayan dergi medeniyetimizi sosyal, kültürel ve sanatsal izleğinden sapmadan çağa karşı özlü bir direnişle yürüyor. Kurulduğu günden bu yana birçok yazar ve şair yetiştirmiş olan dergi, genç isimlerin yetişmesinde de bir okul vazifesi görüyor. Dergiciliğin zor şartlarına karşı direnebilen Yedi İklim dergisi, “400. sayımızla karşınızdayız. 500. sayımızla da karşınızda olmayı temenni ediyoruz. Kendi sınırlarımızı zorlayarak bugüne geldik, sınırlarımızı yoklamayı sürdürüyoruz. Sınırlarımızı halka halka genişleterek asıl sınırımıza varacağız. Başkasının bize çizdiği sınırları değil, kendi gerçekliğimizi bilerek ve daima bize düşenin yolda olmak olduğunun bilinciyle hareket ediyoruz” sözleriyle yer alıyor son sayısının sunuş yazısında. Yeni Şafak Pazar olarak 400. sayı özelinde Ali Haydar Haksal ile bir araya geldik ve derginin kuruluş hikâyesini, yetiştirdiği yazarları ve derginin edebiyat dünyasına katkılarını konuştuk.
Cahit Zarifoğlu ve arkadaşları tarafından çıkarılan Mavera dergisinden ayrılan Ali Haydar Haksal, Osman Bayrak, Âlim Kahraman, Mustafa Çelik ve kendi kurduğu dergiden ayrılan Cahit Zarifoğlu ile birlikte Yedi İklim dergisini çıkarmaya karar vermişler. Haksal, Mavera dergisinde Sezai Karakoç'un “Fecir Devleti” şiiriyle ilgili bir oturum yaptıklarını, yayınlandığını ama Nuri Pakdil ile ilgili bir oturum yaptıklarını ve yayınlanmadığı için bir kopukluk yaşadıklarını söylüyor ve Yedi İklim dergisini nasıl kurduklarını şu sözlerle anlatıyor: “Mavera dergisinden ayrıldıktan sonra dergiden bazı isimlerle zaman zaman bir araya gelirdik. Benim evimde toplantılar yapardık. Evimdeki toplantılardan birinde bir dergi çıkarmaya karar verdik. Dergiyi çıkarmaya karar verince rahmetli Cahit Zarifoğlu aramızda görev dağılımı yaptı. Derginin yazı işleri müdürlüğünü Osman Bayraktar'a, sorumluluğunu ve sahipliğini de bana vermişti. Ayrıca bir yayın kurulu da oluşturduk. Bu yayın kuruluna arkadaşlarımızla beraber devam ettik.” Haksal, Yedi İklim dergisinin o dönem, Mavera, Edebiyat, Diriliş ve Yönelişler dergilerinde yazan arkadaşlarıyla Yedi İklim Dergisinde bir araya geldiklerini söylüyor.
Haksal, dergiye “Yedi İklim” ismini o dönem fakültede asistan olan şimdilerde ise Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Kutluer’in verdiğini söylüyor. Haksal, “Yedi İklim kavram olarak hem manevi hem de fiziki olarak bizim kendi dünyamızı, kültür dünyamızı da temsil ediyor. Yedi kat için cennetten ile sema diyoruz. Yani yedinin katları var. Tabiî bir coğrafi ve kültürel anlamda da bunun karşılıkları var. İnsanların yaşamış olduğu evreler bağlamında da böyle bir karşılığı var” diyerek anlatıyor ve dergide “Dört Bucak” isimli bir köşe yaptıklarını ve kuşatıcı bir isim olduğunu da söylüyor. Haksal, derginin ilk döneminde 24 sayı yayımladıklarını daha sonra derginin atmosferinde bir zayıflama yaşadıkları düşüncesiyle Şubat 1989 yılında yayın hayatına ara verdiklerini söylüyor ve çıkardıkları son sayı da üç sayıyı bir arada çıkardıklarını sözlerine ekliyor. Dergiye ara verdikten sonra Haksal, muhtelif dergilerde yazı yazmaya devam etmiş. Daha sonra 1992’den sonra tekrar arkadaşlarıyla Yedi İklim dergisi için bir araya gelip yayın hayatını sürdürmeye karar vermişler ve o gün bugündür tam 36 yıldır aralıksız bir şekilde okurlarının karşısına çıkıyor.
“Düşünce geleneğimizde düşüncemizi temsil eden bir izlek var” ifadelerini kullanan Haksal, kendi medeniyetimizin devamı olan dergiler olduğunu söylüyor. Haksal, Muallim Naci'nin Muallim mecmuası, Mehmet Akif Ersoy’un merkezinde yer aldığı Eşref Edip Fergan'ın çıkardığı Sırat-ı Müstakim, Sebilürreşad’ın, Yahya Kemal'in merkezinde yer aldığı Dergâh dergisi, Necip Fazık Kısakürek’in merkezinde olduğu Ağaç ve Büyük Doğu, Sezai Karakoç'un Diriliş, Nuri Pakdil ve arkadaşlarının Edebiyat’ı, Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Akif İnan, Erdem Beyazıt, Alaettin Özdenören grubunun birlikte çıkardığı Mavera ile Ebubekir Eroğlu'nun çıkardığı Yönelişler dergilerinden sonra Yedi İklim Dergisinin geldiğini söylüyor. “Bir düşünce ve medeniyet çizgisini temsil eden bir edebiyat, düşünce, sanat hareketidir” diyen Haksal, “Biz o sanat hareketine bağlı olarak kalmayı kendimizde ilke edindik. Diriliş akımı dediğimiz ana izleğe bağlı kaldık. Ona da gayret ediyoruz. Bu düşünceye bağlılık bizi bir anlamda da zorunlu kıldı” şeklinde anlatıyor.
“Yedi İklim’i sadece bir seçki dergisi olmaktan çıkarmaya gayret ettik” ifadelerini kullanan Haksal, Yedi İklim dergisinin edebiyatımıza katkılarını da şu sözlerle anlatıyor: “Yedi İklim dergisi, Diriliş Akımı'nın izleğinde olmak ve o düşüncenin merkezinde olma çabasındadır. Düşünce çabası ve kaygısı olunca ister istemez buna özen gösterdik. Derginin sunuş yazıları başlı başına bir manifesto. Her sayının yazısı bir düşünce yazısıdır. Arkadaşlarımızla birlikte yaptığımız çalışmalar var. Bu çalışmalarımızda medeniyetimizin, düşüncemizin, ilkelerimizin özüne uygun çalışmalar ortaya koymak. Bu çalışmaları bir tarafta söyleşilerle desteklemek bir diğer tarafta da medeniyetimiz ile batı medeniyeti düşüncesi karşılaştırmaları yapmak. ‘Yani günümüz romanının durumu nedir?’, ‘Geçmiş dönemin Tanzimat Dönemi romanı nedir?’ ‘Oryantalizmin bizim aydınlar üzerindeki etkileri nedir? Bunların bir hesaplaşması ve değerlendirmeleri içerisindeyiz ki ben de bu çalışmaları yapıyorum. Ayrıca Yedi İklim’in önemli bir özelliği de şu: Çıktığımız ilk günden beri medeniyet ve düşünce bağlamındaki öncü isimlerimizle ilgili özel sayılar yaptık. Yani hayatta olsun ya da olmasın. Sezai Karakoç hayattayken hakkında üç tane özel sayı yaptık. Nuri Pakdil hakkında sağlığında yaptık. Geçmiş dönemde hayattayken Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören hakkında özel sayılar yaptık. Cahit Zarifoğlu bizimle tabiî dergide başladı. Ama çok genç yaşta çok erken bir zamanda üçüncü sayımızın çıktığı sırada rahmetli oldu. Dört ila beşinci sayılarımız da yine onunla ilgili bir özel sayı yaptık. Daha sonrasında da Yedi İklim’de yazan, kitapları çıkan arkadaşlarımızla ilgili de bölümler yaptık. Onları da topluma bir anlamda sunmuş olduk.”
“Yedi iklim çıkmasaydı ne olurdu?” diye soruyorum Haksal’a, “Büyük bir boşluk olurdu” şeklinde cevaplıyor ve sözlerini şu şekil sürdürüyor: “Bugün Yedi İklim’de genç yaşta yetişmiş çok sayıda insan var. Bu arkadaşlarımız fazlasıyla düşünce hayatında yer alıyor. Nitelikleri tartışılır, bulundukları durumlar, yerler tartışılabilir ama sonuçta bir dergi ve bir derginin oluşturduğu bir ortamda yetişmiş çok sayıda insan var. Bu da bizim amacımıza uygun bir çıkış olmuş oluyor.”
“Kurulduğumuz günden bu yana beşinci kuşak oluştu” diyen Haksal, “Diğer kuşaklar da geliyor. 36. yılımızdayız. Yaklaşık kırk yıl. Bu kırk yıl içerisinde onarlı yıllara bağlarsak dört katman oluşuyor.
Bu dört katmanı bizde şöyle değerlendiriyoruz.. En genç olan şu anda yazmakta olan. Son kuşağı beşinci kuşak olarak nitelendiriyoruz. Kurulduğumuz günden bu yana yüzlerce kişi gelip geçti. Aralarında kitapları olanlar, dergi çıkaranlar, akademide belli yerlere gelenler, hatta rektör olanlar, profesör olanlar var. Bunun dışında bugün kültür hayatında televizyonlarda program yapımcıları, yöneticileri gazetelerde köşe yazıları yazan, bürokraside yer alan insanlar var. İlk sayıdan şu ana kadar var olan ve dergiyi beraber çıkardığımız arkadaşlarımızla yine beraberiz. Osman Bayraktar, Ali Göçer, Hasan Aycın, Alim Kahraman, yazı yazmayan ama derginin merkezinde İbrahim Usul, Recep Yumuk ve Musa Kahya var. Şu anda son dönemimizde ilk kuşağı oluşturan arkadaş grubumuz var. Sonraki dönemde birlikte olduğumuz on yıllık dönemde bir arkadaş grubu, kuşak var. Yani derginin bazı sorumluluklarını onlara da verdik.”
Haksal ve arkadaşları derginin kurulduğu bugüne geçen 36 yıl için de kaderin onları nereye getireceğini bilemezdi elbette. “Yedi İklim, düşünce geleneğimizdeki dergilerin kesintisiz en uzun ömürlü dergisi oldu” ifadelerini kullanan Haksal, “Allah bize sağlık verirse bunu devam ettirmeye gayret edeceğiz” diyor. “Bizden sonraki arkadaşlarımız dergiyi devam ettirirler mi, bilemiyoruz” diyor Haksal, Şu anda derginin merkezinde yer alan kimi arkadaşlarımızdan Mehmet Özger, Osman Koca, İsmail Demirel, Aykağan Yüce, Abdullah Yalın Karadağ, Serdar Kacır ve daha sonra gelenler var. Cahit Zarifoğlu’nun Mavera dergisinde iken kendisine ve arkadaşlarına nasıl emanet ettiğini şu sözlerle paylaşıyor: “Mavera'da yazarken rahmetli Zarifoğlu bana yazdığı bir mektupla ‘Biz artık yorulduk. Bundan sonra derginin sorumluluğunu size bırakacağız. Biz de dışarıdan size katkıda bulunacağız’ demişti. İstanbul'a geldi. Âlim Kahraman'ın öncülüğünde biz de o arkadaş grubuyla dergiyi çıkarmaya başladık. Birlikte bir yayın kurulu oluşturduk. O yayın kurulunda Mavera dergisini çıkarmaya gayret ettik. Daha sonra da Cahit Zarifoğlu Yedi İklim’le beraber ikisinde sorumluluğunu bize yüklemiş oldu. Şunu demek istiyorum aslında. O sorumluluk bize geldi. Biz bugüne kadar getirdik. Bizden sonra da zannediyoruz ki birileri o düşünce geleneğiyle sahip çıkar devam eder ve Yedi İklim’de nice sayıları da görürüz.” Genç yazarlardan umutlu olduğunu dile getiren Haksal, “Çünkü gayretlerini görüyoruz. O gayretler bize de umut veriyor” diyor.
Ali Haydar Haksal derginin kurulduğu ilk dönemlerde kadın yazarların çok fazla olmadığını dile getiriyor ve Yedi İklim’le birlikte kadınların yazı hayatına girmeye başladığını söylüyor. Haksal Alaeddin Özdenören ile arasında geçen bir konuşmayı şöyle aktarıyor: “Rahmetli Alaeddin Özdenören Bursa'da hastanede yattığı sırada kendisini ziyarete gittim. Tabiî dergi çıkıyor. Bana ‘Ali Haydar, Yedi İklim’de yazan kadınlar müstear mı, gerçek isimler mi?’ dedi. ‘Abi’ dedim ‘Onlar kadın yazarlar, kendi gerçek isimleri dedim. Yedi İklim’in ilk döneminde Nazan Bekiroğlu hem şiir hem de yazıyla dergide yer aldı. İkinci döneminde Selvigül Şahin Kandoğmuş, Dilek Aslaner, Sevil Tepe, Mihriban İnan Karatepe, daha sonra Fatma Rana Çerçi gibi isimler yer aldı. Onlar ara kuşak, onlardan sonra dergimizde yer alan bir hayli kadın yazar ve şairler var. Ondan sonra kadın yazarlar dergilerde çok aktif bir şekilde yer almaya başladılar. Bu yer alışın bir diğer nedeni de sosyolojik olarak da bakmak da yarar var. 28 Şubat sürecinde özellikle onlara sınırlama gelince kadınlarımız daha çok kendilerini okumaya verdiler. Okumaya verince ister istemez yazma eylemi belirmiş oldu. O dönem bir çıkış yakalandı. O çıkışı da ben değerli buluyorum. O çıkışın psikolojisi bizim açımızdan önemliydi.”