Yıllar önce, bir kitap kurdu arkadaşımın “Felsefeden anlar, felsefe okumak isteyen kişileri yönlendirir, sıradan akademisyenler gibi arabasının modelini yükseltmeye değil kütüphanesine bir kitap daha eklemeye çalışır” diye övdüğü hocayla sonunda tanışmış, kısa bir hasbihalden sonra, odasından elimde 1980’lerde basılmış, 200 sayfa kadar, yorum ağırlıklı, hocanın deyimiyle “hafif”, şimdi ismini hatırlayamadığım, bir felsefe tarihi kitabıyla çıkmıştım. Onu okuduktan sonra Macit Gökberk’in Felsefe Tarihi’ni salıvermişti hoca. Onu da okudum. Ardından kitap kurdu arkadaşın tavsiyesiyle Alfred Weber’in Felsefe Tarihi’ni okudum ve benim felsefe serüvenim bu şekilde sona erdi.
O yüzden felsefe okumak isteyen birinin önündeki ilk engel felsefe tarihidir diyorum. Bir de felsefeyle ilgili akıl verenler, tavsiyede bulunanlardır. Neden? Çünkü felsefe tarihi dediğimiz şey, bir yorumdan, kategorilendirmeden ibarettir ve felsefeden ziyade tarih ağırlıklıdır. Bir kişi çıkar kendi okumalarını kategorilendirir ve yorumlar. Sonra biz ona bir mutlak muamelesi yaparız. Sanırız ki felsefe demek felsefe tarihi demektir. İşin fenası, onlarca, belki yüzlerce felsefe tarihi kitabı vardır. Her biri de farklı kişiler tarafından, farklı dönemlerde yazılmıştır. Dolayısıyla felsefe tarihi birincisi yazan kişinin, ikincisi yazıldığı dönemin izleriyle doludur. Ve kesinlikle objektif değildir. Çoğunlukla da günün siyasal eğilimleri doğrultusunda oluşturulmuştur. Siz hiç onların eleştirel olduklarına bakmayın. Onlar Avrupa merkezciliği vurgulamak ve kendi çağında yapılan her şeyi eski çağların filozoflarını da araya sokarak onaylamaktan ibarettir. Dolayısıyla bir felsefe tarihi adeta bir felsefe metninin önündeki upuzun bir önsözdür. Ben önsöz okumayı sevmem. Hele upuzun önsözleri hiç okumam. İbn Haldun’un Mukaddimesi hariç.
Önsöz, okuyucunun esere kısa yoldan, hızlı bir şekilde ulaşmasını sağlamalıdır. Oysa önsözlerde daha çok yazan kişinin entelektüel egosunu okuruz. O, çok biliyordur. O, olayı çözmüştür. Size de çıkış yolunu gösterecektir. Ama ne çıkış yolunu gösterir, ne de yazdıklarıyla felsefe metninin daha kolay anlaşılmasını sağlar. Adeta yazdığı önsözde, bütün oklar kendisini gösteriyordur. Oysa eseri göstermesi gerekir. Felsefe tarihi de bu şekildedir. Hiçbir felsefe tarihinden mesela Aristoteles’i, onun dönemini, eserlerini, fikirlerini öğrenemezsiniz. Çünkü onun seçilmiş cümlelerinden yeni bir bütüne ulaşılarak fikirleri rotasından çıkarılmıştır. Bunu yapan zihinle karşı karşıyayızdır, felsefe tarihi okurken. Hele bu, bir de mevcut felsefe metinlerini bizzat okuyup değil de, Avrupa’da yazılan felsefe tarihi metinlerinden bir nevi tercüme şeklinde oluşturulmuşsa, o zaman karşımızda bütünlüklü bir zihin de yok demektir. Maalesef Türkçe felsefe tarihlerinde, bu tür bir açmaz da var. Asıl metinden değil, felsefe tarihi metinlerinden hareket edildiği için, onlarda bütünlüğe ulaşılmış bir zihinle değil, aslında paramparça olmuş zihinlerle karşılaşılır.
Türkçe felsefe okumanın önündeki üçüncü engelse, tabii ki çeviridir. Bu, felsefe çevirisi konusu o kadar büyük bir probleme dönüşmüştür ki artık birçok filozof diyebileceğimiz uzmanlar da Türkçe felsefe dili değildir, Türkçeyle felsefe yapılamaz, hatta felsefi metinler Türkçeye çevrilemez gibi, insanın umudunu kıran sözler etmişlerdir. Oysa her dilin kendi içinde bir felsefesinin olduğunu söyleyenler de aynı kişilerdir. Biz bu işi beceremedik diyemedikleri için, yine entelektüel egoyu tatmin diyebileceğimiz bu tür çıkarımlarda bulunmuşlardır. Kant, Hegel veya Heidegger çevrilemez deniliyordu ama farklı kişiler tarafından uyduruk bir Türkçeyle de olsa defalarca çevrildi. Çevrilmeye de devam edecek. Peki neden felsefe metinleri denilince aşılmaz gibi görülen bu çeviri sorununa tosluyoruz? Çünkü felsefe metinleriyle edebiyatçılar yani bütün varlıkları Türkçeden ibaret olan kişiler değil çata pata öğrendikleri yabancı dille felsefe tarihçileri uğraşıyor. Onlar da ya Türkçeyi bilmiyor ya çevirdikleri dili ya da felsefe kavramlarını.
Felsefe tarihçilerine ve çevirmenlerine çattığım yeter sanırım. Şimdi bu yazının konusuna gelelim. Günümüzde felsefe çevirme sorununun aşılmaya başlandığını düşünüyorum. Antik felsefe metinlerinin neredeyse tamamı defalarca Türkçeye çevrildi ve bu alanda büyük yol kat edildi. Kitap satışı yapan, sıradan bir web sitesinin arama motoruna Platon, Aristoteles veya Herakleitos yazın, hemen bu filozofların bir eserinin birkaç farklı çevirisinin çıktığını görürsünüz. Modern veya postmodern diye nitelendirilen filozoflar için de aynı şey geçerli. Aslında Türkiye’de felsefeye ilgi yoğun. Bloglardan tutun Youtube fenomenlerine kadar yüzeysel, basit bir felsefe tarihi kitabındaki bilgileri aktarmak şeklinde de olsa felsefeyle uğraşmak isteğinin olduğunu fark edersiniz. Türkiye’de Tanzimat’tan bugüne felsefeye ilgi duyanlar eksik olmamıştır. Çünkü bilinir ki, Batı’yı güçlü kılan özelliklerin birçoğu, felsefe kaynaklıdır.
Ketebe Yayınları Bibliotheka isminde yeni bir seri başlattı. Bu seriden çıkan ilk iki kitap, Aristoteles’in Politika’sı ve Büyük Etik’i. Çeviren ve notlandıran: Yasin Gurur Sev. İki çeviri de o kadar rahat okunuyor ki, hani ilk paragraflarda söz ettiğimiz, felsefe tarihçileri ve felsefeyle uğraşan kişilerin “Aman ağırdır, aman tehlikelidir, zor anlaşılır, onu anlamaya senin kültürün yetmez” tarzı yaklaşımları hatırlayıp, aslında felsefe okumak güzel, kolay ve faydalı demeye başlıyorsunuz. Bana felsefe tarihi okutturan hoca, eğer elime o zaman Macit Gökberk’i değil de, mesela Platon’un bir eserini verseydi, benim felsefe maceram o kadar kısa sürmeyecekti. Ya da Aristoteles’in Büyük Etik’i gibi daha sade ve bireysel konuları işlediği bir eserini. Hatta Nietzsche’nin Ecco Homo’sunu. Çünkü felsefe de bu noktada edebiyata benzer. Eğer bir kişiyi edebiyattan soğutmak istiyorsanız ona edebiyat tarihi okutun. Edebiyat sevdirmek istiyorsanız, ona mesela Ziya Osman Saba’nın şiirlerini ve hikâyelerini okutun. Sonra da farklı dönemlerden şairler, romancılar veya hikâyecileri. Felsefede de iş böyle. Herakleitos’un Fragmanları’nı okumaya ne var? Çok da zevkli. Ya da Platon’un Diyaloglar’ını.
Yeni çevirisi yapılan Politika ve Büyük Etik üzerinden tabii ki şimdi Aristoteles felsefesine dair fikir ve kavram kasmayacağım bu yazımda. Belki başka bir yazıda o da olur. Bekleyelim görelim Ketebe, Bibliotheka serisinde daha ne gibi güzellikler yapacak okuyucuna.