|

Doğduğum konakta kültür-sanat dünyası buluşurdu

İlim Yayma Cemiyeti’nin kurucularından iş adamı Hacı Nazif Çelebi'nin kızı, eski siyasetçilerden Muharrem Karslı'nın eşi Hatice Güzide Karslı Süleymaniye'de bir Osmanlı konağında dünyaya geldiğini ve konağın o yıllarda kültür, sanat ve ilim dünyasının buluşma adreslerinden biri olduğunu söylüyor. Karslı, “Celalettin Ökten, Hamit Aytaç, Halim Özyazıcı, Necip Fazıl ve İbnülemin Mahmut Kemal İnal gibi isimler babamın dostlarıydı, konağımıza gelip giderlerdi” diyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 23/06/2024 Pazar
Güncelleme: 11:17 - 23/06/2024 Pazar
Yeni Şafak
Hatice Güzide Karslı
Hatice Güzide Karslı

İstanbul’un yedi tepesinden üçüncüsüne kurulmuş bir mahalledir Süleymaniye. Sokakları İstanbul’un en güzel manzarasına açılan Süleymaniye’de bugün in-cin top oynuyor. Geçtiğimiz aylarla Fatih Belediyesi tarafından yürütülen sözlü tarih çalışmasında Hatice Güzide Karslı’nın anlattıkları bu yüzden çok kıymetliydi. Annesi dönemin önemli kadın hattatlarından olan kendisi ve ablası ise çocuk yaşta yaptıkları hat eserleriyle İbnülemin Mahmut Kemal’in Son Hattatlar kitabında zikredilen Hatice Güzide Karslı 1942 yılında Süleymaniye’de dünyaya gelmiş ve evleninceye kadar da bu semtte yaşamış. İlk gençlik ve çocukluğu Ayşekadın Hamamı Sokak’taki 22 numaralı konakta geçen Karslı’nın doğup büyüdüğü ev bugün Suffa Vakfı olarak ayakta. İş adamı Hacı Nazif Çelebi’nin kızı olan Karslı babası sayesinde evlerine gelip giden dönemin önemli kültür sanat ve siyaset dünyasından isimlerle çocuk yaşta tanımış. Eşi Muharrem Karslı ise ilk bankamatikler olmak üzere pek çok yeniliği ülkemize getiren finans sektöründe çok önemli bir isim. Aynı zamanda Türkiye’nin siyaset dünyasında da yer almış eski milletvekillerimizden. Güzide Karslı’yla Acıbadem’deki evlerinde buluştuk ve birlikte Süleymaniye’ye doğru tarihi bir yolculuk yaptık.

Süleymaniye’de bir konakta esnaf bir babanın kızı olarak dünyaya geliyorsunuz. O konaktan ilk ne hatırlıyorsunuz?

1942 yılında Süleymaniye’de bir konakta doğdum. Ayşekadın Hamamı Sokak’ta bulunan bu konak eski Osmanlı mimarisindendi. Çocukluk ve gençliğim bu evde geçti, güzel anılarım oldu. Evimizin büyükçe bir bahçesi ve bahçesinde çeşitli meyve ağaçları vardı. Dut, incir ve hurma ağaçlarımızdan meyve toplardık. İki katlı evimizin bir de bodrum katı bulunuyordu. Mutfak kısmının kapısı bahçeye açılıyordu. Konağın bahçesinde daha fazla vakit geçirir, oyun oynar, ağaçların tepesine çıkardık.

Kaç kardeştiniz?

Biz yedi kardeştik, Ben üç numaraydım. Bizimle oynamaya mahalleden birkaç arkadaşımız da bahçemize gelirdi. Konakta bizimle yaşayan ve özellikle çocuklarla ilgilenen Fatma Ablamız vardı. Daha sonra Süleymaniye Camii’nin türbedarıyla evlendi. Çok sevdiğimiz bir ablamızdı halen daha çocuklarıyla görüşmeye devam ederiz. Yine yemek yapmaya bir yardımcı gelirdi.

Süleymaniye’de Süleymaniye Camii de önemli bir mimari yapı olarak öne çıkıyor. Mahallenin çocukları olarak camiye gidip gelir miydiniz?

Süleymaniye Camii bahçesine çocukken annem oyun oynamaya götürürdü. Biz bahçesinde oyunlar oynarken annemin de bahçede ağaçların gölgesinde dinlendiğini hatırlıyorum.


Üniversite kampüsünde dinlenirdik

Diğer tarafta ise İstanbul Üniversitesi kampüsü var. Bu kampüse de mahalleliler olarak gidip gelir miydiniz?

Üniversitenin kampüsü eskiden halka açıktı. Özellikle Beyazıt’a ya da Kapalıçarşı’ya gidip gelirken güzergah olarak bu kampüsü kullanırdık. Kampüste ağaçların altında oturup dinlenmeyi severdik.

Alışverişlerinizi nerelerden yapardınız?

Evin alışverişini yapmayı severdim, annem de bu yüzden 11-12 yaşlarımdan itibaren alışverişe beni gönderirdi. Günlük alışverişimizi mahalledeki Kemeraltı’ndaki bakkaldan, kasaptan yapardık daha çok. Eskiden ayrıca her gün belli saatlerde kapımızdan zerzevatçılar geçerdi.Onlardan da sebzemizi alırdık. Kapalıçarşı’dan ise giyim kuşam alışverişi yapılırdı. Hazır kıyafet alınmazdı o yıllarda. Kapalıçarşı’dan kumaş alınır ve terziye kıyafet diktirilirdi.

Evde dikiş bilen kimse var mıydı?

Dikiş kursuna gittiğim için kardeşler arasında en iyi ben öğrendim ama diğerleri de dikişten anlar. Özellikle evlendikten sonra kardeşler olarak hep birlikte çocuklarımıza kıyafet dikerdik. Güzel kıyafetler çıkardı ortaya, beğenilirdi.


Babası Hacı Nazif Çelebi ve arkadaşları İbnülemin Mahmut Kemal ile birlikte.

Konakta eğitim aldık

Okul eğitiminiz nasıl oldu?

Akranlarımız okula gittiler ancak beybabam bizi okula göndermedi konukta eğitim gördük. Süleymaniye’de evimize yakın bir ilkokul vardı. Babam okul müdürüyle görüşmüş, müdür bey her gün evimize gelir bize de evde özel ders verirdi. Daha sonra sınava girip diplomalarımızı da aldık.

Aynı zamanda hat dersi de alıyorsunuz. Süleymaniye Camii’nde ise hafızlık eğitimi görüyorsunuz. Babanız modern ve geleneksel eğitimi birlikte aldırıyor değil mi?

Beybabam önce annemi hafızlık eğitimi için teşvik etmiş. Annem iki küçük çocuğu varken hafızlık eğitimine başlayıp bu eğitimini başarıyla tamamlamış. Hafızlık duası Süleymaniye Camii’nde yapılmış. Daha sonra büyük ablam hafız oluyor. Onun da duası Süleymaniye Camii’nde yapılıyor. Ben de hafızlığı 1960 yılında bitirdim benim duam da aynı camide yapıldı. İki yıldan biraz fazla hafızlık eğitimim sürdü. Yapılan hafızlık törenleri çok güzel olurdu, unutamam.


Osmanlıcayı beybabam öğretti

Osmanlıca’yı biliyorsunuz, onu nasıl öğrendiniz?

Beybabamdan ilk dersi aldık. Bize her gün dört satır Osmanlıca metin ödevi verirdi akşam da yazdığımız metne bakar tashihlerini yapıp altına imza atardı. Beğenirse de yıldız koyarak bizi teşvik ederdi. Osmanlıca’ya “Eski yazı” değil “Eskimez yazı” derdi. Özellikle annemizin Osmanlıca tuttuğu günlüğünü günümüz Türkçesine aktardığımızda Osmanlıca bilmemiz ablamın da benim de çok işine yaradı.

Annenizin günlüğü basıldı mı peki?

Hayır basılmadı. 1946 ile 1990 yılları arasında Osmanlıca olarak tuttuğu bir günlük. Onu kitaplaştırmak istiyoruz ama henüz bir şey yapmadık.


Halim Özyazıcı ve Hamit Aytaç’tan hat dersi aldık

Hat dersi de alıyorsunuz değil mi?

Ben çocukken babam dönemin hat hocalarından Halim Özyazıcı’dan hat dersi almamızı istiyor. Böylece ben ve iki ablam birlikte hat dersine başladık.

Hat eğitimiyle ilgili neler hatırlıyorsunuz?

Her hafta Hattat Halim Bey evimize gelirdi. Bazen hocamız geldiğinde evde arkadaşımız da olurdu. Hemen hocamız o çocukları da yazmaya teşvik eder, “Defter getirin size de meşk yazayım siz de hat öğrenin” derdi. Herkesin hat öğrenmesini isterdi. Ancak kendisi 1964 yılında elim bir trafik kazasında vefat edince hat dersimiz de yarım kaldı.

Halim hocanın vefatından sonra kimden meşk aldınız ?

Hamit Aytaç Hoca’dan derslere devam ettik. Yine beybabamızın teşvikiyle Hamit Aytaç hoca evimize bu defa haftada bir gelmeye başladı. 1975 yılına kadar bu dersler hamit Hoca’yla devam etti.


Babam annemi ve bizi hat sanatına teşvik etti

Halim Özyazıcı Harf İnkılabı’ndan sonra Babıaili’deki dükkanını kapatıp. Topkapı taraflarında üzüm yetiştirmiş. Bu bağa da gittiniz mi hiç? Çocukluğunuzda bunlarla ilgili neler hatırlıyorsunuz?

Bazen hocamız eve gelemezse beybabamız “meşk almadan olmaz” der bizi toparlar arabaya bindirir hep birlikte hocamızın evine giderdik. O nefis üzüm bağından ikram ettiği üzümleri hatırlıyorum. Daha sonra annem de bizim hat derslerimize katılmaya başladı. Ancak biz kardeşler sonraki yıllarda annem kadar hat üzerine eğilemedik. Annem ise yazmaya devam etti, bu alanda öğrenciler de yetiştirdi.

Peki o yıllarda kız çocukların ve kadınların hat dersi alması yaygın mıydı?

Bütün bunlar beybabamın teşvikiyle olmuş yoksa o yıllarda yaygın değildi. Üstelik beybabam sadece biz çocuklara hafızlık ve hat dersi aldırmakla kalmamış annemi de evlendikten sonra hem hafızlık hem de hat dersleri için teşvik etmiş. Hatta annem hafızlık dersi alırken her sabah namazından sonra beybabamla birlikte dışarı çıkar yürüyüş yaparlarmış. Annem bu yürüyüş sırasında ezberini okur beybabam da elindeki Kur’anı Kerim’den annemin ezberini dinler, yanlışlarını düzeltirmiş.


İlimle ilgili beybabam bir yol haritası çizmiştir

Babanız sadece ailesinin yetişmesinde değil toplumda da etkili bir rolde. Özellikle İmam Hatip liselerinin kuruluşunda etkili olan İlim Yayma Cemiyeti’nin kuruculardın birisi. O dönemle ilgili neler hatırlıyorsunuz?

Beybabam ilimle ilgili bir yol haritası çizmiştir. Beybabamın bir fotoğrafı vardır: Yanında yirmiye yakın çocukla oturuyor. İşte o çocuklar İstanbul’a kimi hafız olmak için kimisi de okumak için gelmiş. O yıllarda yurt yok camilerde, kurslarda kalıyorlarmış. Beybabam da her bayram bu çocukları toplar çarşıya götürür elbisesinden ayakkabısına her türlü ihtiyaçlarını karşılarmış. Sonra da o çocuklarla camiye gelip birlikte namaz kılarmış. Dindar bir gençliğin yetişmesi için çok emek verdi diyebiliriz.


Ayasofya’nın hat levhalarını babamlar yerine astırdı

İlim Yayma Cemiyeti’nin kuruluşuyla ilgili neler hatırlıyorsunuz?

İlim Yayma Cemiyeti Fatih Çarşamba’da babam ve arkadaşları tarafından kuruldu, onu hatırlıyorum. Açılış törenine rahmetli dayım, babam ve biz çocuklar da dahil ailece gitmiştik. 1951 yılı gibi aklımda kalmış.

Bir de Ayasofya Camii müze olunca duvarındaki büyük hat levhaları yere indirilmiş ve yıllarca bir kenarda bekletilmiş. Daha sonra babanızın ve mimar Ekrem Ayverdi’nin gayretiyle bu levhalar yeniden yerine asılmış. Bu olayın ayrıntılarıyla ilgili neler biliyorsunuz acaba?

Evet Ayasofya Camii ibadete kapatılınca bu önemli hat eserleri de indirilip kapıdan dışarı çıkarılmak istenmiş ancak boyutları büyük olunca kapıdan çıkarılamamış ve bu defa bir kenara atılmış. Adeta çürümeye yüz tutmuş. Babam, mimar arkadaşı Ekrem Ayverdi Bey ve daha kimler var bilmiyorum ama birkaç kişinin girişimiyle Ayasofya müze olunca duvara yeniden asılsın diye dönemin müze müdürüyle görüşülerek levhaları yerine astırmışlar.

Süleymaniye’de büyüdüğünüz konak aynı zamanda dönemin kültür sanat isimlerini de buluşturan bir mekanmış. Kimler gelir giderdi evinize?

Beybabam herkesle görüşürdü. Mesela Celal Bayar’ın bizim evimize geldiğini hatırlıyorum. Necip Fazıl Kısakürek her hafta evimize gelirdi, babamın samimi arkadaşıydı. Bazen sabah erken gelirdi hatta. Beybabam da beni gönderirdi yanına “Misafirle sohbet et ben geliyorum” diye. Necip Fazıl’ın yanına çıkıp onunla beybabam gelinceye kadar sohbet ettiğimi ancak onun çok fazla konuşmadığını hatırlıyorum. Sonra beybabam yanımıza gelir ve birlikte konaktan ayrılırlardı. Yine dönemin yazarlarından

Cevat Rıfat Atilhan evimize gelirdi, babamın yakın arkadaşıydı o da.

Başka ailecek görüştüğünüz kimler vardı?

Celalettin Ökten ve ailesi vardı.Çarşıkapı tarafında oturuyordu onlar da. Arapça dersine üç kardeş olarak onların evde Celalettin Ökten’den almaya başladık. Hatta Celalettin Ökten “Oğlum da Arapça’ya başlamak istiyordu, sizin kızlarla birlikte ders alabilir mi” demiş. Biz ve oğlu Saadettin Ökten olmak üzere hep birlikte Arapça’ya başladık ama altı ay sürdü devamı gelmedi.


İbnülemin babamın yakın dostuydu

İbnülemin Mahmut Kemal İnal Bey’in Son Hattatlar kitabında bahsediyor sizden. Aynı zamanda kitapta annenizden de bahsediyor. O kitaba nasıl dahil oldunuz, hikayesini dinlemek isteriz?

Babamın yakın dostuydu bize gelip giderdi. Mercan tarafında bir konakta yaşardı. Değişik biriydi. Fıstıklı baklavayı özellikle severdi. Bir seferinde evde yine baklava yapılmış yardımcımız Fatma Abla ile İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın konağına hava karardıktan sonra götürdük. Onun da misafirleri mi ne vardı bilmiyorum ama geç kaldık diye kapıda azarladığını hatırlıyorum.

Kitabında hat eserlerinizi yaşınız küçük olmasına rağmen beğendiğini söylüyor. Hatlarınıza baktığını hatırlıyor musunuz?

Evimize gelmişti ve biz üç kardeşi çağırtmış önünde hat yazmamızı istemişti. Onun önünde yazdık diye hatırlıyorum.


Huzur Sokağı konağımızda çekildi

Nasıl örtündünüz?

Ben çok rahat örtündüm. Ama ablam biraz zorlanmıştı. Güzel bir pardösü ve hazır eşarpla örtündüm.

Eşarplarınız hazır mı olurdu?

Evet hazırdı. Özellikle beybabam Avrupa’ya gititğinde oradan çok güzel hediye eşarplar getirirdi bize. Hala durur o eşarplarımız. Beybabam Şule Yüksel Şenler’in örtünmesini çok beğenirdi o yıllarda. Onu bize örnek gösterirdi. Bizim biraz önden saçımız görünürdü o ise tamamen kapatırdı. Beybabam da onun gibi örtünmemizi isterdi.

Şule Yüksel o yıllarda nerede oturuyordu?

Bizim mahallede evleri vardı. Onunla da güzel bir ahbaplığımız olmuştu, güzel vakit geçirmiştik. Hatta onun ünlü Huzur Sokağı romanı Birleşen Yollar adıyla sinema filmi olunca bir bölümü de bizim Süleymaniye’deki konağımızda çekildi.

Hangi sahneler çekildi?

Hangi sahneler çekildiğini hatırlamıyorum çünkü ben evlenip ayrılmıştım konaktan. Annem, babam, beybabam, erkek kardeşim ve kız kardeşim oturuyordu o zaman konakta. Hatta erkek kardeşimin çocuğu daha küçüktü. Yeğenimiz de o zaman çocuk rolüyle Birleşen Yollar filminde oynamış.


Misafirimiz eksik olmazdı

Komşuluk ilişkiniz nasıldı? Kimlerle komşuluk yapardınız?

Annemin her pazartesi misafir kabul günüydü. Mutlaka o gün misafirler gelirdi annemler de ablamlarla misafirliğe giderlerdi.

Dikiş kursuna gittiğinizi söylediniz. Genç kızlar başka hangi kurslara giderdi?

O yıllarda Akşam Sanat okulları vardı. Ben yemek kursuna Cağaloğlu’ndaki Akşam Sanat Okulu’nu gittim yine Pasta, Dikiş kurslarına gittim orada arkadaşlarla çok güzel vakitler geçirdik.

Eşinizle nasıl tanıştınız?

Benim kayınpederimle dayım hacda birlikte imiş. Bu tanışıklıktan sonra aile Nazif beyin kızları var mıdır diye akıllarına gelmiş. Bu hac yolculuğu sonrası bir gün kayınvalidem ile büyük görümcen bizlerle tanışmaya konağa geldi.


Beybabam hacca giderken yürüyerek hududu geçmiş

Bu hac ziyaretleri de ilk yapılan hac yolculukları dönemi mi?

Yok ilk yolculuklar değil. Hacın ilk yolculuklarından birini beybabam ile arkadaşı Fahri Kiğılı Bey birlikte yapmış. Yürüyerek hudutları geçerek Kutsal Topraklara varmışlar. Ama hangi yıllar bilmiyorum. Daha sonra babam uçakla Hollanda üzerinden Türk hacıları götürdü. Dayım ise ayrıca haca gittiğinde eşimin ailesiyle tanışmış.

Düğün nerede oldu?

Beybabam düğün salonlarından çok hoşlanmadığı için bizimki konağın bahçesinde oldu. Düğünden sonra da Erenköy’de bir daire tutuldu oraya yerleştik. 10 ay kadar bu evde yaşadık. O evde ilk kızım Neslihan dünyaya geldi. Oradan da Acıbadem’de tutulan bir konağa taşındık. Orada da kızım Aslıhan dünyaya geldi. Kayınvalidem ve kayınpederim ile bir süre o konakta birlikte yaşadık.

O konak kimindi?

Sahibini hatırlamıyorum ama bir paşanın konağıydı. Paşanın Fahira Hanım diye bir kızı vardı onu hatırlıyorum sadece. Şimdi oturduğumuz apartmanın arsasını kayınpederim o yıllarda aldı ve buraya bir apartman dikti 1964-65 yıllarında bu apartmana taşındık. Son kızım Yasemin de burada dünyaya geldi hala aynı aparmanda oturuyoruz. Bu arada eşim Muharrem Bey de müfettiş oldu. Böyle olunca biz eşimin görevi nedeniyle altı ayımızı her yıl İstanbul dışında geçirmeye başladık.



Eşimle Anadolu’yu da gezdik

Anadolu’da nereleri gördünüz?

Çok yer gezdik. Mardin, Siirt, Diyarbakır, İzmir, Aydın. Her yıl altı ay Anadolu’da oluyorduk. Her ay bir şehirde kalıyorduk. Ben biraz titiz insanım. İki tane küçük çocuğum vardı. Gittiğimiz her şehirde önce kaldığımız otelin odasını çok iyi temizlerdim sonra odaya ayakkabı ile girilmesini istemezdim. Bir ay o otelde kalırdık ve bizim evimiz orası olurdu. Bir seferinde Uşak’ın Çivril ilçesine gitmiştik. Gittiğimiz ilçedeki misafirhanede yüksek karyolaları hatırlıyorum. Tuvalete ise paslı bir konserve kutusunu koymuşlar, sular kesik. Ben burada kalamam dedim akşam eşim gelince. Bunu duyan ilçe halkı da bize sahip çıktı bir aile çocukları için hazırladıkları daireyi bize açtı orada kaldık. Çok güzel anılarla döndük.

Güzel dostluklar da kurulmuştur o gezilerde?

Evet güzel dostluklarımız oldu. Bir banka müdürü vardı Sedat bey. Eşi Güner hanımla çok güzel bir dostluğumuz olmuştu mesela. Aynı zamanda oyuncu Meltem Cumbul’un anne ve babası oluyor.

Anadolu’da vaktinizi nasıl geçiriyordunuz?

Biz müdür eşleri toplanıp günlere giderdik. Ev misafirlikleri dışında hafta sonları yine topluca piknik yapılırdı. Yakın yerlere geziye gidilirdi.

Dindar bir aileden gelmeniz, başınızın örtülü olması, ibadetlerinize dikkat etmeniz bu ortamlarda sorun oluyor muydu?

Valla ben o ortamlarda bu yüzden biraz zorluklar çektim.

Ne tür zorluklar?

Şöyle: İş Bankası’nda çalışanlar arasında eşi eşarplı hiçbir hanım yoktu bir kere. Yemekli toplantılarda hiçbir zaman başımı açmadım ama hep saçım önden görünerek küçük eşarplar takarak idare etmek zorunda kaldım.

Paris o yıllarda çok sıkıntılıydı

Yurt dışına da eşinizle gittiniz değil mi?

Evet önce Paris’e gittik. Üç çocuğum vardı. 1971 yılıydı sanırım. Hatırladığım ilk anılardan birisi o yıllarda çocuklu ailelere Parisliler ev vermek istemiyordu. Böyle bir sıkıntıyla karşılaştık ve doğru dürüst ev bulamadık. Neyse bu sırada bir Ermeni hanım bizi beğenmiş ve evini bize verdi. O dairede iki aile olarak kalıyorduk. Mutfağını banyosunu iki aile birlikte kullandık.

O aile de Türk müydü?

Evet ilahiyat hocalarından Şerafettin Gölcük’ün ailesiyle aynı eve paylaşmıştık. Zaten o yıllarda Paris’te tuvaleti, banyosu olan bir ev bulmak çok zordu. Apartmanın alt katında ortak kullanılan tuvalet ve banyo vardı. Banyo için kovayla su taşıyorduk. Oralara Paris mi denir bilemem. Bu sıkıntılar dışında Paris’i de Paris’e yakın ülkeleri de gezdik.

#Hatice Güzide Karslı
#Süleymaniye
#Osmanlı
#konak
13 gün önce