Elîm bir zıya yahut Sakallı Lütfü de göçtü…

04:0015/06/2025, Pazar
G: 14/06/2025, Cumartesi
Yeni Şafak
Sakallı Lütfü
Sakallı Lütfü

“Geçen ay, Mayıs ortasında bayram yapıyoruz derken matem havası çöktü İstanbul’a, Sakallı Lütfü ölmüş dediler. “

Harun Tuncer

Artık ölümlerin de mevsimi kalmadı sanki; güneşle fazla muaşakadan ötürü sararan yaprakların kendini yokluğa bıraktığı hazan mevsimlerinde kaybolup gitmiyor sevdiklerimiz, her mevsim birilerini, bir şeyleri koparıp alıyor elimizden, kalbimizden…

50 KÜSUR YILDIR KİTAP SATARDI

Geçen ay, Mayıs ortasında bayram yapıyoruz derken matem havası çöktü İstanbul’a, Sakallı Lütfü ölmüş dediler. Hani, o 50 küsur yıldır kitap alıp satan, ömrünü kitaplara, kitapseverlere vakfeden, bulunmazı bulan, bu da yetmiyormuş gibi milyonluk bütçeleri betonlara gömen onlarca sözüm ona üniversitenin yapamadığı işi kotarıp “gayr-ı akademik”, ama adam gibi bir kültür-sanat-edebiyat-kitabiyat dergisi çıkaran o çakır gözlü Zeus ayrıldı aramızdan.

Henüz lisedeyken İngilizce “reading” derslerimize gelen, derse başlarken efsunlu tırak sesleriyle kilidini açtığı çantasında gördüğümüz kitaplardan okuduğu pasajlarla bizi ezberlemeye çabaladığımız aforizmalarla büyüleyen Karadenizli küçük dev adam Z. H.’nin içimize serptiği aşkla Kadıköy’de kitapçı gezmeye başladığım demlerde görmüştüm Lütfü Ağabeyi. Bir Yunan ilahı gibiydi; tenezzülen muhatap alıyordu benim gibi çömezleri, kifayet edecek kadar konuşuyor, sonra susuyor, sonra yeniden sormaya cesaret ettiğim soruları yine son derece iktisatlı kelimelerle cevaplayıp çayını yudumlamaya ve mütemadiyen yanında bulunan ihvanıyla sohbete devam ediyordu.

Geliş gidişlerim sıklaşınca kısmen ünsiyet peyda ettim; adını bildim, o benimkini öğrendi; sonra cemiyet fotoğrafçısı (merhum) Yusuf’un birkaç karesinde beraber poz verdik filan derken frekansı düşük de olsa ahbap olmuş gibiydik. Bir iki defa telefon edip ilgilendiği mesele hakkında bir şeyler görüp görmediğimi, elimde hiçbir şey bulunup bulunmadığını filan sordu. Ben de birkaç defa bayram-seyran münasebetiyle arayıp arz-ı hürmet ettim, gıyaben elini öptüm filan.

Kadıköy deyince behemehal akla gelen isimdi Lütfü Abi ya da Sahaf Müteferrika. Bulunduğu sokakta açılan tezgahın karşısında üst kattaki depoda esnafın şanlı babası Ali Birinci şerefine toplanan bir meclise “muhatap” olarak davet edilmiş, hem Ali Hoca’nın hem sair ekâbirin ve tabii hem de Lütfü Abi’nin sohbetinden istifade etmiştik.

30 yılı aşkın süre boyunca çıkardığı Müteferrika dergisi herhalde Türk ilim âleminin medâr-ı iftihârı olabilecek çapta istisnai yayınlar arasında yerini aldı bile. Dergiye yazan hemen hiç kimse yıllarca mesai harcayıp devşirdiği ünvanlarını koymazlardı yazılarına. Hasbeten bir araya gelen, zift gibi çaylar içip saatlerce rindâne ama müeddep kahkahalar savuran, asiyâb-ı ilmi harıl harıl döndüren, kendilerinden başka kimsenin yüzüne bakmayacağı isim ve meseleleri didik didik eden muazzam bir kadro biriktirmişti bu dergi etrafında.

Son iki yıl Lütfü Abi’nin sağlık sıkıntılarıyla boğuştuğu haberini aldımdı. Sanki hem kendisi hem de etrafındakiler başlarına gelebilecek o meşum sonun karanlık gölgesini hissetmiş gibiydiler. Dergiyi devretti, esnaf dostları hazreti onore etti, hazretin gölgesi küçüldü, küçüldü… Sahi hangi fani âb-ı hayâtı bulmuştu ki…

Karadeniz’in tok sesli, omurgası dik, gözleri engin bir evladı daha terk etti dünyayı. Ama kitaplarıyla gönlünü aldığı, sohbetiyle şad ettiği, çaylarıyla neşve sunduğu dostları onu unutmayacak…



#Aktüel
#Edebiyat
#Hayat