
Mustafa Kutlu’nun son hikaye kitabı Ezanı Beklerken’de olaylar Sirkeci’de Yeni Hayâl Oteli’nde geçiyor. Karanlık, kasvetli, depresif bir ruh hâlini besleyen bir atmosfer olmaktan çok uzak burası.
Hikâyeye kısa bir ara verdiğini söylediğinde okurları hüzünle karşılamıştı bu haberi. Kötülüğün, zulmün bu kadar pervâsız hâle geldiği bir dünyada Mustafa Kutlu, hikâyeleri ‘iyilik’ tohumları atıyordu zira ruhumuza. Umutlarımız tazeleniyordu insanın iyi yanlarına dair. Neyse ki deneme, gezi kitaplarının arasında geçtiğimiz yıllarda Başkanın Adamları hikayesinden yeniden çıkıp geldi. Eski bir gelenek olarak bu yıl da sonbaharı Ezanı Beklerken adlı hikaye kitabıyla karşılıyoruz. Aslında Kutlu hikâyeleri fikir ve düşünce kitaplarından, denemelerinden çok da bağımsız değil. Zira hikâyeleri yazarın fikir ve düşünce dünyasından fazlasıyla izler taşıyor. Kahramanlarının kendi aralarında yaptıkları konuşmalar Mustafa Kutlu’nun kâh köşesinde kâh denemelerinde sıklıkla altını çizdiği meselelerden besleniyor.
SİRKECİ’DE BİR OTEL
Buraya tekrar geleceğiz ama önce Ezanı Beklerken’in geçtiği mekâna dair söyleyeceklerim var. Olaylar Sirkeci’de Yeni Hayâl Oteli’nde geçiyor. Ama bu, sinemamızda ve hatta dizilerde tarif edildiği türde hırlının, hırsızın, ahlaksızın girip çıktığı bir otel değil. Sâkinlerinin çoğu emekli, yalnız, her birinin bambaşka dünya sızılarıyla dolu geçmişi var.
Buna rağmen karanlık, kasvetli, depresif bir ruh hâlini besleyen bir atmosfer olmaktan çok uzak burası. Tam tersine yaşayan, capcanlı bir mekân. Sözgelimi otelin lobisinde çiçek saksıları var, pencere önünde de Afrika menekşeleri. Çünkü otel sahibi Hâdi Bey’e göre çiçek açmalı, ağaç meyve vermeli. Lobiyi yapay çiçeklere benzettiği salon çiçekleri yerine açan çiçeklerle donatması bundan. Mustafa Kutlu hikâyelerinin en sevdiğim yanlarından biri de bu; illâ ki çiçeklerden, ağaçlardan, topraktan bir bahis var. Cümleleri hep güzelliğe meyyal. O yüzden Yeni Hayal Oteli’nin sahibi Hâdi Akbaş da canlı çiçekleri seviyor hatta yazar bir punduna getirip çiçek dilinden söz ediyor, renklerin sembolizmi üzerine hayali bir yazı yazıyor.
MEMLEKET BİZDEN HİZMET BEKLER
Kahramanlarını tanıtmaya geçmeden onların yaşlarından dolayı yolun sonuna yakın olduklarını hatırlatsa da “Bu ‘yolun sonu’nu da abartmamak lâzım. Kimine göre o ‘son’ çook uzaklardadır. Hani daha yapılacak, yaşanacak çok şey var ya. Ne olacak onlar?
Dünyadan vazgeçmek o kadar kolay değil. Evet, bir an için ‘her şey boş’ denebilir. Lâkin o bir ‘an’ içindir. Ya sonra? Sonrası şu: Herkes tuttuğu işin, beslediği hayâlin, arzunun kulpuna yapışır. Hayat Güzeldir” diyerek okura Yeni Hayal Oteli’nde olacakların kapısını aralıyor.
Hemen her Mustafa Kutlu hikâyesinde olduğu gibi burada da kadro kalabalık; Profesör Hidayet Bey, Emekli milletvekili İsmail Hakkı Bey, avukat Âsım Erdem, emekli imam Abdülaziz Öncü, Emekli Albay Ali İhsan Sucu, Emekli öğretmen Mürşide Hanım, Sıdıka ve kızı Cennet, Hâdi Beyin yeğeni Yusuf…
Hikâye ilerlerken her birini tanıyoruz yakından. Ama asıl mevzu Hâdi Bey’in ezanı beklerken içine doğan harekete geçme arzusu. Çıkış noktası ise otelin bir odasında her Perşembe gecesi bu emekli tayfayla yaptıkları fasıllar. “Muhabbet Kapısı” dedikleri bu mekânda esasen tekke musikisi icra ediyorlar. Ama zuhurata göre fasıl, ilahi, türkü hepsi söylenir. Fikir teatisi, beyin fırtınası, idealler, hayallerin de dile döküldüğü, İslam’da devlet ve siyaset, demokrasi, hukuk, siyaset, yönetim biçimine dair metinlerin okunduğu buluşmalar yaş yetmiş de olsa memlekete hizmet edecek bir şeyler yapması gerektiğini düşündürür Hâdi Beye. Mesela bu konuşmaları kitaplaştırmak için Yeni Hayal Yayınevi adıyla bir yayınevi kurmak ister. “Muhabbet Kapısı’nda biriken fikriyatı kitaplara dökecek. Heyecan veren eserler: Siyaset dizisi-İktisat dizisi-Hukuk. Kültür’ü de ilave etmeli, kültürsüz olmaz. Memleket bizden hizmet bekliyor. Direnişin bayrağını yaşlılar çekecek, gençler taşıyacak.” Hayal bu! Hâdi Beyin hareket mottosu da “Direniş-Devrim-Demokrasi”. Çünkü harekete geçirmeyecek fikirlerden pek de hazzetmiyor. Bunu da şu cümlelerden anlıyoruz: “Ne şükür kaldı ne kanaat. Kalmaz elbet. Tüketim toplumuna ulaştık. Doymak bilmez bir nesil var artık. Maneviyat arama. Senin kanaat ve şükür dediğin kavramlar maneviyata ait. Artık seküler bir dünyamız, bir zihnimiz var.Sizler oturduğunuz yerde tezler, hipotezler, birbirini nakzeden teoriler üretmeye, tarihin derinliklerine dalmaya, doktoralar yapmaya devam edin. “Bugün”e ne zaman geleceksiniz acaba? Var mı şimdi bana söyleyecek bir fikriniz?” ve devam ediyor: “Bugün şu fikre, ertesi gün başkasına meyledin. Ben durduğum yerde sabitim. Baş düşman Küresel Kapitalizm’dir. Yapılacak iş bunun tekerine çomak sokmaktan ibaret.”
AŞK İLE BİR DAHA: BİR ŞEY YAP!
Mustafa Kutlu, Hâdi Bey’in ağzından bir kez daha tekrarlıyor o aklımızdan çıkmayan çağrısını: “Bir şey yap güzel olsun. Huzura vesile olsun, rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin. Bir şey yap doğru olsun”. Tam da bu yüzden bildik iyilik hareketlerinin de ötesine geçerek etkili bir fikir hareketi başlatmak, isyanın fitilini ateşlemek istiyor Hâdi Bey.
Yeni Hayal Oteli’nin en renkli kahramanlarından biri de biraz kafa dinlemek ve kendisine gelen senaryoyu okumak üzere buraya gelen tiyatro ve sinema oyuncusu Mehlikâ Deniz İnci.
Bunca yıldır içinde büyüdüğü veya çürüdüğü muhitten ayrılıp bir yalnızlık yaşamak isteyen İnci, çok tanıdık bir sanatçı profili. Tanıdık derken elbette tek bir isim değil. Ülkemizde sanat camiasına benzerlerine sıkça rastladığımız türden bir karakter. “Bana nedense hep böyle okur yazar, halktan uzak burjuva tipleri oynamak düştü.” diyen İnci, kimsenin rol yapmadığı, hesap yapmadığı, onu kafeslemeye çalışmadığı Yeni Hayal Otel’de maskesiz yaşamaya başlıyor ve pek çok ünlünün muzdarip olduğu bir marazını itiraf ediyor: “Ben ne ülkemi, ne insanımızı tanımıyorum. Bundan utanıyorum. Şu otelde geçirdiğim kısacık zaman içinde anladım ki, aranızda turist gibi dolaşıyorum. Bu yabancılık biter mi, bilmiyorum. Ama bundan böyle yurdumu tanıma yolunda… Anadolu benim için müthiş bir keşif olacak. Yurdumu ve kendimi keşfedeceğim.”
Spoiler vermek gibi olmasın ama ezanı beklerken doğan ilham ve atılan tohumlar hikâye boyunca bambaşka yollardan devam ediyor ve Muhabbet Kapısı da dağılıyor. Ama Hâdi Beyin en başta söylediği “Memleket bizden hizmet bekliyor. Direnişin bayrağını yaşlılar çekecek, gençler taşıyacak.” sözü yerini buluyor. E, daha ne olsun… İyiler Ölmez demiyor mu Mustafa Kutlu!






