
Dindarların ele alındığı dizi ve filmlerin genellikle seküler bakış açısıyla yapılması bir soruna işaret etmiyor mu? Dindar kesim, özeleştiri de barındıran yapımları neden kendi eliyle hayata geçiremiyor? Oysa çok eleştirilen yapımları en çok dindarlar izliyor…
Türkiye’de sinema ve dizilerin ele aldığı meseleler, dönem dönem ağırlık noktasını değiştirir. Zira toplumsal yapı ile bağlantılı olarak yön alır. Son 20 yılda değişen sosyo-kültürel ortam sebebiyle özellikle son 10 yılda ülkemizde çok sayıda “mütedeyyin eleştirisi” anlatan yapım hayata geçiyor. Son olarak Netflix’in “İstanbul Ansiklopedisi” dizisi yayınlandı. Çok fazla meseleyi ele alan dizinin ana aksında ise Amasya-İstanbul arasında iki kuşağın yaşadığı kimlik arayışı ve çatışması var. Elbette dindarlar ana karakterler arasında.

İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ İYİ AMA…
İstanbul Ansiklopedisi, Netflix’in yakın zamanda yayınladığı “Bi Başkadır” dizisi gibi seküler-dindar gerilimini toplumsal dönüşüm ışığında nispeten insaflı yapıyor. Dindarlığı taşraya mahkum etmesi, kimlik arayışındaki başörtülü kızın İstanbul’daki daha ilk gününde “çizgiyi aşması” ve modern şehir hayatıyla uyumlu başörtülü görmememiz dışında dizide ciddi bir sorun yok. Selman Nacar’ın yönetmenliğini ve Barış Aygen’in görüntü yönetmenliğini özellikle tebrik etmek gerek. Oyuncular iyi olsa da oyunculuklar, dizinin anlattığı “arada kalmışlık” ile uyumlu şekilde sorunlu.
Neyse…
Asıl konuya dönelim…
Kızıl Goncalar, Kızılcık Şerbeti, Ömer, Piyasa dizileri başta olmak üzere yakın zamanda çok fazla yapımda dindar karakterler ve merkezinde dindarların yer aldığı sınıfsal çatışma konu edildi. Yapımların ortak noktası seküler pencereden bakması ve mütedeyyin kesime dışarıdan bakması.

DİNDAR KESİMİ NEDEN HEP SEKÜLER BAKIŞ ANLATIYOR?
Elbette Türkiye’nin geldiği yeri göstermesi açısından önemli. Ancak ciddi bir soru/sorun gündeme geliyor: Dindar toplum katmanı neden kendisini yeterince anlatamıyor?
7 Güzel Adam, Huzur Sokağı, Sevda Kuşun Kanadında gibi diziler örnek gösterilebilir. Lakin bu yapımlarda eksik olan ise “özeleştiri” idi. Seküler bakış açısı eleştiri yaparken, dindar bakış açısıyla yapılan eserler ise güzelleme çerçevesinde hayat buluyor. Oysa yapılması gereken, içeriden bakış ile özeleştiriyi de kapsayan çalışmalar hayata geçirmek.
Dindarları eleştirdiği belirtilen ya da doğru yerden bakmadığı iddia edilen yapımlar da en çok dindarlar tarafından izleniyor elbette.
Böylece reyting sorunu kalmıyor. Zaten bunu keşfeden yapımcılar
son 2 yılda özellikle
bu konuları ele alıyor.
CEVABINI BİLDİĞİMİZ SORULAR
Yani ülkemizde kendisini kendisi anlatamayan ama iktidarda olan geniş bir toplumsal kesim var. Dindar yapımcı, yönetmen, senarist ve mecralar neden bunu yapamıyor? Özeleştiri merkezinde yapımlara neden cesaret edilemiyor? Eleştiriden ve özeleştiriden neden kaçılıyor?
Toplumsal yapı değişirken, kadın ve erkeğin rolü yeniden tanımlanırken, genç dindar nesil sürekli soru sorarken, dindar sermaye büyürken, yani dindar kesim kendini her zamankinden fazla sorgulaması gerekirken, neden en etkili üretim alanı olan dizi ve
filmler üretilemiyor?